Başkaldırı

Havva Gök

Gürül gürül akan şelalenin sesine kulak vermiş, adeta huzurun tarif edilemez sedasını dinliyordu Asım. Koca dağların ardındaki bu ormana her zaman gelirdi. Fakat son zamanlarda pek sık gelemiyordu. Şelale eskiden ormanın derinlerinde bulunuyordu. Şu an ise fabrikanın bir kilometre gerisinde bulunuyordu. Orman bir nükleer reaktör fabrikası için katledildiği için... Belki bu durum şehirli beyaz yakalılar için normaldi. Fakat onlar gibi yeşilliğe aşık olanlar için bir ağacın kesilmesi bile çok büyük bir olayken, bir ormanın zararlı sayılabilecek bir şey için katledilmesi, kalplerinin ta derininde ince bir sızıya sebep oluyordu.

Şelalenin buz gibi suyunun içinden ayaklarını çıkardı ve köşede odunlarla yaktığı ateşin üstündeki çayını demledi. Tam tekrar şelaleye doğru adımlarken adının seslenilmesi ile arkasına doğru döndü. Gelen en yakın arkadaşı Akif’ti. Akifi de efkar basmış belli ki buraya yolu düşmüş.

-Selamün aleyküm. Ortamı kurmuşsun yine. Bana da bir bardak çayın var mıdır?

-Aleyküm selam. Hoş geldin kardeşim. Biraz demini alsın. Yeni demledim. Kaynanan seviyormuş, kaçak çay hem de.

Akif, Asım’ın son söylediklerinden sonra başını iki yana sallayıp, sırıttı. Çay demini alınca bir bardağı Akif’e uzattı. Kendi bardağını da alıp şelalenin sevdiği kısmına kuruldu. İki arkadaş havadan sudan konuşurken konu yeni kurulacak olan nükleer reaktör fabrikasına geldi. İkisinin de yüzü ekşi bir şey yemiş gibi buruştu. Asım'ın aklında, bu mesele ortaya çıktığından beri bir fikir vardı. Fakat bunu tek başına yapmak istemiyordu. Yanında ona destek olan biri olursa şayet daha çabuk bu meseleyi hallederim diye düşünüyordu. Bir şekilde bu konuyu Akif’e anlatmalıydı. Ama Akif imam adamdı, bu işe sıcak bakmazdı. En sonunda elindeki çay bardağını toprağa bıraktı. Sesli bir şekilde boğazını temizledi.

-Akif, sana bir şey söylemem gerek. Bana kızacaksın belki ama başkasından değil benden duy istedim. Ben bu nükleer reaktör fabrikasında işe başlıycam.

Kısa bir an duraksayıp Akif’in tepkisini ölçtü. Akif olumsuz bir tepki vermeyince konuşmaya devam etti Asım.

-Az çok beni tanırsın. Kafama bir şey koydum mu illa yapıcam onu. Bu fabrikaya alınmam çok zor olmadı. Okuduğum üniversiteyi ve bölümü birincilikle bitirdiğimi görünce başvurumu kabul ettiler. Reaktörlerden de az çok anlıyorum. O aletlerin ayarlarıyla yavaş yavaş oynayacağım ve burada bu reaktörün çalışmayacağını göstereceğim onlara. Bana bu doğru değil falan sakın demeyesin. Ben gözümü kararttım. Bugün ormanı katledenler yarın bizim bağ bahçemize de göz diker.

Akif’in ifadesi Asım’ın her bir cümlesiyle gittikçe sertleşti. Dürüstlüğü ile herkesin gönlünde taht kurmuş bir adamken Asım, nasıl böyle bir düşünceye kapılabildi?

-Asım kardeşim senin kafan yerinde mi? Sen hem gidip adamların ekmeğini yiyeceksin hem de onların işlerini mi bozacaksın? Bu hangi kitapta yazar söyle hele. Böyle bir şeyi asla desteklemem, beni bilirsin. Seni kendi vicdanınla baş başa bırakıyorum. Hadi eyvallah.

Asım, Akif’in arkasından derin bir nefes aldı. Bu iş için vicdanını silip atmıştı. Yaptığının doğru olmadığını o da çok iyi biliyordu. Ama lanet inadı yine devreye girmişti. Şahı gelse inadının önüne geçemezdi.

Ellerini silkeleyip ayağa kalktı. Yarın malum işine başlayacaktı. Erken uyuyup erken kalkması gerekiyordu. Bir kere madem bir işe başladı ne olursa olsun sonunu görmeliydi. İster galip olarak, ister de mağlûp olarak. Çaydanlığa şelaleden bir miktar su doldurup, ateşi söndürdü. Daha sonra evinin yolunu tuttu. Düşünceleriyle boğuşa boğuşa eve vardı. Eve geçince direkt odasına gidip yatağına kuruldu. Akif'i dinleyip vicdanına mı danışmalı, kendi fikrinden caymamalı mı? Bu ikisinden hangisi? Kafasındaki fikir karmaşalarıyla sabahı zor etti.

Kalkar kalkmaz çabucak hazırlandı. Ablasının düğününden sonra, ilk kez bu kadar derli toplu gözüküyordu. Normalde olsa bir tişört bir kot pantolonla dışarı çıkardı. Ama şimdi buz mavisi bir gömlek, keten bir pantolon ve kıyafetlerine göre bir spor ayakkabı giydi. Aynada son bir kere kendini kontrol ettikten sonra fabrikaya doğru yola çıktı. Eskiden orman olan, yaşanmışlıkla çevrili bu yerin şimdilerde ruhsuz boş bir fabrikaya dönüşmüş olması çok acı veriyordu. ‘‘Madem bir işe kalkıştım o halde sonunu görene kadar devam etmeliyim’’ diye düşünerek adımlarını daha sert yere bastı. Fabrikaya yaklaştıkça dumanlar görüşünü biraz bulanıklaştırdı. Adımını atar atmaz içerideki karmaşada boğulacağını düşündü.

Ek reaktörler devrede, ek reaktörler devrede. Kimse bulunduğu konumdan ayrılmasın lütfen. Aksi halde küçücük bir hatada tüm şehri ateşe vermiş oluruz.

Asım bu duyurudan bir terslik olduğunu anladı. Hemen iş başvurusunda onunla ilgilenen beyefendiyi buldu.

-İsmail Bey merhaba. Ben geçen gün iş başvurusuna kabul edilmiştim. Anladığım kadarıyla bir terslik mevcut. Bana çalışacağım yeri gösterirseniz çok memnun olurum.

-Hoş geldiniz diyeceğim fakat ne yazık ki hoş bir anda gelmediniz. Sizin çalışacağınız alan reaktörün kumanda odası. Buyurun, hemen sağda.

Asım derin nefes alıp hızlıca kumanda odasına geçti. Seri bir şekilde kendini tanıtıp, sorunun ne olduğunu sordu. Sorunun ne olduğunu duyduktan sonra şaşırsa da, bu konuyla derste gördüklerini ve staj yaptığı yerde öğrendiği çözümleri aktardı. Uzun sürecekti fakat sorun halledilemeyecek boyutta değildi. İçinden kendine güldü. ‘‘Buraya ne amaçla gelmişti, şu anda ne yapıyordu?’’ Kendi içinde çelişir gibi olsa da, o en başında vicdanını seçmişti. Sadece bunu kendine bile söylememişti. Zaten kim yirmi beş yıllık doğrularını bir anda yıkabilirdi ki? Birinin hakkını yemekten bile ölesiye korkarken, buradaki yüzlerce kişinin ekmeğiyle nasıl oynardı ki?

Reaktörlerde bulunan problem Asım'ın fikirleriyle iki günde halledildi. Fakat Asım bu durumdan memnun olamıyordu. Buraya temiz bir niyetle gelmediği için boğuluyordu sanki. Yüzüne bakıp teşekkür eden her insanda daha da küçüldüğünü hissediyordu.‘‘En iyisi istifa etmek’’ diye düşündü. İstifa dilekçesini müdürün odasına bırakıp çıktı. Şimdi yeni bir iş bulup temiz bir niyetle işe başlamalı diye düşünerek şelalenin olduğu yere geldi. Şelalenin huzurlu sesiyle gözlerini kapattı.