Müezzin

Büşra Baysal

“Neden hâlâ köpekler havlamıyor?”

"Olamadım, imam efendi. Ben iyi bir müezzin olamadım. Sağ elimi kulağıma getirdim olmadı, sesimi titrettim, yok. Yengeç Burhan bile okuyunca şevke gelen hayvancıklar ben okuyunca gık demiyorlar. Anlamıyorum, benim ondan neyim eksik? Sen söyle imam efendi, ben ezanı güzel okumuyor muyum? Yoksa ahaliyi ezandan mı soğutuyorum, haşa öyle bir niyetim yok. Hadi, ben ezan okurken köpeklerin havlamamasını bir kenara koyalım. Bana öyle geliyor ki benim cemaatim Yengeç Burhan'ın cemaatinden daha az oluyor. Yoksa ben mi kuruntu yapıyorum imam efendi, ha?"

" Evladım, sen daha çok hamsın. Sabret, sabret ki gözünü kıskançlık ve hırs bürümesin. Burhan da bu olgunluğa birden bire gelmedi ya! Hem ona neden yengeç derler bilir misin?"

"Yok, bilmem. Sorduydum da hiç izah etmedi."

"Etmez tabii ya. Bu lakabı severek almadı. Yeni müezzin olmuştu, epey toydu o zaman. Ezan okurken çok heyecanlanırdı, dişleri birbirine çarpardı. Ahali bu sesi yengecin kıskaçlarından çıkan sese benzetince bizimkine Yengeç Burhan demeye başladı. Teşbihte hata olmaz derler amma insanı küçük düşüren, utandıran lakaplardan hazzetmem. Bizim işimiz kusurları örtmektir evladım aşikâr etmek değil. Ahaliye de vaazlarda bunu böyle bellettirmek için epey dil döktüm ama bu, onları Burhan'a yengeç demekten vazgeçirmedi. Ağızları alışmış bir kere evladım."

"Hoş olmamış, ben de ona, milletten duyduğum gibi hitap ediyorum. Şu dil bir şeye alışınca da vazgeçirmesi zor oluyor. Neyse ezan vakti yaklaşıyor ben hazırlık yapayım, dediklerini düşüneceğim imam efendi. Sağ olasın, var olasın."

Kadir, abdestini tazeledi, caminin içerisinde bulunan merdivenlerden minareye çıktı. Yüzünü kıbleye döndü, sağ elini kulağına götürdü ve ikindi ezanını henüz oturmamış, boğuk sesiyle okumaya başladı. Ezan okurken yer yer sesini yükseltiyor, alçaltıyor, titretiyordu. Hoparlörden yankılanan sesi kulaklarına çarpıyordu. Kadir, ezanı hakkıyla okumak için çok çabalıyordu ama kulağına çarpan tınılar onu tatmin etmiyordu.

Kadir henüz yirmi yaşında uzunca, hafif toplu, buğday tenli, ela gözlü bir delikanlıydı. İki sene önce imam hatip lisesinden mezun olmuştu. Lise hayatı boyunca aklından farklı farklı meslekler geçmişti ama son senesinde kafasına müezzin olmayı koymuştu. Bilal-i Habeşi'nin hayat hikâyesinden baştan beri çok etkileniyordu. Ben neden insanları doğru yola davet etmeyeyim diye düşündü ve kararını verdi. Liseyi bitirince müezzinlik sınavlarına girdi, ilk girişinde Erzurum'un küçük bir köyüne atandı. Mesleğine başlayalı yedi ay olmuştu, ailesinden uzakta ve tek başına geçirdiği koskoca yedi ay. Allahtan imam efendi vardı, ona çok yardımcı oluyordu. Bir eksiği gediği varsa imam efendi hemen onu gideriyordu. Babacan adamdı velhasıl. Kadir, onun sayesinde yalnızlığını biraz unutur olmuştu ama şimdi de ezanı güzel okuyamıyorum diye içerleniyordu.

Kadir, yatsı ezanını okuduktan ve namazını kıldıktan sonra caminin az ilerisindeki evine doğru yola koyuldu. Sonbahar gelmişti, Erzurum hızla soğumaya başlamıştı. Kadir, üşüyen ellerini montunun cebine soktu, ilçeye gittiğinde eldiven almayı aklının bir köşesine yazdı. Yolu kısaydı ama karanlıkta etrafı görmek zor olduğu için yavaş yavaş yürüyordu. Aklının diğer bir köşesine de el feneri almayı yazdı. Aslında sokak lambaları yanınca fenere gerek kalmıyordu ama lambalar, üç gün yansa beş gün yanmıyordu. Gecenin sessizliğini, uzaktan gelen köpek havlamaları bozuyordu. Kadir, ezan okuyunca sus pus olan köpekler şimdi havlıyordu. Kadir, bu havlamaları duyunca gayri ihtiyari sinirlendi." Sinir hiçbir işe yaramıyordu, aksine insanı yanlışa sürüklüyor ve yoruyordu. Kadir, bunu iyi bilirdi ama insan çoğu zaman bildiği yanlışlara düşerdi. Kadir sinirlendikçe köpekler havlıyordu, köpekler havladıkça Kadir sinirleniyordu. Kadir, bu şekilde evine vardı. Tüpe, çay suyu koydu. Salondaki siyah koltuğa oturdu ve bugün imam efendiyle konuştuklarını düşündü. O haklıydı, Kadir hamdı. Kadir, sabretmiyordu, kıskanıyordu ve sinirleniyordu. Oysaki o insanları namaza davet ediyordu, bu davete noksanlıklarını karıştırmamalıydı. "İnsan beşer, kuldur şaşar." Dedesi bir hata gördü mü hep bu atasözünü söylerdi. Sonuçta Kadir de insandı ama bu hatalarını devam ettireceği anlamına gelmezdi. Kadir'in kendisiyle kavgası büyüktü. Zaten insan en çetin, en acımasız kavgaları kendisiyle yapardı. Bu kavganın sonucunda yenen de yenilen de o olurdu. Kadir, bir karar verdi becerilerini Burhan'la veya bir başkasıyla kıyaslamayacaktı. Kendini aşacaktı, ruhundan beslenecek ve ezana da ruhunu aktaracaktı. O, bunları düşünürken demlikteki su kaynaya kaynaya neredeyse bitmişti, demliğin dibindeki su cozurduyordu. Tüpün altını söndürdü zaten çay içecek hâli kalmamıştı. Yatağına girdi, sağ tarafına yattı ve uykunun onu ele geçirmesini bekledi.

*************

Kadir minaredeydi, hoparlörden kulağına çarpan ses ruhunun en masum tarafına değiyordu. Sağ eli kulağındaydı ama ezanı o okumuyordu. Ezanı okuyanın kim olduğunu görmek için etrafına bakındı. Biraz ilerisinde siyahi bir adam vardı. Bilal-i Habeşi'ydi. Bu etkileyici ses ondan başkasının olamazdı. Bilal, ezanı bitirdi ve Kadir'e döndü. Ona gülümsedi ve şöyle dedi: "Sabret ey Kadir, hatalarını onar, haktan bir an bile ayrılma, ruhundaki saflığı bul ve ona tutun!

Kadir çok huzurlu uyandı, bu rüya onu hafifletmişti. Bilal'in o güzel sesi hep kulaklarındaydı. Saate baktı, sabah ezanına bir saat vardı. Hazırlandı ve camiye gitti. İmam efendi camideydi, Kadir, önce onun elini öptü sonra ona rüyasını anlattı. İmam efendi hiçbir şey demedi. Tebessüm etti, yavaş yavaş kafasını salladı. Kadir, minareye çıktı, sağ elini kulağına koydu, yanına baktı. Bilal'in ona gülümseyen yüzünü gördü. Ezanı okumaya başladı, bu sefer hoparlörden kulağına çarpan ses ona biraz daha iyi geldi. Kadir, uzaklardan köpeklerin havladığını duydu.

Büşra Hanım Merhabalar,

Soru sorarak başlamak yerine, Köpekler havlamıyor diyerek ve okuyucuya kabullenişi hissettirerek öyküye başlamak daha samimi gelirdi bana. Çünkü akabinde olamadım imam efendi ben iyi bir müezzin olamadım diyor. Yani aslında sonraki cümlede köpeklerin neden havlamadığını açıklıyor. Neden hala köpekler havlamıyor gibi bir cümle de sanki müezzin tarafından öylesine söylenmiş bir ifade cümlesine bürünüyor. Bu bir öneri. Tercih yazarın elbette :) Emeğinize sağlık

Merhaba, giriş bana ait değil. Bu haftanın görevi başka birinin yazdığı paragrafı devam ettirmek. Teşekkür ederim 🙂

lakap takmak güzel olmasa da, böyle bir isim hikayesi parçada hoş durmuş

Burada artık kadirden bahsedildiği için tekrar adının geçmesi fazlalık olmuş

üstteki cümlede ismin geçmesi normal gelirken bu cümlede beni yine tırmaladı

Kadiri yine çıkarıp bu düşüncelerle evine vardı desek sizce nasıl olur ?

burada ocak değil de tüp detayını sevdim

iki kadir de fazlalık. bu ismi kasıtlı mı bu kadar sık kullanmıştınız?

iki kadirden biri yerine zamir öneririm.

burada kendini aşmak eylemi, eylem olarak güzel, söylemek olarak değil. Bunu söylemekten kurtarmak gerekir cümleyi. Çünkü kurtaramazsak yazar büyük laf etmiş olur. Farkında olarak ederse, bunu okur da hissederse ve büyük laf edilmesi gerekiyorsa hoş, eğer bu şekilde değilse, böyle ifadelere dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü metini hırpalar. Türevleri mesela, kendini bulacaktı, benliğini aşacaktı gibi gibi

Merhabalar Büşra Hanım, hikayenize bayıldım. Kendine inanmayanlara ve kendini başkasına kıyaslayanlara motive edici ve ders verici niteliğinde olmuş. Kişisel gelişim tadı hissettim. Kadir'in kendi içsel durumuyla da uymuş. Kaleminize sağlık:))

Merhaba, teşekkür ederim 🙂

Merhaba Büşra Hanım :) hikâyenizi sevdim. Kadir isminin tekrar tekrar yazılmasını yani cümleleri böyle kurmanızı sevdim. kurgunuz samimi ve duruydu. kaleminize sağlık:)

Merhaba, teşekkür ederim 🙂

Merhaba Büşra hanım zorluğun altından başarıyla kalkmışsınız tebrik ederim. Öykünüzün ana hatları çok güçlüydü çok beğendim. Emeğinize kaleminize sağlık.

Merhaba, teşekkür ederim 🙂

Merhaba Büşra Hanım. Görevin altından başarıyla kalkmışsınız bence. Kaleminize sağlık. Belki heyecan verici küçük bir olay eklenebilirdi. Onun dışında samimi ve sürükleyici bir öyküydü. Emeğinize sağlık. :)

Merhaba, teşekkür ederim 🙂

Marhaba. Keyifli ve akıcı bir öykü. Görevi de layıkıyla yerine getirmişsiniz. Ama bence biraz daha hareketlilik daha da iyi yapardı metni. Ellerinize sağlık :)

Merhaba, teşekkür ederim 🙂