Mühim bir beyefendi olan Mühendis Bakhromkin, evdeki yazı masasında oturuyor, yapacak bir şeyi olmadığı için keyifsizce düşünüyordu. Geçen gece arkadaşlarıyla balodayken, yaklaşık çeyrek asır önce âşık olduğu hanımefendiyle karşılaştı. O zamanlar, çeyrek asır önce, bu hanımefendinin, ona kolaylıkla âşık olunabilecek bir güzelliği vardı. Bilhassa masmavi, iri gözleri ve omzuna dökülen altın saçları... Bakhromkin’in muhayyilesinde, hanımefendinin o zamanki hâli canlandı. Mağrur ve erişilmesi güç olan güzelliği, vakarlı duruşu ve de pek nadir gülümseyen yüzü... Olur da gülerse tüm beyefendilerin alakalarını üzerine toplayan yüzü... Peki ya şimdi? Epey cılız ve çenebaz olmuştu. O iri, masmavi gözlerinin beyazları sarılık geçirmenin alametini taşıyor, dişleri de bu sarılıktan nasibini almış gibi parlıyordu.
-Korkunç!
Bakhromkin masanın üzerindeki kâğıda bir şeyler karalarken düşündü: Yalnızca doğa insana bu denli kötülük yapabilir. Güzellik denen mefhum kendisine ne olacağını, kendisinin yıllar sonra nasıl bir hâle geleceğini bilseydi, dehşetten ölürdü. Bakhromkin dakikalarca belki de saatlerce düşündü. Dikkatini masanın üzerindeki kâğıda verince oturduğu yerde zıpladı.
-Aman Allah’ım! Bu gördüğüm araz da nesi?! Ben böylesine bir şeyi çizebilir miyim?!
Masanın üzerindeki kâğıtta, karalamanın ortasında kendini belli eden latif bir kadın başı vardı. Bu latif baş, yıllar önce âşık olduğu hanımefendinin başıydı. Elbette, gerçeği kadar mükemmel değildi fakat hayli ona benziyordu.
-Bu araz olan şey nedir?
Bakhromkin hâlen şaşkındı. Öylece önündeki kâğıda bakıyordu. Demek resim yapabiliyorum ha! Bu yaşıma değin bir yeteneğim var mı diye hiç düşünmemiştim. Fakat şimdi, elli iki yaşımda, kendimi yaşlı diye niteleyebileceğim bu yaşta, bana bir yetenek peyda oldu. Teşekkür ederim Allah’ım! Bu mükemmel bir şey!
Bakhromkin olanlara hâlâ inanamıyordu. Bunların bir mucize olmadığını tasdik etmek için kalemi eline aldı. Karalamanın ortasındaki latif başın sahibesini düşündü; geçen geceki hâlini. Kalemi oynattı. Hanımefendinin geçen geceki hâli, başı, öylece duruyordu diğer başın yanında. Çizdiği baş, ilki kadar iyiydi. Fena değil ha. Bakhromkin şaşkındı. Demek ki ben bir artistim, bir sanatçıyım! Bunu şimdiye kadar nasıl bilemedim?! Ne büyük bir mucize!
Bakhromkin, resim yapma gibi bir yeteneği olmasına çok şaşırmıştı. Çok eski bir ceketinde yüklü miktarda para bulsaydı yahut hiç yoktan büyük bir patron olsaydı çok daha az şaşırırdı. Bir saat boyunca kâğıda atlar, ağaçlar ve ateşler çizdi. Çok iyi, harikulade! Çizdikçe bu duruma hayranlığı arttı. Bu işin üzerine azıcık eğilsem harika işler çıkarırım!
Bakhromkin saatlerce çizdi, çizdikçe hayranlığı ziyadeleşti. Derken öğün yemeğini getiren hizmetçinin odaya girmesiyle Bakhromkin’in düşünceleri sekteye uğradı. Bakhromkin hakiki âleme döndü. Lokmaları ağzına götürürken düşündü; şimdiye değin herhangi bir yeteneğinin olup olmadığı konusunda hiç düşünmediğini hatırladı. Zihnini biraz kurcaladı. Gençliğinde çok kitap okur, ev tiyatrosunda oynar, şarkı söyler ve sahne sanatlarıyla uğraşırdı. Hâlen çok okuyor, tiyatroyla ilgileniyor, birçok şiiri ezbere biliyor ve iyi de konuşuyor.
-Ve, ne?! Belki şiir veya roman yazabilirim, ha?
Bakhromkin yıllar önce, çocukken yaşadığı bir olayı anımsadı. Bir gün annesiyle sokakta yürürken fakir görünen ve kötü giyimi olan bir adamla karşılaştılar. Bakhromkin’in annesi, kötü giyimli bu adamın elini öptü. Bakhromkin şaşkın bir şekilde annesini izledi. “Anne, neden böyle bir şey yaptın?” diye sordu. Annesi, karşısında önemli bir kimse olmasının verdiği gururlu bir yüz ifadesiyle “Oğlum, bu elini öptüğüm zat-ı muhterem çok ünlü, özel bir şair!” diye cevap verdi. Bakhromkin bu hadiseyle birlikte, insanların sanatçılara, şairlere ve bestecilere çok önem verdiğini fark etti.
Bakhromkin, anımsadığı anıyla irtibatlı olarak sanatçıların hayatlarını düşünmeye başladı. Sıradan insanlarla kıyas edilemeyecek yaşamları olan sanatçıları ve onların alışılmadık, ilginç yaşamlarını; şanlarını, şöhretlerini… Bu sanatçılar bir restoranda yemek yerken, dairelerinde, otel odalarında otururken yahut uyurlarken, başkaları bu zatların şiirlerini okuyordur ya da resmettikleri şaheserlerden gözlerini alamıyordur. Bu zatların isimleri herkesçe bilinir, bilinmemesi söz konusu bile değildir. Hakikaten fevkalade olağanüstü bir hayat! Peki, şimdi ben böyle bir zat olsaydım?
Bakhromkin muhayyilesinde bu ihtimali canlandırdı. Nasıl olurdu, nasıl hissederdim? İşte şuradayım. Bir şair ya da bir romancı; bir sanatçıyım. Zifiri karanlık bir gecede evime dönüyorum. Böyle önemli zatların atları yoktur, ister beğenin ister beğenmeyin bunun pek önemi yok, evime yürüyerek dönmekteyim. Bir dairem yok, ucuz bir otelde kalmaktayım. Otel, evimdir. Çok yorgunumdur, bir o kadar da aç. Gelin görün ki akşam yemeğim de yoktur. Otel berbat, odam bir sıçan deliği gibi küçük ve kirli, döşeğim soğuk ve bayağı sert. Ceplerimin astarları dışarıda, başka bir otele gidecek mangırım da yoktur.
Soğuk ve rahatsız yatağa girer, çaresizce düşünürüm; kendime ait sıcak bir evim, nallarını dert edeceğim atlarım, masamın ikinci çekmecesinde çek defterim ve o defterimin yanında purolarım yoktur, bilirim. Bunları düşünürken uyuyakalırım.
Bakhromkin’in hayali korkunç bir resimden başka bir şey değildi. Bu düşüncelerden sıyrılarak kalkıp sıcak yatağına girdi ve uykuya dalmak için gözlerini yumdu. Gençliğimde kendimde bir yetenek keşfetmemiş olmam güzel! Şu an her şeye sahibim; gayet iyi bir iş, bir ev, hizmetçiler ve para… Bu düşüncelerle uykuya daldı.
Hacer Noğman
Haftanın görevi➤ Çehov’un metnini Rusça’dan çeviri yapma. Metin orijinali:
https://docs.google.com/document/d/1nx9YQLjz1U9SIESmGVbgrs9hb8da8HhQhnoGgR3Q9Ps/edit
Öykünün orijinal hali:
Инженер Бахромкин, важный господин, сидел у себя дома за письменным столом и от нечего делать думал о грустном. Сегодня вечером на балу у знакомых он случайно встретился с дамой, в которую он лет 20-25 тому назад был влюблён. Раньше это была замечательная красавица, в которую легко было влюбиться. Особенно хорошо Бахромкин помнил её большие глубокие голубые глаза и длинные золотые волосы. Красавица была гордой и неприступной, смотрела строго и редко улыбалась. Но когда она улыбалась, все мужчины обращали на неё внимание. Теперь же это была худая болтливая пожилая женщина с кислыми глазами и жёлтыми зубами…
– Ужасно! – думал Бахромкин и машинально что-то рисовал карандашом на листе бумаги, который лежал перед ним на столе. – Только природа может сделать такое зло человеку. Если бы красавица знала, что с ней будет, в кого она превратится через 20 лет, она умерла бы от ужаса…
Бахромкин долго думал, потом посмотрел на лист бумаги и вскочил.
– Господи! Это что за новости? Я рисовать умею?!
На листе бумаги, на котором он машинально что-то рисовал карандашом, появилась прелестная женская головка. Это была та самая красавица, в которую он был раньше влюблён. Конечно, рисунок был не очень хорошим, но портрет получился похожим.
– Что за новости? – продолжал удивляться Бахромкин. Я умею рисовать! Пятьдесят два года жил на свете и не думал, что у меня есть таланты, и вдруг, когда жизнь идёт к старости, – благодарю, не ожидал, – талант открылся! Не может быть!
Бахромкин, который не верил в чудеса схватил карандаш и нарисовал голову старухи около красивой головки… Этот рисунок получился у него так же хорошо, как и первый.
– И это неплохо?! – удивился Бахромкин. – Значит, я художник! Значит, у меня есть талант! Как же я не знал этого раньше? Вот чудо!
Бахромкин очень удивился, что у него есть способности к рисованию. Он удивился бы гораздо меньше, если бы нашёл у себя в старом пальто деньги или стал бы большим начальником. Целый час он сидел за столом и рисовал головы, деревья, пожар, лошадей…
– Очень хорошо! Прекрасно! – восхищался он. – Если бы я немного поучился рисовать, совсем было бы отлично.
Слуга, который принёс ужин в кабинет Бахромкину, помешал ему рисовать дальше и восхищаться своими рисунками. Бахромкин поел и задумался… Он вспомнил, что ни разу в жизни не подумал, что у него есть какой-нибудь талант. В молодости, правда, он много читал, играл в домашнем театре, пел, рисовал декорации. Сейчас он продолжал много читать, любил театр, знал наизусть хорошие стихи, удачно шутил и хорошо говорил.
– А что, – подумал Бахромкин, может быть, я ещё умею стихи и романы писать? А?
Бахромкин вспомнил случай из детства. Однажды, когда он гулял с матерью, на улице они встретили какого-то бедного, плохо одетого человека. Мать поцеловала ему руку.
– Мама, зачем ты это сделала? – удивился мальчик.
– Это очень известный поэт! – ответила ему мать.
Тогда Бахромкин понял, что многие люди с большим уважением относятся к поэтам, художникам, композиторам. И теперь Бахромкин стал думать о другой жизни – жизни художника или поэта, которую нельзя сравнить с жизнью простых людей.
– Интересная у них жизнь, небудничная, необычная… Слава, известность. Поэт или художник спит или сидит в ресторане, а в это время люди читают его стихи или смотрят картины. И все знают имена этих поэтов или художников, не знать их невозможно. Да, необыкновенная жизнь. А что, если бы я сейчас был художником? – мечтал Бахромкин. – Как бы я себя чувствовал?
Бахромкин мысленно нарисовал себе картину: вот он, художник или поэт, тёмной ночью возвращается домой. У художников и поэтов не бывает лошадей, поэтому, хочешь не хочешь, надо идти пешком. У него нет квартиры, он живёт в дешёвой гостинице. Он приходит к себе в гостиницу, усталый и голодный. Ему очень хочется есть, но ужина нет. Гостиница плохая, комната маленькая и грязная, постель холодная и жёсткая. В другую гостиницу он не может переехать, потому что нет денег. В конце концов он засыпает в холодной неудобной постели и знает, что у него нет лошадей, нет своего тёплого дома, в среднем ящике стола нет дорогих сигар, а в книжном ящике – нет чековой книжки.
Картина, которую нарисовал Бахромкин, была ужасной. Бахромкин лёг в свою тёплую мягкую постель и стал засыпать…
– Хорошо, что я в молодости не открыл в себе никакого таланта! У меня сейчас есть всё: хорошая работа, дом, слуги, деньги… – подумал он и заснул.