Başlıksız

Zeynep Karaca

“Dünya benim bedenimin var olmasından çok uzun zaman önce vardır. Üzerinde, pek çok insan bedeni yaşamış ve ölmüştür. Bedenim farklı türlerde deneyimlere sahip olmuştur. Farklı bedenlere sahip insanlar da bu tür deneyimlere sahip olmuştur.” Moore

Zaman Hızla Geçiyordu

Şimdi

Güneş tepede. Alnı kırışmış adamın saçından terler akıyor. Zaman hızla geçiyor.

--

17 yaşında

“Kızlara hava mı atacaksın oğlum sen?"

“Aynen ya biz ders çalışırken etrafta artiz artiz dolaşıyor.”

Sizin gibi değilim, benim bir idealim var diyecek oldu. Vazgeçti. Bu yaşına kadar ailesi anlamamıştı onu arkadaşları mı anlayacaktı... Elindeki kitaplarla öğretmeninin yanına gitti:

“Hocam, füzyon yapmak için gerekli desteği alabilecek miyiz?”

“Caner, sakinleş biraz. Ben okulla konuşuyorum. Sana bir laboratuvar ayarlayacaklar.”

“Hocam?”

“Evet, Caner?”

“Önemli değil. Sonra görüşürüz hocam.”

Caner’in arkasındaki kız, nihayet hocayı bıraktın der gibi baktı onun suratına. Geçip gitti.

--

18 yaşında

“Anlamıyorsunuz, ben bunun için yıllarca uğraştım.”

“Daha gençsin, önünde yıllar var.”

Kalemi elinde döndürürken sakinleşmeye çalışıyordu Caner. Ömer Bey karşısında oturuyordu. Sırtını yumuşak siyah deriye yaslamıştı. İleri geri sallanıyordu.

“Tek engelin yaşım olduğunu söylemişlerdi. Islak imzalı belgeler bile var. Onlara her şeyi anlattım. Neden hâlâ güvenmediklerini anlamıyorum.”

“Bu sadece güven meselesi değil. Santralleri kurmak için bile ne kadar zaman gerekti, görmüyor musun? Biz hâlâ iyi ve kötü yanlarını tartışıyoruz.”

Caner, elindeki notları masanın ilerisine itti:

“Burada her şey yazılı. Çernobil’de olanlardan tutun şimdi geliştirilen yeni aletlere kadar. Dünya savaşırken birbirlerine karşı olsalar da aynı icatın peşindeler. Gerekli maddeleri bulmak onlar için hiç zor değil.”

Ömer Bey önündeki kağıtları incelerken ağzının kuruduğunu hissetti:

“Çay içer misin?”

“Olur, hocam.”

Kantini aradı:

“Çay var mı Elif Hanım?”

“Çay biraz demini alsın hocam. Yollarız size.”

“Tamamdır.”

--

25 yaşında

“Durum nedir Caner Bey?”

“Her şey olması gerektiği gibi efendim.”

“Güzel.”

Buradaydı. Santralin içinde. Ona inanmayanlara inat buradaydı. Gerçi ailesi sonradan onun en büyük destekçisi olmuştu. Ne var ki her tartışmaları anne babasını ayrılığa bir adım daha yaklaştırmıştı. Bu yüzdendi belki Caner'in çocukluğundan beri atomlarla ilgilenişi. Evrendeki en küçük nesne diye bilineni parçalarına ayıracak ve sorunu anlayacaktı. Bilim adamlarına ilgisi fazlaydı. Yaşıtları futbol maçlarında dizlerini yırtarken o masa başındaydı. Kızlarla ise pek konuşmazdı. Bunlar ona göre değildi. Yalnızca Ömer Hoca farklıydı. Hiç bırakmamıştı onu.

--

35 yaşında

“Yeşil mi, mavi mi?”

“Ne fark eder anne?”

“Basın toplantısında yakışıklı görünmen için. Bu ikisinden hangisi?”

“Yeşil. Hadi gidelim artık.”

Flaşlar patladı. Kalabalık kapı açılır açılmaz alkışlamaya başladı. Görevli eliyle onlardan sessiz olmalarını rica etti. Caner mikrofonu kontrol etti.

“Öncelikle hoş geldiniz.”

Kalabalıktan biri elini kaldırdı:

“Bu kadar genç yaşta bu kadar başarılı olmanızı neye borçlusunuz?”

“Ülkem için bir şeyler yapmak istedim hep.”

Grupta bir alkış koptu.

“Peki, en büyük desteği kimden aldınız?”

“Ailemden ve lisedeki hocam Ömer Hoca’mdan.”

Sorular birbiri ardına devam ediyor, Caner terlemeye başlıyordu. Oldum olası kalabalıktan haz etmezdi. Yaptıklarını paylaşmalısın derdi Ömer Hoca. Keşke burada olsaydı diye düşündü. Akşam telefonla konuşmuşlardı. Ona başarılar dilemişti. Eski sohbetlerini özleyeceği aklına bile gelmezdi. Ön tarafta bir el ısrarla havaya kalkınca düşüncelerinden sıyrıldı:

“Evli misiniz?”

Bir anda boğazı kurudu. Bardağı yutarcasına içti suyu. Sonra soruyu sorana döndü. Güzel ve meraklı bir kızdı. İnsanlar neden özel şeylere bu kadar meraklı diye sorguladı. Bunun cevabını bilen bir bilim adamı da tanımıyordu. Kızın sorusunu askıda bıraktı. Havada yüzdü bir müddet soru. Sonra sahibine geri döndü.

“Katıldığınız için teşekkürler.”

--

1 saat önce

“Ek reaktörler devrede!”

“Ne demek ek reaktörler? Sorun olmadığını söylüyordun.”

Binada herkes kara böcek gibi bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Caner, elleriyle tutunduğu yerden kıpırdayamadı. Yer altından kayıyor gibi hissediyordu. Baştan beri olan biteni düşündü. Yanlış yaptığı yeri bulmaya çalışıyordu. Uranyum, su, granit...

--

10 yaşında

“Hey, saçımı çekme!”

“Çekme kızın saçını.”

“Sen kimsin?”

“Caner. Bilim adamı olacağım ben.”

“Duydunuz mu? Büyüyünce bilim adamı olacakmış.”

Az önce kızın saçını çeken çocuk Caner’in önünden defterini alıp yırtmaya başladı. Beyaz yapraklar aşağı doğru düşüyordu.

--

Şimdiye 5 dakika kala

“Bir sorun olduğunu düşünmemiştim. Her şey bir anda oldu sanki.”

“Caner, sakinleş bir çözüm bulacağız.”

“Ben güneşi yeniden oluşturmak istedim hocam. Ben... Haddimi aştım.”

“Hayır. Sen iyi bir şey yapmak istedin. Bunu çözeceğine eminim...”

“Hocam, her şey için teşekkürler.”

Haklıydı. Bunu çözebilirdi. En başından başlamalıydı her şeye. Tüm soruların çözümünü bulmalıydı.

Güneş tepede. Caner'in saçından terler akıyordu. Zaman hızla geçiyordu.