Gül Kokulu Battaniye

Hümeyra Semiha Babacan

Esma altı yaşında sevimli bir kız çocuğuydu. Annesi, her sabah işe giderken onu dedesine bırakır; akşamları iş dönüşü alırdı. O da tüm gün dedesinin bahçesinde dolaşır; çiçeklerle, ağaçlarla sohbet ederdi. Oturdukları mahallede kendi yaşıtlarında çocuk yoktu. Bu yüzden en yakın arkadaşı bahçedeki çiçeklerdi.

Esma dedesinin evine gelince önce kahvaltısını yapar, çizgi filmini izledikten sonra bahçeye çıkardı. Anneannesi, Esma doğmadan çok önce ölmüştü. Dedesi yalnız yaşamaya alışmış, bahçesiyle uğraşarak günlerini geçirir olmuştu.

Esma, dedesinin bahçıvanıydı. Yaşı küçük olmasına rağmen toprağın kokusunu tanıyor, çiçekleri koparmadan sevebiliyordu. Bahçeye her çıktıklarında çığlık çığlığa koşuşturur, ağaçların, çiçeklerin yanına gidip hepsini tek tek selamlardı. Dedesi küçük kızın kahkahalarında hayatı yeniden sever olmuştu. Zaten Esma diğer torunlarından çok başkaydı.

Toprak, Esma yürüdükçe yeşerir, çiçekler Esma’nın okşamalarıyla ayrı bir güzel kokardı. Sanki ağaçlar küçük kıza gölgelik eder, meyvelerini ona ikram etmek için yarışırdı. Dedesi masum yavrucağın toprağa bereket kattığına inanır, onun bahçede koşuşturmasına hiç karışmazdı. Esma domates ve fasulyeleri uzaktan selamlar, ağaçlara sarılır, çiçeklere masallar anlatırdı.

Yine böyle bir gün Esma kahvaltısını erkenden bitirmiş, çizgi filmi başlayana kadar evin içinde dolaşmaya başlamıştı. Dedesi mutfağı toplarken Esma gizlice anneannesinin odasına süzüldü. Bu oda anneannesinin eşyalarıyla doluydu. Dedesi yıllardır bu odayı temizler, havalandırır, içeriye kimseyi sokmazdı.

Esma bu gizemli odaya girmenin heyecanıyla eşyaları karıştırmaya başladı. Bir yandan dedesini gözetliyor bir yandan pencerenin önündeki sandığı karıştırıyordu. Sandıktan çıkan çarşafları, çeyizlik eşyaları büyük bir merakla inceliyordu. Sandığın dibine yaklaşınca yorgunlukla üç derin nefes aldı. Sonrasınında üç derin nefes verdi. Birden eline çok yumuşak, hoş kokulu bir battaniye geldi. Bu bir bebek battaniyesiydi. Üzerinde kocaman pembe bir gül işlenmişti. Bu gül gerçek gibiydi. Battaniyedeki gülü sevgiyle okşamaya başladı. İşte o anda çok garip bir ses duydu.

Battaniyeye işlenmiş gül bir insan gibi nefes alıp vermeye başladı. Esma şaşkınlıkla battaniyeyi elinden düşürdü. Bu sefer gül, Esma’ya ‘Benden korkma, lütfen.’ diye seslendi. Esma odanın içine uzunca bir bakındı. Kendisinden başka kimsenin olmadığından emin olunca konuşanın battaniye olduğuna anladı. Onu sandığın üstüne koyup karşısına geçti. Fısıltıyla konuşmaya başladı:

- Sen de kimsin?

- Ben yüz yıldır bu sandıkta saklanan gül kokulu bebek battaniyesiyim.

- Ama bu sandık anneannemin sandığı. Sen buraya nasıl girdin?

- Beni anneannenin anneannesi senin için ördü.

- Ama bu imkansız. Ben onu hiç görmedim ki! Kim olduğunu bile bilmiyorum.

- O seni biliyordu ama. Güller haber vermişti.

- Pembe güller mi haber vermiş?

- Evet, anneannenin anneannesi senin gibi çiçekleri çok severdi. Hayatta en büyük isteği çiçeklerle konuşmaktı.

- Aaa, gerçekten mi? Aynı benim gibi.

- Evet, sonunda bir gün bahçesinde gülleri severken üç derin nefes aldı. Sonra üç derin nefes verdi. İşte o zaman güller ve bütün çiçekler onunla konuşmaya başladı.

- Bu harika! Ama annemler bana bunu hiç anlatmamıştı. Benden niye saklamışlar?

- Bunu kimse bilmiyor ki. Anneannenin anneannesi güllere söz verdi. Bunu bir sır olarak saklayacaktı.

- Ama bu çok saçma! Neden sır olsun ki?

- Çünkü çiçekler sadece üst üste üç derin nefes alıp sonra üç derin nefes verenlerle konuşabiliyor.

- Ya bu çok ilginç.

- Evet, bu ailede bu özelliğe sahip başka hiçbir kimse yok.

- Gerçekten mi? Neden peki?

- Çünkü sadece ikiniz çiçeklerin ruhu olduğuna inanıyorsunuz. İkiniz de asla tek bir yaprağı bile dalından kopartmadınız.

- Evet. Ben yaprakları, çiçekleri hiç koparmam. Meyveleri bile dalından düşerse alırım.Öyle yerim.

- İşte bu yüzden çiçeklerle sadece sen konuşabilirsin. Anneannenin anneannesi ölmeden önce beni ördü. Bu sandığın dibine sakladı.

- Ya! Demek sen o zamandan beri buradasın. Seni kimse görmedi mi?

- Hayır, beni sadece üst üste üç derin nefes alıp sonra üç derin nefes verebilenler görür. Sesimi, üzerimdeki gülü yavaşça okşayanlar duyar.

- Bu çok ilginç. Şimdi dedem seni göremez mi?

- Hayır, o beni asla göremez.

- Peki anneannemin anneannesi seni niye ördü?

- Bir gün ailesinden biri onun gibi çiçeklerle konuşabilsin diye.

- Gerçekten mi? Bu harika! Bunu nasıl yapacağız?

- Önce sen söz vereceksin. Benimle konuştuğunu kimseye anlatmayacaksın.

- Tamam! En büyük sözü verdim. Şimdi ne yapacağız?

- Beni sakın elinden düşürme. Bahçeye çıktığın zaman sırtına geçir beni. Sonra üç derin nefes al ve üç derin nefes ver.

- Tamam, anlaştık.

Esma televizyondan çizgi filminin sesini duyunca elinde battaniye ile beraber salona koştu. Elinde yumuşacık battaniyesini sıkı sıkı tutup çizgi film bitene kadar sesini çıkarmadı. Dedesi hiçbir şey demeden çayını içiyor, Esma’nın elindeki battaniyeyi görmüyordu. O zaman Esma battaniyenin doğru söylediğine inandı. Öğlen vakti yaklaşınca dedesiyle beraber bahçeye çıktı. Esma elindeki battaniyeyi pelerin gibi sırtına geçirdi.

Koşarak çiçeklerin yanına gitti. Bahçe duvarının dibinde boy veren güllerin kokusunu yavaşça içine çekti. Beyaz papatyaları usulca okşadı. Küçük, mor menekşelerin yapraklarını öptü. Gözlerini kapattı. Üç derin nefes aldı, üç derin nefes verdi. Gözlerini açtığında pembe güller ona göz kırpıyordu.