Bir Hayat Çizeceksin

Elif Ezgi Bektaş

Çevremizdeki önemli beyefendilerden biri olan Mühendis Bakhromkin, evde yazı masasında oturmuş, yapacak hiçbir şeyi olmadığı için hüzünlü şeyler düşünüyordu.

Bu gece arkadaşlarıyla katıldığı baloda, tesadüfen yirmi-yirmi beş yıl önce aşık olduğu bir kadınla karşılaşmıştı. Ah o kadın… Önceleri, aşık olunması kolay, harika bir güzellikti. Bakhromkin, iri koyu mavi gözlerini ve uzun altın saçlarını anımsadı kadının. Güzellik, gururlu ve ulaşılmazdı, ve tam yirmi yıl vardı aralarında. Bakışları sertti, dudakları nadiren gülümsüyordu. Ama gülümsediğinde Bakhromkin'in anılarında canlanan bütün erkekler ona ilgi gösteriyordu. Düşüncelerinde yirmi yıl önceki anılar silikleşip saatler önce karşılaştığı kadına sıra geldi. Şimdi ona gülümseyen ince, geveze, ekşi gözleri ve sarı dişleri olan yaşlı bir kadındı.

O da ne! Ben yazıcı, dalgın dalgın anlatırken korkunç bir şey oldu. Bakhromkin sadece düşünüyordu. Ve parmakları, bir anda kendisinin değilmiş gibi ondan habersiz harekete geçtiler, önündeki uçlu kaleme uzandılar ve masanın üzerinde duran kâğıt parçasına bir şey çizdiler. Bu korkunç! Çünkü Bakhromkin her şeyden habersiz hâlâ düşünüyor.

"Sadece doğa insana bu kadar zarar verebilir. Güzellik, ona ne olacağını, yirmi yıl içinde kime dönüşeceğini bilseydi, dehşetten ölürdü." diye söylendi. Sonra biraz daha düşündü. Sonra biraz daha söylendi ve gözleri bir anlığına önündeki kağıda düşünce yerinden zıpladı.

"Kraaal…" dedi ve elindeki kaleme baktı. "Vay canına! Ne haber ama… Ben çizebiliyor muymuşum?!

Uçlu kalemle bir şeyler çizdiği kağıtta güzel bir kadın yüzü belirdi. Bu, daha önce bahsettiğim aşık olduğu güzellikti. Elbette birebir aynısı değildi, çizim çok profesyonel sayılmazdı. Ancak portre, tıpkı yirmi yıl önce düşlerini süsleyen o kadına benziyordu.

Ya sonra? Sonra mı ne oldu? Bakhromkin şaşırmaya devam etti.

"Resim yapabilirim! Elli iki yıl boyunca dünyada yaşadım ve şimdiye dek yeteneklerim olduğunu hiç düşünmedim. Ta ki hayat, onu yaşlılığımda aniden karşıma çıkarana kadar. Teşekkür ederim Tanrım. Bunu hiç beklemiyordum. Olamaz bu! Ya da olabilir mi? Bir anda kilitli kapılar açılır ve hiç var olmayan o yetenek sahneye çıkabilir mi?"

Mucizelere oldu olası inanmayan Bakhromkin, kalemi tekrar kaptı ve yaşlı kadının yüzünü güzel kadınınkinin yanına çizdi. Elbette bu çizim de birincisi kadar güzel çıktı. Bu çok fena değil mi? Bakhromkin de çok şaşırmıştı. "Yani ben bir sanatçıyım! Yani yeteneğim var! Bunu daha önce nasıl bilemezdim? Bu mucize!" deyip durdu ve çoktan sahiplendiği yeteneği mantığına da kabullendirmeye çalıştı.

Ben, sen, o ve hepimiz gibi Bakhromkin de resim yapma yeteneğine sahip olmasına çok şaşırdı. Eski paltosunda para bulsa ya da bir anda büyük bir patron olsa inanın çok daha az şaşırırdı. Bir saat boyunca masada oturdu ve kadınların yüzlerini, çizdiği ağaçları, ateşi, atları boyadı.

Dakikalar önce keşfetmesine rağmen yeteneği hızlı gelişmişti. Resimleri çok iyiydi. Hatta kağıtta mükemmel bir şekilde duruyorlardı. Hayran kaldı kendine. Biraz daha çizme teknikleri öğrenirsem, kesinlikle harika olur, diye düşünüyordu.

Bakhromkin'in ofisine akşam yemeği getiren hizmetçi, onun daha fazla çizim yapmasını ve çizimlerine hayran kalmasını engelledi. Bakhromkin yemeğine başladı ve düşünmeye devam etti. Hayatında herhangi bir yeteneği olabileceğini aklından geçirmediğini hatırladı. Sadece gençliğinde çok kitap okudu, ev sinemasında oynadı, ara ara şarkı söyledi ve sahne resimleri yaptı. Ancak sadece okumayı sürdürebilmişti. Zamanla tiyatroyu sevdi, iyi şiirleri ezbere biliyordu, iyi şakalar yapıyor ve güzel konuşuyordu. Yetenek sayılacak başka bir ilgi alanı yoktu.

"Belki…" diye düşündü Bakhromkin. "Belki hâlâ şiir ve roman yazabilirim? Diye devamını getirdi aklındaki cümlenin. Ardından çocukluktan kalma bir olayı hatırladı. Bir keresinde annesiyle sokakta yürürken fakir, kötü giyimli bir adamla karşılaşmışlardı ve annesi elini öpmüştü adamın. O çok şaşırarak: "Anne, bunu neden yaptın?" diye sormuştu. "Çünkü o çok ünlü bir şair!" diye cevaplamıştı annesi. Birçok insanın şairlere, sanatçılara ve bestecilere büyük saygı duyduğunu fark etti. Anında başka bir hayat hakkında düşünmeye başladı, sıradan insanların hayatıyla karşılaştırılamayacak kadar değerli olan, bir sanatçı veya şairin hayatı hakkında.

"Hayatları ilginç, rutinden uzak, sıradışı... Şan, şöhret... Bir şair ya da sanatçı… İnsanlar şiirlerini okurken ya da resimlerini izlerken bir restoranda oturuyor ya da yataklarında uzanıyorlar. Herkes bu şairleri veya sanatçıları biliyor. Onları tanımamak imkansız. Evet, bu olağanüstü bir hayat. Ya şimdi bir sanatçı olsaydım? Nasıl hissederdim?" Bakhromkin böylece bilincinin kontrolü altındaki bir rüyaya daldı.

Zihninde kendisi için bir resim çiziyordu: "İşte burada, bir sanatçı ya da şair, karanlık bir gecede eve dönüyor. Sanatçıların ve şairlerin atları yoktur, bu yüzden beğenin ya da beğenmeyin, bir yere yürüyerek gitmesi gerekir. Dairesi yok, ucuz bir otelde yaşıyor. Oteline yorgun ve aç olarak geliyor. Çok acıkmış ama otelde akşam yemeği yok. Otel kötü, oda küçük ve kirli, yatak soğuk ve sert. Parası olmadığı için başka bir otele taşınamıyor. Sonunda soğuk, rahatsız bir yatakta uyuyakalıyor. Atları olmadığını, kendine ait sıcak bir evi olmadığını, masanın orta çekmecesinde pahalı puroları ve kitaplıkta çek defteri olmadığını bilerek."

Bakhromkin'in çizdiği resim sahiden korkunçtu. Kendi de daha fazla bakamadı bu resme ve yerinden kalktı. Ilık, yumuşak yatağına uzandı. Uyumaya çalıştı.

"Gençliğimde kendimde herhangi bir yetenek keşfetmemiş olmam ne güzel. Bu sayede şimdi her şeye sahibim. İyi bir iş, bir ev, hizmetçiler, para…" diye düşündü ve ardından uyuyakaldı.

Uyarlama ve Başlık: Elif Ezgi BEKTAŞ