Döngü

İrem İlayda Karkı

Odaya girdiğinde soluk soluğaydı. Koşarak gelmişti, her hâlinden belliydi. Şapkasını çıkardı, ellerini dizlerine koyarak nefesini düzenlemeye çalıştı. Oturduğum koltuktan kalktım, ona doğru yürüdüm. Ben yaklaşınca ağlamaya başladı. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama hıçkırıkları onu engelliyordu. Onu koltuğa oturtup sakinleştirmeye çalıştım.

"Dur, sakin ol. Ne oldu, tane tane anlat."

"Ben deliriyorum."

Bir deli, deli olduğunu iddia eder miydi? Sanmam.

"Ne demek deliriyorum?"

"Ben gördüm. Ama nasıl, nasıl mümkün olabilir?"

"Ne gördün Ayça, başından anlatır mısın?

"Kendimi. Orada. Ama nasıl?"

"Nerede?"

"Ben anlamıyorum. Anlam veremiyorum. Bilimle açıklayamıyorum. Ben delirdim sanırım."

"Dur, nefes al. Kendini nerede gördün?"

Sağ elini cebine götürdü. Beyaz, küçük, yuvarlak bir şey çıkardı cebinden. İncitmekten korkuyor gibi bir hali vardı. Avucunu açtı ve elindekini oraya yerleştirdi. Göz hizasına getirip bir şeyler görmeye çalıştı. Ben de merakla yaşlaştım onun baktığı noktaya. Ama hiçbir şey yoktu. Beyazlıklar üzerinde nokta nokta siyahlar sadece.

"Bak orada. Böyle bakınca görünmüyor. Benimle gelir misin? Deli olmadığımdan emin olmam lazım."

Biraz merak, biraz da endişeyle peşine düştüm. Yarım saat sonra laboratuvarındaydık. Bana geldiği halinden daha sakin ama daha heyecanlı bir şekilde mikroskobunun olduğu masaya doğru ilerledi. Elindeki beyaz şeyi mikroskoba yerleştirdi ve ayarlamalarını yaptı. Bir anda geri sıçradı. Bana geldiği andaki korkuyu gördüm bakışlarında. Geriye çekilip eliyle mikroskobu işaret etti. İlerledim ve dikkatle bakmaya çalıştım. Gördüklerim karşısında ben de tıpkı Ayça gibi geriye sıçradım. Gördüklerimi ifade edecek kelime bulmakta zorlanıyordum. Bu gerçek miydi? Ya da delilik bulaşıcı olabilir miydi?

"Ne gördün Alper?"

"Kendimi."

"Nasıl?"

"Bilmiyorum işte. Oradayım, küçük bir kopyam sanki. Hareket ediyorum, Gülüyorum. Canlı gibi."

"Ben anlayamıyorum. Ben de kendimi görüyorum baktığımda. Bu demek oluyor ki ikimiz aynı şeyi görmüyoruz. Bu ne demek?"

"Baktığı kişiye dönüşen bir formla karşı karşıyayız diyebilir miyiz?"

"Tamam öyle diyelim ama bu nasıl mümkün oluyor?"

"Bilmiyorum Ayça. Bunu bilimde nasıl değerlendirebiliriz bilmiyorum. Peki bu sana nasıl ulaştı?"

"Bu sabah masamdaydı. Nasıl geldi bilmiyorum. Biliyorsun ben eşyaların küçültülebilmesi ile ilgili bir çalışma yürütüyorum. Bunu çalışma ile alakalı sanıp incelemeye başladım. Sonrasını biliyorsun zaten."

"Aslında çalışmanla alakalı bir durum. Kendimizin küçük halini görüyoruz. Ama sabit de değil, değişken. Acaba üçüncü kişi ne görecek?"

"Kime anlatabiliriz bunu?"

"Hadi, onu al da gidelim. Ben kime gideceğimizi biliyorum."

Ayça tam beyaz cismi eline almıştı ki bir anda elinden kayıp yere düştü. Biz sadece izleyebildik. Beyaz cisim yere düştü ve dağıldı. Filmlerdeki yavaş akan sahneler gibiydi. Aklıma orada gördüğüm kendim geldi. Canlıydı. Şimdi neredeydi, ne haldeydi? Ayça ile birbirimize baktık. O sırada elinde paspası ile temizlik görevlisi girdi içeri. Onu durdurmak istiyordum ama yerimden kımıldayamıyordum. Konuşmak istiyordum ama ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Haykırmak istedim, sadece haykırmak.

Gözlerimi hafifçe araladım. Ofisteki masamda uyuyakalmıştım. Boynum tutulmuştu. Birazcık ovmaya çalıştım. Bu sırada içimde tuhaf bir his vardı. Bir rüya gördüğümü hatırlıyor ama rüyayı hatırlayamıyordum. Çekmeceyi açıp Ayça için aldığım yüzüğe baktım. Gülümsedim. Bunlar hep stresten oluyordu. Akşamki süprizimi düşündükçe karnıma ağrılar giriyordu. Ben tam oturduğum yerde kıvranmaya başlamıştım ki kapı açıldı. Gelen Ayça'ydı.

Odaya girdiğinde soluk soluğaydı. Koşarak gelmişti, her halinden belliydi. Şapkasını çıkardı, ellerini dizlerine koyarak nefesini düzenlemeye çalıştı. Oturduğum koltuktan kalktım, ona doğru yürüdüm. Ben yaklaşınca ağlamaya başladı. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama hıçkırıkları onu engelliyordu. Onu koltuğa oturtup sakinleştirmeye çalıştım.

"Dur, sakin ol. Ne oldu, tane tane anlat."

"Ben deliriyorum."

İrem İlayda Doğan