OLMAK YA DA OLAMAMAK
1.Gün
Yaşlı amca parmağıyla sessiz ol işareti yaparak saati gösteriyor.. Az sonra içeri hemşire girecek. -Önce ilaçlarımı kontrol edip ardından
hızlıca odayı terk edecek. Yüzünde ise görevini hakkıyla yerine getirdim gülüşü..Anlamıyorum sanıyorlar ama duyuyorum onları.
“Vah vah pek de genç. Yazık”
Burada daha ne kadar kalacağımı bilmiyorum.Sanki tüm ömrümü burda geçirmişim gibi. Yada sanki öncesi yok . Aklım oyunlar oynuyor bana. Gidip geliyorum geçmiş geleceğe. Zihnimin bu yolculuğunda bana kılavuzluk eden yaşlı adam sadece. Bazen o kadar düne dalıyorum ki hemen sesleniyor “ Yavaşla!”
Keşke sonsuza kadar uyuyabilsem.
2.Gün,
“ Nasılsın “
Hemşirenin sesiyle anlıyorum ki sabah olmuş. İlk kez bu kadar derin uyumuşum. Sanırım koluma zerk ettikleri ilaçlar beni uslu bir hasta yapıyor. Hemen etrafıma göz gezdiriyorum. Buraya gelirken yanımda getirdiğim tek şey olan sepete gözüm kayıyor. İçinden kırmızı kamyonum gülümser gibi bakıyor bana. Babamın bana verdiği güne gidiyor aklım.Altı ay ortadan kaybolduktan sonra bir gece yarısı uykumdan uyandırıp elime tutuşturduğu kamyon.
“ Aferin benim akıllı oğlum ben yokken annesini hiç üzmemiş” Ve cebinden erimiş bir çikolata çıkartıyor. En sevdiğimden - usluluk mükafatım.
Çok yorgunum .Yorgunluğum savaşmaktan . Kafamdaki sanrılar biran bile terk etmiyor beni. Yaşlı adamın huzurlu sesini duyuyorum yeniden. Anladı her zamanki gibi yola çıkacağımı yeniden geçmişe.
“ Yavaşla oğlum. Kalp a^nı sever.”
Gözümü kapatıyorum anımsamaya çalışıyorum. Sahi kimdi bu adam.? Neden buraya geldiğim günden beri beni biran bile yalnız bırakmadı ve neden annemi bile içeriye almayan hemşire izin veriyor onun kalmasına.
Gözlerim ağırlaşıyor yine ve ben uslu bir çocuk gibi dalıyorum uykuya. Amca mutlu olmuş gibi görünüyor benim durmamdan.
3.Gün
Annemin sesini duydum uzun zamandır ilk kez.Hemşireyle konuşuyordu. Ben uyuyor numarası yaptım. Onunla konuşmaya cesaretim yok.
Küçükken annemin elinden tutar onunla ev gezmelerine giderdik.Misafirliğe gittiğimiz eve yaklaşınca cebinden en sevdiğim çikolatayı çıkarır “ Uslu uslu otur emi evladım “ derdi.Ben sessizce bir köşede onları dinlerdim.Çaylar içildikten hemen sonra başlarlardı anlatmaya.En çok annemin anlattığı babama şaşırırdım. Babam eve gelince annem gülerek onu karşılar hamaratca sofrayı kuruverirdi. Ben tüm gece babamın yüzünde annemin kadınlara anlattığı babamı arardım..Aslında annemin tüm arkadaşları aynıydı. Biraraya gelince kocalarını yerden yere vururlar eve gidince süt dökmüş kedi gibi olurlardı.Hangisi gerçek hangisi yalan asla anlamazdım. Aslında ben hayatı hiçbir zaman anlamadım zaten.
Hemşirenin içeri girmesiyle sıyrılıyorum anılardan. Yine aynı rutinle işini hızlıca yapıp çıkıyor odadan. ” Nasılsın? Daha iyisin, değil mi? Hadi bakalım şu serumu değiştirelim. Eveet bu seni tüm gün sakinleştirir.”
Yaşlı adamla göz göze geliyorum. Tek istediğim onun kim olduğunu çıkaratabilmek ama yok olmuyor. Uyuyorum.
4.Gün
Bugün ilkokulumun teneffüs sesiyle uyandım. Etraf hafiften aydınlanmaya başlamış. İlkokulu bu kadar net hatırladığıma şaşırmamak gerek. Benim hikayem aslında tam da orada başladı. İlk gün öğretmenimiz elinde çikolatalarla içeri girip onu üzmememizi, uslu ve çalışkan bireyler olmamız gerektiğini söylediğinde ona inanmıştım. Ve sözüme hep sadık kaldım. Ama ters giden şeyler olduğunu anlamam hiç de uzun sürmedi. Biz birer uslu çocuklardık ama ödülü, başarıyı hep annesi ya da babası dişli diğer çocuklar kapıyordu. Okul çıkışı parmağını sallayarak “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” diyen adamın; kızların çantasını, defterlerini sağa sola saklayan, parçalayan oğlu Atakan sınıf başkanı olmuştu mesela. Ya da sınıfta sıralara ağza alınmayacak kelimeler yazan müdürün yeğeni Mehmet ‘i göndermişlerdi okul temsilcisi olarak, düzenlenen geziye.
Kafam ağrıyor. Gözüm yine sepette. Annem kaşla göz arası kaldırmış kitaplarımı. Yerine, sağ üst köşesinde yenilerde ünlü olmaya başlayan şarkıcının büyük boy resmi olan gazetelerden bırakmıştı. Anlıyordum onu. Anneme göre başıma ne geldiyse sebebi kitaplardı.
Ama değildi. Bunu bir ben biliyordum ama bir ben bildiğim için şimdi burada olan da bendim.
Şu hemşire gelse bir an önce de kurtulsam uyanmaktan. Sonsuza kadar uyusam.
5.Gün
Bugün daha bitkin uyandım. Verdikleri ilaç işe yarıyordu, artık anılara gitmem daha zorlaşıyordu.
Yaşlı adam hâlâ orada. Ama artık hiç konuşmuyor. Yüzündeki tebessüm hiç eksilmedi. Hala aynı şefkatle bakıyor bana. Arada saati işaret ediyor. O olmazsa çoktan kaybederdim zaman kavramını.
Zamanı hiç yakalayamadım zaten. Lisede sevdiğim kıza tam açılacakken onun iki günce önce Ahmet’in teklifini kabul ettiğini öğrenmiştim mesela. Ya da tam işyerinde herkesle beraber katılmadığım greve, sonradan katılmaya karar verince kovulduğumu haber verdiler. Arkadaşlarım nicedir rahatsız oldukları için grev yapacaklarını söylediklerinde onlarla olmaya cesaret edememiştim. Bana göre hak istenmez ,ayıptı. Öyle öğrendim çünkü. Sonraları onların önünden geçerek günlerce işe gittim. Her seferinde arkamdan konuşuyorlardı.Önceleri fısıltıya gün geçtikçe daha da yüksek.
Annem işe başladığım gün elinde bir paket çikolatayla hayırlı olsuna gelmiş “Aman oğlum! Sahip çık işine. Akıllı uslu çalış. Karışma etliye sütlüye.” demişti. Öyle de yaptım; zaten hep öyle yapardım. İlk kez karşı cıkayım, kalabalıkla bir olayım istediğimde ise onlar beni atarak uzaklaştırdılar.
.
.
.
…….Gün
Darlanarak uyandım. Kaçıncı gün, neresi, tamamen gitti bende. Tükendim. Yaşlı adam bana bakıyor. Dikkatlice bakıyorum bir daha, bir daha..
“ Oğlum yavaşla yapma” diyen sesini hatırlıyorum adamın uzaklardan. İşten kovulduğum güne gidiyorum. Binadan çılgınca koşarak çıktığımı, elimdeki tüm eşyaları bağırarak fırlattığımı ve “ Yeteeeeeeer!” diye bağırdığımı... Beni tutmaya çalışanlara saldırmışım, sonra söylediler. Ve yaşlı adamı... Beni elimden tutup sakince oturtmayı başarmış ve gözlerime bakarak “ Yavaşla. Sakin ol ve yavaşla.” Usuca başımı dizlerine koydum ve sonrası sessizlik. O hengamede adamı iterek yere devirdiğimi ve adamın oracıkta öldüğünü ise hiç öğrenemeyecektim.
Hemen bir ambulansla en yakın hastanenin acil servisine getirilmişim ve şans eseri nöbetçi o Nöroloji doktorunun Psikiyatrist eşi _ Bipolar kişilik bozukluğu - teşhisiyle servise yatırmış beni.
Kişilik Bozukluğu...Halbuki ben yıllarımı sağlam bir kişiliğim olsun telaşıyla en doğruları yaparak geçirmiştim. Düzgün olan bendim sanıyordum ama dünyaya uyum sağlamak için köşelerimden kurtulmam gerekmiş anlamadım.
Yaşlı adam saati gösteriyor. Saati üzerinde ..:59 yazıyor. Bir şeyin son dakikaları ama seçemiyorum. Tek hissettiğim sonsuz uyuma isteği ve damarlarımda akan sıvının sıcaklığı
Gözlerim ağırlaşıyor ve oksijenin azaldığını hissediyorum. Nefesim sıklaşıyor.. Giderek azalan nefesimle son kez yaşlı adama bakıyorum. Gülümseyerek beni çağırıyor. Gidiyorum….