Didem Madak/ İris’in Ölümü Şiiri’nden uyarlanmıştır.
Kördüğüm
Dalgalar hışımla kayalıklara çarpıyor. Rüzgâr, ağaçları kökünden sökercesine esiyor. Aylardan Nisan. Hava bulanık ve soğuk. Merve, tatil yapmak için dedesinin yazlığına geldi. Aslında buna tatil demek doğru değil. Merve gerçeklerden kaçıyor. Yüzleşmesi zor, anlaması imkansız olan gerçeklerden…
Yazlığa geleli dört gün oldu. Yüreğindeki yangını söndürmek istercesine her sabah denize gidiyordu. Sahildeki taşlıkta oturuyor, rüzgârı iliklerine kadar hissediyordu. Bir elinde kahve dolu termosu diğer elinde gözyaşlarını sildiği mendili var. İçindeki öfkeyi, kırgınlığı denizle paylaşmak istiyor. Öğlene doğru yazlığa döndüğünde gözlerindeki kızarıklığı babaannesinden saklamıyordu.
Dedesi ve babaannesi yazlık dedikleri bu evde uzun yıllardır yaşıyorlardı. Merve çocukluğunda her yaz yanlarına gelirdi. Dedesiyle sabahları Güneş doğmadan balığa çıkar. Dönüşte kahvaltıdan sonra bahçedeki hamağa kurulur, öğlene kadar uyuklardı. Öğlen yemeğinden sonra ailecek denizin kenarına iner, gün batana kadar yüzerlerdi. Babaannesi bahçesindeki renk renk çiçekleri sulamak için eve erkenden döner, akşam yemeğini hazır ederdi. Akşamın geri kalanı, ailecek dedesinin gençlik maceralarını dinleyerek geçerdi. Merve, sabah erkenden balığa gitmek için dedesinden söz alıp tavan arasındaki odasına çıkardı.
Yazlığa, çocukluğuna ait olan masumiyeti, huzuru hissetmek için geldi biraz da. Babaannesi ve dedesi Merve’nin ruhunda açılan yarayı fark etmişlerdi. Sadece, Merve’nin olanları anlatmak için hazır olmasını bekliyorlardı. Dört gün boyunca kahvaltı ve akşam yemekleri dışında Merve’yle konuşmamışlardı.
Sabahları kahvaltıdan sonra sahile inişini merakla izliyorlardı. Sonra babaannesi mutfağa dönüyor, dedesi ise balkona çıkıp denizin kenarında oturan Merve’ye bakıyordu. Ev ile denizin arasındaki mesafe yürüme yirmi dakikaydı. Ancak insan balkondan bakınca denize dokunacakmış gibi hissederdi.
Yazlığa gelişinin beşinci gününde havanın soğuk ve kapanık olması Merve’yi sahile inmekten alıkoymadı. Kahvaltıdan sonra termosuna kahve koyarken babaannesi söylenmeye başladı. Merve’nin hasta olmasından korkuyordu. Ancak Merve’nin donuk bakışları karşısında, hiçbir ısrarın fayda vermeyeceğini anlayınca sustu. Dedesi ise sarı yağmurluğu ve bahçede kullandığı çizmeleri verandaya çıkardı. Torununa git ya da gitme demedi. Üşümek; Merve’nin içindeki yangına iyi gelecekse engel olmamalıydı.
Merve, sert esen rüzgârların eşliğinde sahildeki taşlığa indi. Dalgalar içindeki öfkeyi anlar gibi coşmuş, kıyıyı dövüyordu. Merve ona ihanet eden sevgilisini, denizin içinde dalgalarla boğuşurken hayal etti. Dalgalar Hakan’ı önce içine çekiyor, sonra kıyıya vuruyor. Toparlanmasına fırsat vermeden tekrar denize sürüklüyor. Bu intikam hayali Merve’yi güldürdü. Bir haftadır ilk defa gülüyordu. Kalbindeki sızı öyle derindi ki bunun farkına bile varmadı.
Merve, Hakan’ın perişan hâlini hayallerken gözü yazlığa takıldı. Sahilin bitişiğindeki tepede, yamacın kenarında duruyordu. Yazlık ev, yeşil rengiyle ağaçların arasından zorlukla seçiliyordu. Bir an için ev hem çok yakın hem de alabildiğine ulaşılmaz geldi. Gökyüzündeki kara bulutlar, bugün sahildeki taşlıkta ağlamasına izin vermeyecekti. Zaten kahvesi de soğumuştu. Toparlanıp eve dönmeye karar verdi.
Dedesi, Merve’nin dönüşünü izlerken hanımından sahlep yapmasını rica etti. Plak koleksiyonun başına geçip gençliğinde gözyaşları içinde dinlediği bir parçayı seçti. Dede emekli bir müzik öğretmeniydi. Konservatuarda eğitim alırken sevdiği kız veremden ölmüştü. Bu parça o kızın hediyesiydi. Kızın ölümüyle sarsıldığı için eve kapanmış, bu şarkıda teselli bulmuştu. Kızın ölümünden üç yıl sonra annesinin bulduğu bir kızla evlenmişti. Zorlamayla evlenmiş olduğu hâlde karısının anlayışı ve sevecenliği sayesinde yüreğindeki sızı zamanla dinmişti.
Merve eve dönüp tavan arasındaki odasında üzerini değiştirdikten sonra mutfağa indi. Babaannesinin hazırladığı sahlepleri alıp salona geçti. Tarçın kokusu salonu doldurmuş, herkes sessizce şarkıyı dinliyordu. Yaşlı çift birbirinden habersiz Merve’nin ne kadar çabuk büyüdüğünü düşündü. Merve büyümüş, hayatın acımasız tarafıyla tanışıyordu.
Merve, ona sevgiyle bakan büyüklerine döndü. Titrek bir sesle ‘Kandırdı beni.’ dedi. Sonra içinde bastırmakta zorlandığı hıçkırıklar çıkıverdi. Başını babaannesinin kucağına koyup uzun uzun ağladı. Bu sırada, bir hafta önce olanları anlatmaya başladı.
Hakan’la geçen yazdan beri sevgililerdi. Staj yaptığı hastanedeki asistanlardan biriydi. Hakan’ın eski sevgilileriyle yaşadıkları hastane personelinin dilinden düşmüyordu. Böylesine yakışıklı, tatlı dilli bir delikanlı; genç kızları sadece üzerdi. Ancak tüm bu dedikodulara rağmen Merve ona bir şans vermek istemiş ve birliktelikleri başlamıştı.
Hakan, söylenenlerin aksine Merve’yi rahatsız edecek şekilde davranmıyordu. Romantik birkaç an haricinde doğru düzgün yakınlaşmamışlardı bile. Bu durum Merve’yi umutlandırıyordu. Hakan’la bir gelecek hayal ediyordu.
İlişkilerindeki büyü, ev arkadaşı Güzin’in bir ay önce başlayan rahatsızlığıyla bozulmaya başlamıştı. Güzin, sabahları mide bulantısından dolayı bir şey yemiyordu. Akşamları fazla duygusal olup ağlama krizleri geçiriyordu. Merve, ne kadar ısrar etse de doktora gitmeyi veya ilaç kullanmayı kabul etmemişti. Güzin’in durumdan Hakan’a bahsettiğinde ise Hakan anlamsızca telaşlanmış ve Güzin’i muayene etmek istemişti. Hakan gibi egolu birinin bu kadar yardımsever olması son derece şaşırtıcıydı.
Hakan eve gelip Güzin’i uzun uzun muayene etti. Muayeneden sonra Güzin, kendini daha iyi hissettiğini söylemeye başladı. Sanki Hakan’ın sihirli elleri birkaç dokunuşla kızı iyileştirmişti. Hakan ise onlarla kalmamış, Güzin’in midesini üşüttüğünü söyleyip Merve’yi geçiştirmişti. Sonra oldukça gergin bir şekilde evden ayrılmıştı. Merve, Güzin ve Hakan’daki tuhaf tavırlardan rahatsız olduysa da pek bir anlam verememişti.
Sonraki günlerde hastanedeki staj sınavlarıyla uğraşan Merve, olayların gerisinde kalmıştı. Sınavların bittiği gün eve erken geldiğinde, banyoda Güzin’in pozitif çıkan hamilelik testini gördü. Bir an için beyninden vurulmuşa döndü. Güzin hamileydi, dahası Hakan bunu biliyordu. Peki Merve’den neden sakladılar? Güzin’in görüştüğü biri yoktu. Bu durumda bebeğin babası kimdi?
Güzin’in odasına doğru giderken içeriden Hakan’ın sesi telefon hoparlöründen geliyordu. Güzin’e ‘Merve’nin haberi olmadan bu işi halledeceğiz, bebeğim…’ dediğini duydu. İşte o an kalbindeki yangın başladı. Merve hikayenin geri kalanını zihninde tamamladı. Gerisini düşünecek, dahası bu iğrenç durumla yüzleşecek gücü yoktu. Hakan’la Güzin’in telefon konuşması devam ederken eşyalarını bir çantaya tıkmış, evden çıkıyordu. Dedesini ise yolda aramıştı.
Merve olanları anlattıkça içindeki zehirin aktığını hissediyor, babaannesinin saçını okşayan eli ona huzur veriyordu. Dedesi, Hakan’a olan öfkesini saklamıyordu. Söylenecek fazla bir şey yoktu. En yakın zamanda Merve’ye yeni bir ev tutacaklardı. Merve kendini iyi hissedene kadar babaannesi ve dedesi onun yanında kalacaktı. Olanları Merve’nin anne ve babasına anlatmayacaklarına da söz verdiler.
Merve üzerindeki yükü biraz olsun azaltmış olmanın rahatlığıyla balkona çıktı. Yağmur sağanak hâlde yağıyordu. Bahçedeki güller, menekşeler, papatyalar rüzgârla sallanıyordu. Gözü yeni çiçeklenmiş iris çiçeğine takıldı bir an. Bahara ‘Merhaba!’ diyen bu çiçek yağmurun ve rüzgârın hışmına uğruyordu. Onu kurtarmak, korumak istedi. Ancak iris çiçeğinin doğanın sertliğiyle tanışmasına engel olamazdı. Baharda sert rüzgârlarla tanışmazsa yaz güneşinin tadına nasıl varacaktı?
Merve, arkadan sesi gelen şarkının adını sordu. Dedesi ise sessizce ‘Kördüğüm’ dedi.