Kimsesizin Yarım Hikâyesi
Hastanede doğmuşum. Doğmuşumdur. En başta. Yani ilk kez doğduğumda. Yani annemin çok acı çektiği, ciğerimin aldığım ilk nefesten yandığı ve bu yüzden ilk kez ağladığım, hiçlikten bir hiç ve aynı zamanda eşrefi mahlukat olarak var olduğum ilk zaman hastanede doğmuşumdur. Öyle sanıyorum.
Ameliyathaneye annem yalnız girmiştir. Ameliyattan yalnız ben çıkmışımdır. Ameliyathaneden sağ kolum da çıkmamıştır. Yani eğer kolumu babam doğduktan sonra koparmamışsa. Sonra babam almıştır beni eve götürmüştür. Bir koltuğun üzerine koymuştur. Beni koyduğu koltuğun karşısına geçip yere oturmuştur. Başını ellerinin arasına almıştır. Ne yapacağını düşünmüştür. Üzgündür, ağlıyordur da kesin. Belki öldürmeyi de düşünmüştür. Sonra kafasına vurmuştur saçmalama diye, gidip soğuk suyu yüzüne vurmuştur. Belki soğuk suyun altına da girmiştir. Sonra çıkmıştır. Benim ağlama sesimi duymuştur. Kafayı yemek üzeredir. Almıştır beni. Dışarıya çıkıp hızlı hızlı yürümüştür. Deli gibi yürümüştür. Sonra karar vermiştir; bir caminin bahçesine veya bir çöp kutusunun yanına veya bir parka veya işte beni koyduğu o ağacın altına koymaya… Akasya ağacının altına. Ben ilk kez o zaman kimsesiz kalmışım ve ben ikinci kez o akasya ağacının altında doğmuşum. Beni bulanlar için. Annesiz doğmuşum. Yarım. Yani aslında ben doğar doğmaz yarımmışım. Sonra yarılanmaya devam etmişim. Şu an her şeyimle yarım biriyim ben. Her şeyimle...
Beni o akasya ağacının altında bulanlar büyütmüş. Belli bir yaşıma kadar. Daha kendimi bilmediğim zamanlarmış o zamanlar. Sonra bir kazada onlar da ölmüşler. Sol bacağımla beraber onlar da gitmişler. Ve ben ikinci kez kimsesiz kalmışım. Sonra beni kimsesizler yurduna almışlar.
Akasya ağacına gelene kadar yaşananlar kurgu. Kafamdaki dünyaya geliş kurgum. Diğer kısımlar ise bana, kendimi bildikten sonra anlatılanlar. Şimdi ise yarım devam eden hikâyemin, bende olanları var.
Kimsesizler yurdunda lise bitene kadar kaldım. Hiç çalışkan olamadım. Bu yüzden liseyi yarıda bıraktım. Lise benim için yarıda bitti. Tabii o zamana kadar yarılanmaya devam ettim. Dedim ya her şeyimle yarım bir insanım diye. Ortaokul zamanlarında arkadaşlarımla oyun oynarken bir tanesi kalemini fırlattı. O kalem, sivri ucuyla benim gözüme girdi. Ta içine kadar. Sonra ben bayılmışım. Uyandığımda sol gözüm bandajla kapatılmıştı. Belli bir zaman hastanede kaldım. Sonra bandajı açtılar. Ama siyahlık gitmedi. Sol gözüm siyah kaldı onu da kaybettim. Artık sağ kolu, sol ayağı, sol gözü, annesi, babası olmayan bir insandım.
Okul bitince yapacak hiçbir şey kalmadı. Bazen dışarı çıkıyordum. Bazen yurtta kalıyordum. Arkadaşlarım vardı. Ailem gibiydiler. Kimsesizler yurdunda kimsem oldular. Onlarla beraberdim. Sonra onlar da tek tek yurttan ayrıldılar. Kimisi evlendi, kimisi başka ailelerde kalmaya başladı, kimisi kaçtı. Üçüncü kez kimsesiz kaldım. Allah var arada telefon açarlardı. Sonra yavaş yavaş o da kesildi. Arkadaşlarım gittikten sonra karnımın sağ tarafında ağrılarım başladı. Önceleri ağrı kesicilerle geçiyordu ağrılarım ama sonradan geçemez oldu. Hastaneye gittik. Sağ böbreğimin iflas etmeye yakın olduğunu söylediler. Kurtarmaya çalıştılar ama kurtaramadılar. Onu da benden almak zorunda kaldılar. Dedim ya her şeyimle yarım bir insanım diye...
Ben iyileştikten sonra çoğu vakit dışarı çıkmaya başladım. Bana bir şey demiyorlardı.Geri döneceğimi biliyorlardı. Güveniyorlardı. Böyle aylarca zaman geçti. Bir gün beni akasya ağacının altında bulanların yani ikinci ailemin mezarına gitmek istedim. Allah razı olsun çalışan abiler götürdüler. Beni büyüttükleri eve gitmek istedim oraya da götürdüler. O mahallede dolaştım. Düşündüm. Ne zaman ben de buralardan gideceğim acaba diye. Öyle düşünürken akasya ağacına denk geldim. Ona yaklaştım. Etrafında dolaştım. Sonra oturdum. Sonra başka gün bir daha oturdum. Sonra bir daha…
Bir gün orada otururken bir kız geldi. Ama kız… Subhanallah nasıl güzel. Yanağında bir gamze. Teni bembeyaz. Sonra geldi yanıma. Tanıştık. Merak etmiş. Neden hep buraya gelip oturuyorsun, diye sordu. Önce anlatmadım. Anlatamadım. Sonra anlattım. Dinledi. Her şeyimle yarımım, ben lâm diyeyim sen cim anla, dedim. Ben daha önce hiç böyle dinlenmemiştim. Ben üçüncü kez o zaman doğdum. Günlerim böyle geçti. Belki de aylarım. Zaman nasıl geçti ne kadar geçti inanın bilmiyorum. Sonra işte dedim ya ben her şeyimle yarımım diye. Bir gün yine gittim. Bekledim. Gelmedi. Başka bir gün daha gittim. Bekledim. Yine gelmedi. Sonra ben günlerce gittim o akasya ağacının altına. Oturdum. Gelmedi. Sonra ben bir daha yarım kaldım. Dördüncü kez kimsesiz kaldım.
Şimdi yine o akasya ağacının altındayım. Dedim ya ben her şeyimle yarım bir insanım diye. Kulaklarımın ikisi de duyuyordu. Sonra ben bir saat önce… Bulduğum bir tahta parçasını… Sol kulağıma… Sizi kandıramazdım. Sona doğru yaklaşıyorum. Az bir vaktim kaldı. İçtiğim ilaçlar başımı döndürüyor. Midemde ağrılar var. Ben bu akasyanın altında iki sefer doğdum. Ve olan biten her şey, işte o akasyanın ağacında son buldu.
Ahmet Can