Ahmet Kırtekin ve kızı Hale'ye
"Ek reaktörler devrede diye bağırdıktan sonra kuleye doğru zıplamış prens"
"O ne demek baba?"
"Baba olunca anlarsın"
"Yaa baba¡ Neden hep tuhaf masallar anlatıyorsun bana? Bu masal böyle değil ki."
"Sen nerden biliyorsun bakayım?"
"Kitapta okudum prenses saçlarını sarkıtıyordu kuleden"
"Bak sen¡ O kitapları yazanlar bilmiyor hep yanlış anlatıyorlar."
"Onlar yanlış biliyorsa sen neden doğrusunu yazmıyorsun?"
"Hmm bak bu güzel bir fikir. Sen biraz daha büyüyünce belki beraber yazarız."
"Eveett! Beraber yazalım. Sonra ne olmuş peki babacım?"
"Sonra mı? Prensin icadı onu kulenin penceresine çıkarınca prensesi ordan kurtarıp babasına götürmüş."
"Evlenmemişler mi?"
"Prensesin babası yaşı küçük olduğu için prensesi evlendirmemiş. Hem uzun süre ayrı kaldıkları için çok özlemiş prensesi yanından ayırmak istememiş, Belki ileride prens onların yanında kalmayı kabul ederse babası izin verir."
"Baba senin anlattığın masallardaki prensesler niye evlenmiyorlar? Kitaplardakiler hep evleniyor."
"Babalarını yalnız bırakmamak için"
"Ben evlensem de seni yalnız bırakmam ki!"
"Güzel prensesim benim hadi uyuyalım."
Kızının yanağına bir öpücük kondurduktan sonra bilgisayarının başına geçti Aclan bey. Düzenleyip sisteme yüklemesi gereken dosyalar vardı.
Aclan bey her gece Hare'ye ilginç masallar anlatırdı. Bazen hırsızları, bazen davulları, bazen 1400'lerde geçen kimsenin duymadığı olayları anlatırdı. Hare'nin en çok sevdiklerinden biri ise İsmaildi. Bir masal serisiydi İsmail. Aclan bey ara ara İsmail'in yeni maceralarını anlatırdı. Sık sık da evcilik oynarlardı. Çoğu zaman Hare, Aclan beyin annesi olurdu.
İşi, yazıları ve Hare'den ibaretti Aclan beyin hayatı ve bundan çok memnundu. Elinden geldiği en iyi şekilde yetiştiriyordu kızını.
Babasının göz bebeği biraz daha büyüdüğünde bir masal kitabi dosyası hazırlamaya başladılar. Babası anlatıyor sonra Hare onları yazıya geçiriyordu. Bu kitabı yayınlamak en büyük hayali olmuştu. Son zamanlarda sürekli kitap dosyasıyla uğraşıyordu.
"Hare kızım, hadi biraz ara ver de kahvaltı yapalım artık"
"Tamam baba. Çay biraz demini alsın geliyorum."
Sofraya oturduklarında Hare telefonundan iki resim açıp babasına gösterdi.
"Bu ikisinden hangisi?"
"Yeşilli olan daha güzel duruyor. Ne için sordun?"
"Masal kitabımızın kapağı için."
"Erken değil mi yavrucum bunu düşünmek için. Bu kadar acele etme."
"Niye erkenmiş?"
"Daha anlatacak çok masalımız var da ondan. Masallar bitmeden kitap da bitmez."
"Diğer masalları başka kitaba koyarız olmaz mı?"
"Hepsi bir kitapta olmalı bence."
"Olsun ben yine de her şeyi hazır olsun istiyorum. Bir de isim lazım ama daha karar veremedim."
"Kitabın ismi içindeki masallardan en sevdiğimizin ismi olur bence o yüzden şimdi karar vermeyelim."
"Ama dosyaya bir isim yazmam lazım."
"O zaman henüz adı yok yaz şimdilik. Karar verince düzeltiriz."
Yıllar yıllar sonra Hare torunlarına elinde kitaptan masal okurken İsmail sordu:
"Gerçekten büyük dedem mi yazdı bu kitabı?"
"Evet yavrum. Bunların hepsini bana anlatmıştı ben çocukken."
"Peki neden kapağında henüz adı yok yazıyor? Ne zaman adı olacak?"
"Henüz Adı Yok" kitabın adı. Dedeniz isim bulana kadar böyle olsun adı demişti. O hayattayken de beraber bir isim bulamadığımız için onun hatırası olarak değiştirmedim ben de. Onsuz karar vermek istemedim.