Seyir Hali

Beyza Betül Özcan

Baran - Anlaştığımız gibi?

Sinan - Anlaştığımız gibi Sincap.

Baran - Bana Sincap demeyi ne zaman bırakacaksın?

Sinan - Hiçbir zaman.

Baran - Gülmeyi keser misin ?

Sinan - Niye ya hu Sincap değil misin sen?

Baran - Hayır değilim! Artık koskocaman adam oldum sen de tabii öyle her ne kadar büyümemekte ısrarcı olsan da.

Sinan - Eh sen de çok çabuk yaşlandın be Sincap!

Baran - Sinaaaaan!

Sinan - Tamam tamam sustum Baran Ağam.

Baran - Bak işte şimdi de ağa olduk.

Sinan - Yâhu sen de hiç şakaya gelmiyorsun!

Baran - Bunu en iyi senin bilmen lazım. Benimle en çok zaman geçiren sensin.

Sinan - Evet biliyorum biliyorum da…

Baran - Da’sı ne?

Sinan - Biraz yumuşarsın diye demiştim.

Baran - Yumuşamak mı? Onca zaman sonra eski arkadaşlarla bir araya gelmişiz, kıl kuyruk Osman herkesin içinde bana Sincap diye sesleniyor. Hem de mezunlar gününde! Sen de bu eşek şakasını devam ettiriyorsun.

Sinan - Tamam tamam pes! Yaptığı çok ayıptı. Osman’ ı biliyorsun işte o hep haylaz bir çocuktu. Yaşı kırka dayanmış ama Osman yine aynı Osman. Sen ayrıldıktan sonra yanıma geldi.

Baran - Ee ne dedi?

Sinan - Ne diyecek seni sordu.

Baran - Sen ne dedin?

Sinan - Anlaştığımız gibi.

Baran - Acil bir telefon geldi ayrılmak zorunda kaldım.

Sinan - Aynen öyle dostum.

Baran - Bu kıl kuyruk hakikaten hep böyleydi.

Sinan - Sabahtan beri ne diyorum sana ?

Baran - Hatırlıyor musun liseden derece ile mezun olmuştu da havasından geçilmiyordu.

Sinan - Biz de mezuna kalmıştık…

Baran - Aman batsın mezuniyeti de derecesi de adam olamadıktan sonra. Sahile doğru yürüyelim mi?

Sinan - Olur bana uyar.

Baran - Bazen düşünüyorum da…

Sinan - Neyi?

Baran - Çocukluğumuzu.

Sinan - Bazen mi emin misin?

Baran - Tamam kabul son günlerde daha çok düşünüyorum aslında.

Sinan - İnsanların geneli gerçeklerle yüzleşmek yerine çocukluğuna dönmeyi yeğler. Bir nevi kaçıştır bu ve sen de demek ki bir şeylerden kaçıyorsun.

Baran - Dedi psikolog bey!

Sinan - E gel diyorum sana. Uzan koltuğa inelim çocukluğuna bakalım zaman bu kez lehine işleyecek mi?

Baran - Güldürme Allah aşkına.

Sinan - Hah işte gül böyle dostum. Gülmek en iyi ilaçtır.

Baran -Çocukluğumuzun yurdu her zaman güvenlidir, fırtınada sığındığımız limanımızdır. En azından ben öyle düşünüyorum. Sanki bir daha hiç bir zaman o kadar mutlu olamayacakmışım gibi hissediyorum.

Sinan - Her ne kadar kötü günlerimiz geçse de.

Baran - Hepimizin vatanı çocukluğumuzdur der Herman Hesse.

Sinan - Vatan dediği yer toprak parçası değil zaman parçası yalnız.

Baran - Doğru diyorsun.

Sinan - Yani bazı anlar kendimizi bulunduğumuz anın içinde yabancılaşmış gibi hissederiz.

Baran - Gurbette gibi mi?

Sinan - Aynen öyle. Öyle anlarda çocukluğumuza özlem duyarız yani vatanımıza. Orası bizim için sınırları çizilmiş en güvenli yerdir.

Baran - Ve sen de vatanına dönmek istiyorsun.

Sinan - Kim istemez ki?

Sinan - Şurada bir büfe var girelim mi?

Baran - Olur.

Sinan - Ne içeceksin?

Baran - Bu da soru mu? Her zamankinden.

Sinan - Belki yoktur haa.

Baran - Vardır vardır.

Sinan - Al sana iki şişe gazoz.

Baran - Eyvallah sağolasın.

Sinan - Limonlu?

Baran - Sade?

Sinan - Bak görüyor musun, alışkanlıklar her zaman kötü değildir. Aralarında bunlar gibi masum olanları da vardır.

Baran - Yalnız bu pek masum bir alışkanlık sayılmaz ha ne dersin?

Sinan - Yapma Baran! Yine mi aynı konu?

Baran - Unuttum mu sanıyorsun Sinan? Ne zaman bir şişe gazoz alsam aklıma o gün geliyor. Hatta sana bir şey itiraf edeyim mi bazen sırf o günü tekrar hatırlamak için gazoz alıyorum.

Sinan - Bak işte yine andan kopuyorsun.

Baran - Araya laf karıştırma, konumuz o değil.

Sinan - Ne peki?

Baran - İki şişe gazoz tabiiki.

Sinan - Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?

Baran - Hayır.

Sinan - Gülme lütfen.

Baran - Aaa ne kadar ayıp psikolog bey! Az önce gülmek en iyi ilaçtır diyen siz değil miydiniz?

Sinan - Evet ya ne demezsin.

Baran - O gün kimya laboratuvarında ders işleme sırası bizim sınıftaydı.

Sinan - Ben de bizim sınıfın laboratuvar sorumlusuydum. Kemal Hoca dersten önce laboratuvarı düzenle demişti. Ben de o günkü aklımla...

Baran - Şaka yapmak istedin.

Sinan - Dur bi oğlum. Sen mi anlatacaksın ben mi?

Baran - Devam et tamam.

Sinan - Geçen derste olanlardan ötürü hocaya gıcıktım zaten. Beni görevden almakla tehdit ediyordu. Çok da umrumdaydı sanki.

Baran - On altı yaşında bir gencin dünya umrunda değil ki, be hey hoca sen ne ile tehdit ediyorsun?

Sinan - Sahiden o zaman kanımız deli akıyordu. Dedim sen misin beni tehdit eden! Gittim kantinden bir şişe gazoz aldım. Kapağını dikkatli bir şekilde eğip bükmeden açtım. Buz gibiydi lıkır lıkır içtim tek seferde.

Baran - Yarasın koçuma!

Sinan - Şişe tamamen boşalınca içini dışını güzelce yıkadım. Koştum laboratuvara. Hocanın dolabının anahtarı bendeydi. Dolabın içinde asitler, alkol ne ararsan vardı. Saate baktım. Son üç dakika. Önce biraz alkol koydum şişeye sonra asitlerden azar azar o an elime ne geldiyse doldurdum. Son bir dakika. Şişenin ağzını düzgünce kapattım. Hocanın masasının altına koydum.

Baran - Sonra bizler sınıfa geldik. Peki ya Kemal Hoca nerelerdeydi?

Sinan - Allah belasını versin onun! Bir işi çıkmış yerine Mustafa Hoca girecekmiş.

Baran - Evdeki hesap çarşıya uymadı diyorsun yani?

Sinan - Ya hu ben ne bileyim adamın işinin çıkacağını. Olan Mustafa Hoca’ya oldu.

Baran - Sadece ona mı oldu? Neredeyse tüm laboratuvar havaya uçacaktı. Şişedeki gazlar tepkimeye girip patlayınca diğer sınıflar bomba patladı sanmış.

Sinan - Abartma istersen.

Baran - Çok şükür bizlere bir şey olmamıştı ama yazık Mustafa Hoca’nın ayağında yanıklar oluşmuştu. Gazoz gazisi oldu adam ahahaha.

Sinan - Gülmesene ya halen utanıyorum. O günden sonra kaç sene gazoz içemedim ben sen biliyor musun? Akşam eve gidince şişe koleksiyonumu çöpe attım.

Baran - Ve olayın faili bulunamadığı için bizim sınıf topluca disiplin cezası almıştı. Tabii o zamanlar kamera sistemi de yok ki sınıfa gireni çıkanı göresin.

Sinan - Oğlum yeter sus lan! Hatırladıkça kusacak gibi oluyorum. Bu vicdan azabı bana ömür boyu yeter.

Baran - Tamam tamam sustum ama o gün sınıfa Mustafa Hoca girdiğinde yüzündeki ifadeyi hatırlıyorum da çok komikti.

Sinan - Bana bak sadece sana söyledim kimsenin haberi yok benim yaptığımdan. Başkasına söylemedin değil mi?

Baran - Hayır tabiki. Bu sır bizimle mezara gidecek. Şöyle oturalım mı?

Sinan - İyi olur. Güneş de iyice alçalmış baksana.

Baran - Aynen.

Baran - Sence çok mu kafaya takıyoruz?

Sinan - Neyi? Ya da şöyle sorayım neyi kafaya takmıyoruz ki?

Baran - Zamanı, yaş almayı.

Sinan - Ben yaş almayı seviyorum. Çok şükür iyi bir işim,mutlu bir ailem ve sevdiğim arkadaşlarım var. Bunların hepsini bana zaman verdi

Baran - Zamanla oldu diyorsun yani? Haklısın. Belki de çok üstüne gidiyoruz zamanın.

Sinan - Evet abi ya. İnsanoğlu yaratıldığından bu yana zamanla ilişkisi sürekli evrim geçirmiş. Biz ise en boktan zamana denk gelmişiz. Çocukluktan beri sürekli onunla bir mücadele içindeyiz.

Baran - Çünkü öyle yetiştirildik. Kendine bu kadar yüklenme lütfen. Hem ne yapacaktık? İkimiz de metropol çocuğuyuz. Ebeveynlerimizden böyle gördük. Zaman bizim için elle tutulması zor ya da sürekli kovalanması gereken bir şeydi. O yüzden yaz tatillerinde büyüklerimizin yanına kasabaya gidince vakit geçmek bilmezdi. Daha ağır akardı sanki. Yabancısıydık zamanın.

Sinan - Yüzyıllar boyunca bilim insanları, yazarlar hatta şairler bunun üzerine kafa yormuş. Ne demiş Ahmet Hamdi Tanpınar ‘’Bazı insanların ömrü vakit kazanmakla geçer… Ben zamana, kendi zamanıma çelme atmakla yaşıyordum.’’

Baran - Ve eklemiş Üstad;

Ne içindeyim zamanın

Ne de büsbütün dışında

Yekpare geniş bir anın

Parçalanmaz akışında

Sinan - Hay ağzın bal yesin dostum! Üstad ne güzel tarif etmiş çaresizliğimizi.

Baran - İçini rahatlatır mı bilmem ama geçenlerde bir haber okudum.

Sinan - Nedir?

Baran - Uzmanlar, dünyanın son elli yılda güneşin etrafındaki dönüş hızının artması nedeniyle iki bin yirmi bir yılının normalden daha kısa olacağını söylüyor.

Sinan - İşte buna içilir dostum!

İki dost ellerindeki boş gazoz şişelerini tokuşturdu. Güneşin batmasıyla da mezunlar gününde yaşananlar, öğretmen masasının altında patlayan gazoz şişesi zamanın içinde hapsoldu.