E. : Bak yine burdasın. Benimle. Başbaşa. Kaçış yok, anla. Ne kadar zaman geçse, ne kadar kurtulmak istesen de buradayım. Seninle. Ben de istemiyorum aslına bakarsan. Her gün yüzünü görmek ne kadar zor, biliyor musun?
L. : ...
E. :Konuşsana! Sadece bakıyorsun. Hâlimi izlemek keyif veriyor mu bari? Bak, ben çok yoruldum, anlıyor musun? Tükendim. Yıllardır sonu gelmeyen bir savaşın içindeyiz. Ayrılamıyoruz, barışamıyoruz. Lütfen bırak artık beni.
L. :...
E. :İçimde onlarca ses var. Korkunç! Susmuyorlar. Bana sürekli şunu yap yoksa şöyle olur, bunu yap yoksa böyle olur deyip beni bitiriyorlar. Artık sussunlar istiyorum. Mutlu değilim. Benden istenilenleri yapmak değil, istediğim şeyleri yapmak istiyorum. Onların istedikleri bölümü okudum. Tam 4 yıl. Boşa geçen. Mezun oldum da n’oldu? Sadece mezun olduğu bölümde çalışmayı başaramayan, mutsuz bir insan oldum. Neden uyarmadın beni o zamanlar?
L. :...
E. :Ne zaman mutluydum biliyor musun? Çocukken hani farklı türde cam şişeleri toplamıştım, bir çubukla müzik yapıyordum ya, hatırlıyor musun? Ah o cam şişeler şimdi burada olsa, elime de bir çubuk verseler. Tıpkı çocukluğumdaki gibi. Ne kadar mutlu olurdum. Geç kaldık. Zaman aktı gitti. Ne sanıyordum ki? Ertelediğim onca şeyi yapacak zamanım olacak mıydı? Neden demedin bana sen o mesleği yapamazsın, ruhunu kaybedersin diye?
L. :...
E. :Niye şaşkın şaşkın bakıyorsun? İlk defa mı duyuyorsun bunları sanki. Farklı gürültüler o kadar sarmış ki seni, duymadın demek ki. Ben her sana baktığımda mutsuzluğumu anlatıyordum oysa. Sen karşıma geçer makyaj yapar, süslenir, partilere gider, eğlenirdin. Bir kere gerçekten baksaydın bana, bir kere... Mutsuzluk bir anda gelmiyor. Yavaş yavaş ele geçiriyor seni. İlk başta belirtilere çok önem vermiyorsun ama sonra bir bakmışsın içindesin. İpuçlarını görmeliydin. Geç kaldık.
L. :...
E. :Ağlıyor musun? Sen de beni seviyorsun aslında değil mi? Ağlama n’olur. Artık ağlamayalım. Belki de geç kalmamışızdır. Ben yine okurum, bu kez müzik okurum mesela. Sonra ondan da mezun olurum. Bu defa mutlu da olurum. Çünkü ben istiyorum, başkaları değil. Şişelerden müzik aleti de yaparız. Hahahahahahh. Tamam işte oldu. Geç kalmadık.
L. :...
E. :Neden umutsuz bakıyorsun? Bana güvenmiyor musun? Yapamaz mıyım? Neden yapamam? Kadın olduğum için mi, 45 yaşında olduğum için, bu kadar zaman sonra ne gereği olduğu için mi? Sen de onlar gibi düşünüyorsun. Bir kere bana inansan, bir kere beni desteklesen... Sen bilirsin. Sana bağlı değilim. Sensiz de başarabilirim.
L. :...
E. :Şimdi de gülüyor musun? Dalga geçiyorsun değil mi yine? Tamam geç dalganı, istediğini düşün. Umrumda değil. Evet, sensiz başaramam ama ben başaramazsam sen de burada benimle mutsuzluktan çürür gidersin! Bunu mu istiyorsun gerçekten?
L. :...
E. :Ne o, korktun mu? Bence de korkunç bir fikir bu. Bak ben hâlâ çabalıyorum, sen de çabala biraz. Biz ikimiz istersek başarabiliriz. Diğer sesleri sustururuz, sonra birbirimizle barışırız. Ondan sonra her şey daha güzel olur. İnan bana. Biz birbirimize inanmazsak kimse de bize inanmaz. Hayatımızı yoluna koyacağız.
L. :...
E. :Tebessüm ediyorsun. İnanmaya başladın. Sen muhteşem ötesisin. En mutlu olduğum an şişelerle olan anımdı ya hani, ikinci en mutlu olduğum an da şu an. Bak şimdi ne yapacağız biliyor musun? Çok heyecanlandım. Öncelikle doktorumuza güvenelim. Sen henüz onunla çok muhabbet edemedin ama ben onu tanıyorum artık. Sadece bizim iyiliğimizi istiyor. Bugün sen de onunla tanışacaksın. Seninle de muhabbet etmek istiyor.
L. :...
E. :Evet ben gideceğim. Ben varken olmaz biliyorum. Lütfen doktora karşı kibar ol, söylediklerini anlamaya çalış. Kendine karşı da kibar ol. Bu beden ikimize ait, unutma.
L. :...
E. :Sinirlenme hemen. Hayır tamamen kaybolmayacaksın. Biz iyileşirsek böyle saklanmak zorunda kalmayacaksın. İkimiz de biziz. Bizi seviyorum.
Doktor: Merhaba E.
L. :Merhaba. Sen doktor olmalısın. Ama ben E. değilim.
İrem İlayda Doğan