Cafer Bey eline yeni geçen kadim bir kitabın sayfalarını dikkatlice karıştırıyordu. Ne zaman yazıldığını anlamaya çalışıyordu. Osmanlıca yazılmıştı kitap. Cafer Bey işin erbabı olduğu için Osmanlıca okumasını tabi ki biliyordu. Kitabı inceledikten sonra metin türünün matbuu olduğunu anlamıştı. Kitabın sağını solunu çevirerek iyice inceliyordu. Kitabın arka kısmında Ebüzziya matbaası ibaresini gördü. Bir hayli sevindi. Oldukça kıymetli bir basımdı. Çünkü Ebüzziya kirli acem baskısından süslü temiz baskıya geçilmesini sağlayan bir entelektüeldi. Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşamış olan Ebuzziya önemli bir aydındı. Ebuzziya Tevfik Bey hat sanatında ‘Kufi Hat’ geleneğini ortaya koymuş bunun yanı sıra tezyinat, tezhip sanatında da ilerlemiştir. Aynı zamanda iyi bir halı dokumacısıdır. Geleneksel ve modernite arasında güçlü bir bağ kuran tasarımcıdır. Tüm bu özelliklerinin yanında Cafer Bey'in gözünde güçlü bir muhalif olması onu daha ilginç kılıyordu. Ebuzziya’nın matbaasından çıkan bu basımın kaliteli olduğu aşikardı. İyi satacaktı bu baskı. Kitabın tozunu dikkatlice temizledikten sonra onu ön rafa koydu.
Dükkanın içi kapkaranlıktı. Cafer Bey saate baktığında dükkanı açma vaktinin geldiğini fark etti. Kepenkleri açtı. İçeriye camdan ışık girse de yığınla eşya ve curcunadan dolayı dükkanın içerisi karanlık kalıyordu. Eline süpürgesini aldı. Dükkanı yavaş yavaş süpürmeye başladı. Tozu havaya kaldırmıştı. Havaya kalkan ve ortalığı dolduran tozu yere yapıştırmak için esnaf âdeti; yerlere köşedeki çaydanlıktan su döktü. Sonra eline bir bez alarak antikaların tozlarını almaya başladı. Asla bitmeyen toz alma ritüelinden dolayı bazen çıldırma seviyesine gelirdi. Bitmek tükenmek bilmeyen uçuşan bu varlıklarla olan savaşı her gün tekrar ederdi. O güzel antik eşyaların değerleri tozların altında kalmamalıydı. Ne kadar yorucu olsada işini sabır ile severek yapardı. Bu modern dünyada ve totaliter düzende kendisine yer edinememişti. Bundandır ki dükkanındaki eşyaların hikayelerine kulak verirdi. O, eşya olurdu, onun gördüklerini görür yaşardı. Onlarla birlikte diyar diyar gezerdi.
Cafer Bey temizliğini bitirdikten sonra kendisine demlediği çaydan koydu. Çayını içerken birkaç gün önce dükkana bir hanımın getirdiği küpeleri incelemeye başladı. Küpeler oldukça küçüktü. Lale şekli verilmişti. Üzerlerinde dörder elmas taş ve birer yakut vardı. Yakutların can alıcı bir kırmızı rengi vardı. İşçiliği oldukça zarif olan bu küpelerin kıymeti bir hayli fazlaydı. Lale şekli Allah lafzını temsil ediyordu. Yakutlar ise nazar değmesin diye yerleştirilmişti. Oldukça zariflerdi. Birkaç gün önce küpeleri getiren hanımdan öğrendiği kadarıyla küpeler 1800’lü yıllarda Osmanlıda yapılmış. Eski bir aile yadigarı olan bu küpeler nesilden nesile kız çocuklarına aktarılmış. Hanım bu eski, demode parçaları beğenmediği için satmak istemiş. Cafer Bey bu tarz insanlarla çok karşılaşırdı. Güzeli göremeyen, değerini bilemeyen. Güldü, onlar sayesinde bu dükkan dönüyordu. Olanları hatırladıktan sonra küpeleri incelemeye devam etti. Hangi zanaatkârın elinden çıkmıştı acaba bu zarif parça? Neydi bu küpelerin hikayeleri? Neler yaşamıştı bu küpelerin sahipleri? Düşündü düşündü, hayallere daldığı sırada kapının açılmasıyla çıngırdayan zilin sesi onu antikacı dükkanına döndürdü.
İçeri giren adam selam verdi. Giren kişi yan dükkandaki Halıcı Ahmet Efendi idi. Ahmet Efendi kucaklamış kilimleri, heyecanla dalmıştı içeri. “Cafer abi” dedi soluk soluğa “elime dün bol miktarda kilim geçti, şunlara bakıver de acem kilimi mi? Türkmen kilimi mi? anlayalım” demişti. Halıcı Ahmet Efendi mesleğinde yeniydi. Babasının ölümüyle dükkanı devralana kadar işin inceliği ile ilgilenmemişti. Ahmet Efendi’nin babası Edip Bey’i hatırladı. O da böyle dalardı dükkana, heyecanla gösterirdi kilimleri, dokumaları… Cafer Bey de onunla ettiği sohbetlerden bazen ise inatlaşmalarından dokumalar arasındaki farkı öğrenmişti.
Ahmet Efendinin elindeki kilimlere bir göz attı. Ahmet Efendi kilimleri bir anda savurunca toz deryası her yeri kapladı. Cafer Bey kilimlerden birini incelemeye başladı. Kıldan dokunmuştu. Kilimlerin halılara göre dokumaları farklı olurdu. Halıların düğümlenerek dokunması onları daha dayanıklı kılıyordu. Kilimlerin düğümsüz oluşu onların ne yazık ki dayanıksız olmalarına sebebiyet verdiği için günümüze çok az örneği kalmıştı. Cafer Bey bu kilim için Ahmet Efendi’yle iyi pazarlık atacaktı. Cafer Bey hemen esnaf suratını takındı. Kaşlarını kaldırdı, dudaklarını büzdü. Hmmlamaya başladı.
-Ahmet Efendi, bu çok eski, sen bunu satamazsın. Hem bak kenarları sökülmüş, işi iyi bilen bunu yapmalı ama etrafta gel gör ki benden başka bilen yok. Bununla da uğraşmaya değmez at sen bunu en iyisi. Hem gaç gayme verdin sen buna bakem?.
- Cafer abi gel anlaşak, ben sana bu kilimleri aldığım fiyata karsız satayım.
- Olmaazz, dedi. Cafer Bey o klasik esnaf ağız gevelemesiyle. İçinden yedim Ahmet seni diye geçirdi. ‘Şimdi bunun tamiri kolay değil ki malzeme bulacaksın, motifi uyduracaksın, tezgah başında uğraş dur. Değmez o paraya’ dedi. Bir yandan da göz ucuyla Ahmet Efendi’nin tepkisini ölçüyordu, kıvama gelecekti belli. Tabii esnafın buz suratından asla ödün vermiyordu.
- ‘Cafer abi dörtte üçünde anlaşak o zaman ha olmaz mı?’ dedi. Telaşlanmıştı, elinde kalsın da istemiyordu.
-Bak sen yabancı değilsin. Sana bir kıyak geçerim. Üçte iki fiyatına anlaşak.’ dedi.
-Olmaz Cafer abi mümkünatı yok kurtarmaz.’ dedi.
-’Olur olur bak yoksa elinde kalacak ha sen bilirsin üstüne de yemek yediririm sana’ dedi. Çok davetkâr bir şekilde.
-Tamam abi senin dediğin olsun’ dedi.
Âdettendir esnaf el sıkışmasını da yapıverdiler. Ahmet Efendi dükkandan çıkarken neye uğradığını anlayamamıştı. Ruhunu kaptırmadığına şükretti. Cafer Bey verdiği ufak savaşta ele geçirdiği ganimetini incelemeye başladı. Türkmen kilimiydi. Keçi kılından dokunmuştu Ahmet Efendiden öğrendiğine göre Bünyandan gelmişti. Oldukça keyiflenmişti Cafer Bey. Kilimin kenarındaki söküklerini de yaptırdı mı bayağı kâr edecekti bundan. Hem kıymetini bilmeyen bir esnafın elinde ölmesindense kendisinde olmasını yeğlerdi. Baktı kilime uzun uzun Konar-Göçer Türkmenleri düşündü. Motiflerinde gözlerini gezdirdi. Türkmen hanımlarından biri Anadolunun cefalı hayatını kilime zarif zarif dokumuştu. Hayranlıkla izledi kilimi. Mesleğini bir kez daha sevmişti. Böyle kıymetli antikalar, bilmeyenlerin ellerinde, tozların altına gömülmediği için bir kez daha sevinmişti.
Fatma DURSUN
Fatma Hanım Merhabalar,
Bu antikacı fena çıktı :) Takıldığım noktaları paylaştım. He bir de cümle yapıları bazen karışmış.Toparlanırsa gayet güzel olur. Elinize sağlık.
sayfalarını dikkatlice karıştırıyordu daha mı iyi olurdu diye düşündüm. :)
Tuğçe Asiye Hanıma katılıyorum, çünkü anladığım kararıyla cümle karakterin dikkat kesilmesini odaklanmasını anlatıyor, yani okura onu sahneliyor ama bu şekilde vurgu sayfalara yapılmış gibi duruyor. ''dikkatlice'' ve ''sayfalarını'' kelimeleri yer değiştirirse bence de daha sağlıklı olur.
Bu cümelede düşüklük var. ''nasıl '' kelimesi cümleyi karıştırıyor. 'Cafer Bey Osmanlıca biliyordu. Yıllardır bu işin erbabı idi.'' ifadesi sizce nasıl olur? Daha düz ve yalın. Çünkü okumayı öğrenmek, yakın zaman algısı yaratıyor ama işin erbabı olmak uzun zaman dilimini yansıtıyor. Dolayısıyla bir işin erbabı olan kişinin öğrenmek yerine onu zaten çok iyi bildiğiden, bilmek ifadesi bana daha mantıklı geldi.
İnceledikten sonra mı olacaktı
Osmanlıcada en basit metin matbu metindir. Bunun için iyice incelemesine gerek yok. Ki karakter işin erbabı. Burada mantık hatası olur. Eğer ki yazar karakterine kitabı inceletmek istiyorsa matbu demesin, Rika desin, derim ben siz ne düşünürsünüz?
ardarda iki cümlede iyice inceliyordu olmasa daha iyi olurdu diye düşündüm :)
Feyza Nur Hanıma katılıyorum
rafa dense daha mı iyi olur?
bu ifade sallantılı geldi bana. açılış saatine doğru dense yeterli olur bence. açılış saati ifadesi de değiştirilebilir belki.
girse 'de' demeniz, 'yine de'nin vereceği anlamı içerisinde barındırıyor sanki.
neresi karanlık kalıyordu? cümlede bu sorunun cevabı yok gibi.
Artık Cafer Beyden bahsedildiğini okur bildiği için bence Cafer Bey fazlalık gibi duruyor. Onu kaldırsan nasıl olur?
Dükkanı süpürmeye başladı sizce nasıl olur? Başladı dükkanı süpürmeye ifadesi sanki hiç yapılmayan bir eylemi ilk defa yapıyormuş ve bunu gören buna hayret ediyormuş gibi bir algı yaratıyor.
iki cümlenin de tozu diye başlaması akışı zedeledi gibi. kalkan tozu denebilir yahut başka bir şey
tozu yere yapıştırmak :) güzeldi.
tozları havaya kaldırmadan bunu yapmak mantıklı olmaz mı?
Güzel bir detaydı:)
çok hoş olmuş bu ayrıntı.
Ben de katılıyorum :) Güzel bir detay olmuş.
''Sonra eline bir bez alıp antikaların tozunu almaya başladı.'' Olsan sizce nasıl olurdu? Devrilmeden kurtulmuş olur cümle.
bahsin bu olduğunu biliyoruz, demeseniz daha iyi olur bence
ya bu cümle ya da bir sonraki cümle fazla gibi geldi. toz bahsinden fazla söz edilmiş diye düşündüm.
katılıyorum
ne demek istediniz anlamadım. topraktan kastınız tozlar mı? eğer öyle ise o şekil yazmanız daha iyi olur diye düşünüyorum
farklı bir kelimeyle neden belirtile bilirdi belki. veyahut iki ayrı cümle olabilirdi.
bu paragrafta bazı cümlelerin anlam olarak tekrar ettiğini ve onların çıkarılıp paragrafın kısaltılabileceğini düşünüyorum.
Bu kısım güzel
Ecran Hanıma katılıyorum
yeni demlenmiş çay henüz olmamış olma ihtimali barındıracağından ''yeni'' kelimesi yerine ''taze '' kelimesi daha güzel olabilir diye düşündüm.
taze dense de 'karakter demledi' ifadesi, çayın demlenmemiş olduğunu gösterir sanki. yeni demlenmiş de denebilir taze demlenmiş de.
lale şeklindeydiler, daha iyi sanki.
üzerlerinde denebilir, küpelerden bahsetttiğinizi biliyoruz artık
yakut zaten kırmızı renk olur diye biliyorum. bunu belirtmenize gerek yoktu sanki.
yüksek yerine fazla denmesi daha iyi olur diye düşündüm
bunu demeseniz, bunu demek istediğinizi okuyucu anlasa daha iyi olur bence. mesela cafer bey bu küpelerin hangi yıllarda yapıldığını nereden anladı? kıymetinin fazla oluşunu nereden biliyor? bunları okuyucuya anlatsanız, okuyucu 'küpeler pek de anlamlı, bayağı da kıymetliymiş' dese daha iyi olur bence.
ona, bunları/küpeleri neden sattığını sordu
ne aktarılmış?
Ne kadar ayıp:)
:)) a, aaa. demodeymiş,
geniş zaman anlamı vermek istediyseniz, karşılaşırdı, demeniz daha iyi olur gibi.
geçen akşam?
eğer öyle ise, zaten geçen akşamı hatırlıyor. bunu tekrar demenize gerek yok.
sorular biraz fazla üst üste gelmiş azaltılabilir akıştan koptum sanki.
bu soru, küpeye ait değil. küpenin sahiplerine girmeye başladınız gibi. küpeden uzaklaşılmış. sonraki soruyu bunun yerine almanızı tavsiye ederim. o şekilde daha iyi duracağını düşünüyorum
açılışıyla mı olacaktı?
akışa binaen dedi, dense daha iyi olur
halıcı, antikacı, esnaf, mekandaki yakınlıkları, buradaki geçişi çok beğendim.
sanki cafer beyle aynı işi yapıyor ve cafer bey onun meslekte yeni olduğunu söylüyor gibi. mesleğinde yeniydi, dense daha iyi olur bence. 'daha' demeseniz de daha iyi olur. bu hâllerini bi düşünün, kafanıza ne yatarsa.
:)
sohbetlerden bazen ise inatlaşmalardan olsa olur muydu?
paragraf ayrılabilir
Kilimlerin halıya göre dokumaları farklıydı. Kilimlerin dokumaları halıya göre farklıydı.
çok güzel bir detay ve detayın gerekçesi.
pazarlık atmak ifadesini ilk kez görüyorum sanırım.
esnaf suratı :))
Tırnağa gerek yok bence
İçinden yedim Ahmet seni diye geçirdi. olsa sanki daha kolay okunur.
virgül koyup dedi diyebilirsiniz. Konuşmayı belirten çizgi olduğu için fazla geldi gözüme tabii siz daha iyi bilirsiniz. :)
ben mi anlamadım; aldığı fiyattan daha az bir miktara satmaya çalışıyor?
diyalog hâlindeler ya dediler olmasa da olur.
Bu iki cümle ardarda aynı fiille bitmese daha iyi olurdu gibi geldi bana
ölmesindense mi demek istediniz?
Ya devriklik giderilmeli ya da dokunmuştudan sonra virgül gelebilir. Biraz kesik kesik olmuş böyle.
evet, devrikliğin giderilmesi gerekli. akışı zedeliyor.
ellerinize sağlık. toz kelimesi pasif kalmıştı. kilimin özellikle sonlara doğru metine iyice yerleşmesinden dolayı küpeyi geri planda bıraktığınız düşünüyorum.
bazı cümleleriniz, içinde iki veya üç cümle bulunduran cümlelerdi. bu cümlelerden çok sık vardı metinde. gerekli yerlere virgül yahut nokta konduğunda akışın da daha iyi olabileceğini düşünüyorum.
metinde en çok gözüme çarpan kısım, detayların zeminsiz oluşuydu. cafer beyin, baktığı bir nesneye dair düşündükleri ve bildiklerini direkt metinde kullanmanızı iyi bulmadım. nesneye bu kadar vâkıf oluşunu bir yere dayandırmanız gerekirdi sanki. küpelere baktığında onların 1880'li yıllarda yapıldığını direkt nasıl anladı? misal.
zaman geçişlerine dair birkaç detay daha istedim. sabahın erken vaktinde mi geldi ahmet efendi, mesela.
kaleminize sağlık.
Merhaba Fatma Hanım :) samimi bir hikayeydi. çarşıda önünden geçtiğim esnaf amcaları izler gibi okudum hikayenizi. küpe detayına ben de biraz takıldım belki de antikadan anlamayan biri getirebilirdi. değerli bir takı demode diye elden çıkarılmak istenmez diye düşündüm. kaleminize sağlık. nice hikayelerinize :))
Merhaba. Çok güzel bir öykü olmuş. Takıldığım yerleri belirttim onun dışında takıldığım bir nokta olmadı. Emeğinize sağlık. :)
Merhaba Fatma Hanım. Kilim ve küpeyi çok güzel işlemişsiniz. Kurgunuz, günümüz ve geçmişle güzel bir köprü kurmuş. Çok hoştu. Emeğinize sağlık.
Merhaba Fatma Hanım hikayeniz güzeldi küpe getiren kadın kısmı pek inandırıcı gelmedi kimse saraydan gelme bir küpeyi demode olduğu için vermez diye düşündüm onun dışında anlatımınız detayları verişiniz diyaloglarınız çok güzeldi emeğinize sağlık:)
Merhaba Fatma hanım ilk kez bir öykünüzü okudum. Antikacı kurgusu çok güzeldi. Antikalar hakkında verdiğiniz bilgiler çok yerinde olmuştu. Öyküyü çok beğendim. Sadece bazı cümlelerin uzunluğu kuruluş biçimi okurken yer yer zorladı.Emeğinize kaleminize sağlık