“Ucunu bük. Heh eğil azıcık. Sıkı tut. Bir, iki, üç, dört, beş. Tamam öbür tarafı çevir. Öyle değil öbür ucundan. Heh çırp şimdi. Bir, iki, üç, dört, beş.”
Yok yok saymayı öğrenmiyoruz. Annem her şeyi sayarak yapar da… Sanırım obsesif bir durum bu artık. Hmm ne zaman başlamıştı… Babam iş seyahati için yurtdışına çıktığındaydı galiba. On yıl olmuştur.
“Öhö öhö öhö. Öf ağzım, burnum, her yerim toz oldu. Alt tarafı kilim anne bunlar. Dört defa çırpınca olmuyor mu?”
“Hem her yerim toz oldu diyorsun hem de dört defa olmuyor mu diyorsun. O toz nasıl arınacak?”
Toz derken yüzünün şeklini görmelisiniz. Dünyanın en pis şeyinden bahsediyor sanki. Anneannem de böyle gereksiz titiz. Ya ben de annem gibi olursam.
“Ben sana yıkamaya verelim dedim anne.”
“Kızım sus Allah aşkına, bir şeyden haberin yok.”
“Nasıl yok?”
“Yok işte. Bu kilimlerin hepsi makinede yıkanıyor.”
“E yıkanıyorsa niye silkeliyoruz?”
“Hasbinallah. Kızım her yerde böyle konuşma, buna bir şey öğretmemiş diyecekler arkamdan.”
Şu arkadan konuşma olayı o kadar hayatımızı işgal ediyor ki. Bir yere gitsem millet ne der, bir şey yapsam millet ne der… İşin ilginci bunlar boş şüphe değil. Komşular kendilerinde o hakkı görüyor, nereden gelip nereye gittiğimi çok rahat şekilde sorabiliyorlar mesela.
“Yine neyi bilmiyorum acaba?”
“Kilimler tozlu tozlu makineye mi atılır? Sorduğun sorunun saçmalığına bak. Yıkanıyorsa niye silkeliyormuşuz.”
“Tamam anne sürekli söylediklerimi tekrar etme nolur.”
“Sus da elin işlesin o zaman.”
“İstediğin gibi yapcam, hadi içeri git sen. Güvenmiyor musun bana?”
“Güvenmiyorum tabii. Kırmızıyı al kırmızıyı. Bak o kilim Erzurum’dan, boyası hiç atmadı.”
Her defasında övmese olmaz. Halıları, kilimleri övdüğünü çok duydum. Beni bu kadar övmez. Hatta hiç övmez. Hiçbir yaptığımı da beğenmez. Anneannem de böyleymiş.
“Bir, iki, üç, dört, beş. Öbür taraf.”
“Anne ya! Saymayı bırak bari.”
“Tamam tamam. Sen say içinden. Sustum.”
Silkeleme günüymüş... Apartmanda neden böyle bir gün var ki… Keşke büyümeseydim. Büyüdüğüm için değil gerçi, annemin omzundaki lifler yırtıldığı için bana kaldı işler. Eee ayda bir bütün halıları, kilimleri böyle onar kez çırparsa olacağı oydu.
“Tamam mı anne? Artık girip duş alabilir miyim? Kilimden farkım kalmadı.”
“Hayır tabii ki. Evi süpürüp silcez daha.”
“Anne biri mi gelecek? Haberim mi yok?”
“Kızım biz biri gelince mi temizlik yapıyoruz? Bugün benim sabrımı mı zorlamaya çalışıyorsun?”
İşte temizlik vakti. Annem arkamdan kontrol edecek ve bir sürü söylenecek olsa da mecburen söyleneni yapacağım. Yastıkları balkona at, balkonda hepsini birbirine vur. Dantelleri, örtüleri al ve silkele. Koltukların üzerini süpürgenin küçük başlığıyla temizle. Şimdi toz alma vakti. Vitrinin tozu, sehpaların tozu tamam. Yerleri süpür. En son da yerler silinecek... Peki sonuç? Yine hiçbir şey beceremeyen, tembel çocuk yaftası.
Yerleri süpürme işi bitince elektrik süpürgesinin haznesini boşaltayım diye düşündüm. Annemin hoşuna gitti. “Aferin tozlu, çöplü kaldırmamayı da düşünürmüş.” Nasıl memnunum anlatamam. “Herhalde anne.”
Tüm emirler büyük bir titizlikle yerine getirildi. Anne komutan memnun edildi, yani öyledir sanırım. Duşa girildi.
Çıktığımda annem sıcacık çorba koydu önüme. Bir mantar çorbası yapar ki mantar sevmeyen bile beğenebilir.
“Bugün iyi iş yaptın.”
“Bu da karşılığı mı anne?” diyerek güldüm.
Annem espriden pek anlamaz. “Ben karşılık alarak mı yapıyorum bu evin işlerini?”
“Anne ya.”
“Aslı!”
“Ne dedim ki anne?”
Kulağını yokluyordu. “Küpem. Küpem yok.”
“Nerede düşürdün ki?”
Gerçekten saçma bir soruydu. Annemin gözlerinden ateş çıkıyordu, haklıydı.
“Sen süpürürken görmedin mi?” Bu kez de annemin sorusu saçmaydı.
“Kalk kalk çöpe bak. Kalk dedim.”
“Anne ama çöpü kapıya koydum ben.”
“Nasıl?”
“E görevlinin geliş saati yaklaşmıştı. Bu kez ben kapıya koyayım dedim.”
“İyi halt ettin. 20 yıllık küpemi çöpe attın. Ve ilk kez kapıya koyasın geldi nedense!”
“Anne ya nereden bileyim.”
Suratını büzüştürdü. Tekrarlama huyu devreye girdi: “Anne ya nereden bileyim. Ne biliyorsun ki!”
Annemi memnun etmeyi geçtim, yine kızdırdığım bir gün oldu.
Babam geldi. Kapıdan girer girmez annem küpeyi söyledi. Babam yumuşacık, yorgun sesiyle “Dert etme, yeni bir küpe alırız.” dedi ve annem sakinleşir gibi oldu.
Ben odamdayım. Annem babamla televizyon izliyor şimdi. Annem söylenmeye başladı. Şaşırdım mı, hayır. Ne kadar akılsız bir kız olduğumu oturup dinleyeceğim. Babam “Sus.” diyor, “Duyacak.” Baba ben yüz yüze de aynılarını dinliyorum, diyemem. Ona kızmıyorum o da bunları yaşamış, diyemem.