Nakavt

İrem İlayda Karkı

Yıllar yıllar önce uzak ülkelerin birinde

evliliği, sonsuza kadar mutluluk zanneden bir kız yaşarmış.

Sonra ne mi olmuş? Evlenmiş ve masalın burada bitmediğine şahit olmuş.

"Binnur. Artık anlatır mısın ne olduğunu?"

"Anlatayım da nereden başlayacağımı bilmiyorum."

"Canın nerede sıkıldıysa oradan başla."

Canım nerede sıkıldıysa mı? Düşüneyim. Sevginin bir büyüsü olduğuna inanmıştım. Sanırım ilk hatayı burada yaptım. Hata olan sevmek değildi. Sevgiyi her şeyin ilacı sanıp tüm çıkışları ona bağlamaktı. Çünkü biz bu masallarla büyütüldük. Kimse bize 'evlendiler ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar' dan sonrasını anlatmadı. Pişman mıyım? Hayır, asla. Eşimi hala çok seviyorum. Sadece şu an geldiğimiz noktayı anlamlandıramıyorum. Bir şey var ve ben onu çözemiyorum.

"Bilmiyorum Dilara. Sorunun ne olduğunu bilmiyorum. Biz evlendiğimizde ben, her günün çok farklı çok güzel geçeceğine inanmıştım. Canımız sıkılırsa çıkar gezerdik, istediğimiz yere giderdik. Birlikte kitap okuyacaktık, film izleyecektik. Ne bileyim yani biz çok mutlu olacaktık hep. Sorunlarımız olsa bile anında konuşup çözecektik mesela. Her şeyden önemlisi birbirimizle hep konuşacaktık. Hep..."

"Ee tamam bunları yapmıyor musunuz zaten? Dışardan gayet iyi duruyorsunuz, sorun ne?"

"Hayır bunları yapmıyoruz. Sabah kalkıyoruz erkenden işe gidiyoruz. Eve geliyoruz, yemek yapıp yiyoruz, bazen çay bile içmeden uyuyakalıyoruz yorgunluktan. Birbirimizle tek muhabbetimiz; 'Bugün ne yaptın? İyi sen ne yaptın? İyi.' Bu kadar. Sorun yok gibi ama sorun var. Bunu nasıl ifade edebileceğimi bilmiyorum."

"Haftasonları?"

"Temizlik ve yine yorgunluk. Yine iletişimsizlik... Aynı."

Bir sessizlik oldu. İkimiz de sorunun ne olduğunu düşünüyorduk sanırım. Ben günlerdir düşünüyordum. Korkuyla.

"Daha önceki konuşmamızda gayet iyiydin. Bunları ne zaman fark ettin?"

"Aslında sana söylemediğim bir şey daha var. Bir haftadır Selim'in bana bir şey söylemeye çalıştığını hissediyorum. Nasıl anlatayım? Zorlanıyor. Söyleyecek gibi oluyor vazgeçiyor. Bana neyi söylemekten bu kadar tedirgin olabilir diye düşünüyorum günlerdir. O sırada bunları fark ettim."

"Belki iyi bir şeydir. Dur ben bir kahve yapayım sonra düşünelim ne olabilir diye."

İyi bir şey? Selim iyi şeyleri bana hemen söylerdi. Saklayamazdı. Bana söyleyeceği kötü bir şey olduğu zaman zorlanırdı. İyi bir ihtimal aklıma gelmiyordu.

Dilara kahve yaparken balkonundan manzarayı izledim biraz. Ağaçlar yapraklarını dökmüştü. Yolda yaprakları temizleyen görevliler vardı. Yeşil, minik bir araba kaplumbağa hızıyla ilerliyordu. Dışarıyı izlemek beni biraz sakinleştirmişti, kendi içimde boğulmaktan kurtarmıştı.

"Eveeeett geldim. Al bakalım kahveni. Bak bu çikolatalar çok güzel, mutlaka ye. Şimdi devam edelim. İyi bir şey olamaz mı demiştim en son."

"Bence değil. İyi şeyleri hemen söyler Selim, içinde tutamaz. Kötü şeylerde zorlanır böyle."

"Son zamanlarda farklı bir şeyler var mı peki onda?"

"Düşünceli. Bu beni korkutuyor. Telefonuyla da daha çok meşgul. Düşündüğü her neyse benimle de paylaşmıyor. Biz eskiden çok iyi bir takım gibiydik. Şimdilerde iki ayrı takımdaymışız gibi hissediyorum."

"Söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama... Hayatında başka biri olabilir mi?"

"Hayır. Ben ona güveniyorum. Kesinlikle güveniyorum. Bana, benim en çok incineceğim şeylerden birini yapmayacak kadar saygı duyuyor. Bu konuda güvenim sonsuz."

Yapmazdı değil mi? Buna ihtimal vermek bile saçmalık. Yapmaz. Hayır, aksini düşünmeyeceğim. Yapmaz!

"Tamam peki, biri yok diyelim. Sence ne söylemek istiyor sana?"

"Bilmiyorum."

"Bence sen kötü bir şey olduğunu düşünüyorsun ancak kötü ihtimalleri düşünmek istemiyorsun. Bak Binnur, bir boks maçı düşün. Eğer yara almak istemiyorsan öncelikle rakibin yumruğundan kaçınman gerekir. Eğer kazanmak istiyorsan hem rakibin yumruğundan kaçınmalı hem de ona yumruk atmalısın."

"Ne rakibi, ne yumruğu? Eşimden bahsediyoruz, Selim'den. Savaşta değiliz ki biz."

"İki ayrı takım gibi hissediyorum artık, demedin mi?"

"Dedim ama savaşıyoruz da demedim."

"En kötüsü ne olur biliyor musun? Sen savaşta olduğunu hissetmezsin ve kendini savunmasız bir şekilde ringde buluverirsin. Sonra ilk yumrukla nakavt olursun."

"Sen şimdi bana ne yap diyorsun? Ben hiçbir şey anlamadım."

"Diyorum ki ilk önce yumruklardan kaçınıp kendini koruman lazım. Bu da rakibin hamlesini tahmin etmekle olur. Tahmin edeceksin, yumruktan kaçınacaksın, sonra sen yumruk atacaksın. Güveniyorum deyip bir kenarda beklersen pişman olursun. Sen bilirsin tabi, senin ilişkin sonuçta ama fikrimi duymak istediğin için buradasın. Değil mi?"

Evet. Kafam o kadar karıştı ki kendi düşüncelerim içinde kaybolmuştum. Birinin düşüncesine ihtiyacım vardı. Dilara mantıklı kızdı. İstemesem de sözlerini değerlendirmeliydim.

"Tamam düşüneceğim. Kahve için teşekkürler. Şimdi kalkayım yemek yapacağım akşama. Ancak yetişir."

"Tamam canım dikkat et kendine. Dediklerimi iyi düşün."

Düşündüm. Yol boyu düşündüm. Evde oradan oraya dolanırken, soğan doğrarken, yemeği karıştırırken, bulaşıkları yıkarken düşündüm. Farkında olmadan Selim'e dalıp onun gülümsemesiyle kendime geldiğimde hala düşünüyordum. Selim beni incitmezdi. Yumrukmuş, kaçınmakmış, bunlar değildi düşünmem gerekenler. Belki de artık sadece oturup adam akıllı konuşmaya ihtiyacımız vardı. Tam konuşmaya başlayacaktım ki Selim benden önce davrandı.

"Binnur. Seninle konuşmak istediğim şeyler var."

Oh be, sonunda. Ona doğru dönüp, tüm dikkatimi ona verdim.

"Aslında bir süredir konuşmak istiyorum ama nasıl ifade edeceğimi bilemedim. Sen de farkındasındır, bir süredir ilişkimizde bir sorun var. Belki bir eksiklik."

Bu ilk yumruk muydu?

"Evet ilk zamanlar beraber birçok şey yapıyorduk ama artık yapmıyoruz. İş güç derken birbirimize vakit ayıramadık."

Bu yumruklardan nasıl kaçınabilirdim ki?

"Yakında benim işlerim toparlanacak. Daha çok vaktim olacak."

İyi bir şey söyleyecek.

"Ama ben yine de ilişkimizin o eski ilk zamanları gibi olacağını düşünmüyorum."

Tahmin edilemeyen bir yumruk daha. Hamleleri tahmin mi etmem gerekiyordu.

"Zaten sonsuza kadar aynı şeyleri yapıp duramazdık. Bir süre sonra gezilecek yerler bitiyor. İzlenecek kaliteli filmler azalıyor. Biz sanırım bunları birazcık erken tükettik."

Bir şey yapmam lazım.

"Sen ne düşünürsün bilmiyorum ama benim biraz farklılığa neşeye ihtiyacım var eski enerjime dönebilmem için. Ben b..."

"Boşanmak istiyorum."

Aslında istemediğim, düşünmeden söylediğim bir söz. Sırf son yumruktan kaçınmak için. Selim'in bir anda yüzü değişti. Durgunluğu yerini kızgınlık, şaşkınlık arası bir duyguya bıraktı.

"Neeee!? Ne demek boşanmak istiyorum? Ne oldu da boşanmak istiyorsun!!?"

"Tamam dur sakin ol. Sen ne diyecektin?"

"Ne demek sakin ol ya! Ben sana bebek istediğimi söyleyecektim sen boşanmak istiyorum diyorsun."

"Bebek mi?"

Bir anda içime su serpildi, derin bir nefes aldım. Gözlerim doldu. Ne salağım ben, neler düşündüm. Selim yüzümdeki tebessüme anlam veremiyordu. Koştum, sarıldım.

Sevgi, bir ringde karşılıklı savaşmak değil aynı takımda olmaktı.

İrem İlayda Doğan