Çay biraz demini alsın.
Ek reaktörler devrede.
Bu ikisinden hangisi?
Gözde Yılmaz
ZEHİRLİ GAZ
Pazar, saat 15:35
Ulaş’ın babası salondaki geniş koltuğa oturdu. Kolçaktaki kumandaya uzanıp aldı. Yanındaki kırlenti de arkasına koyup geriye doğru yaslandı. Elindeki kumandanın açma tuşuna bastı. Karşısında bulunan televizyonun yanıp sönen mavi ışığını görünce açıldığını anladı. Bu sırada mutfakta uğraşan karısına seslendi.
-Hadi Şeyma, olmadı mı hala?
-Bekle, çay biraz demini alsın. Getireceğim hemen.
Ulaş, babasının yanına oturmuş onun hareketlerini takip ediyordu. Bugün yapacak bir işi yoktu. Bu yüzden canı sıkılıyordu. Koltuktan uzattığı bacaklarını sallıyor, küçük ayaklarını birbirinin üstüne sürterek eğlenmeye çalışıyordu. Televizyondan gelen sesleri işitince dikkatini oraya verdi. Babası yine bir haber kanalı açmıştı. Ulaş haber izlemekten nefret ederdi. Hiçbir şey anlamazdı çünkü. Bilmediği birçok kelime geçerdi. Yine de okumayı öğrendiğinden beri ekranın altındaki kayan yazıları okumak hoşuna gitmişti. Yazılar kaybolmadan hızlıca okumaya çalışır, başarınca da mutlu olurdu.
Ekranda kayan yazı yoktu bu sefer ama beyaz önlük giymiş bir sürü doktor vardı. Gazeteciyle teker teker röportaj yapıyorlar, anlamadığı bir şeylerden bahsediyorlardı. Ulaş ekranın altında beliren isimlerini ve unvanlarını okuyunca bu insanların doktor olmadığını anladı. Tıpkı babası gibi mühendislerdi.
Görüntü değişmişti. Kamera beyaz ve temiz bir koridordan sonra geniş bir odaya girdi. Burası, daha önce babasının çalıştığı yere gittiğinde gördüğü laboratuvara çok benziyordu. Kocaman aletler, bilgisayarlar ve yine içi renkli sıvılarla dolu bir sürü tüpler vardı. Ulaş tüm laboratuvarlarda bu tüplerden olduğunu düşündü. Babası onlara dokunmasına izin vermemişti. Televizyondaki insanlar ellerine almış bir şeyler yapıyorlardı. Ulaş ekranda Mersin Nükleer Santral yazısını okudu. Mühendislerden biri önündeki renkli düğmelere basmaya başladı. Sonra az ilerideki kollardan birini indirmişti. Bunları yaparken de kendisine mikrofon uzatan gazeteciye bir şeyler anlatıyordu.
Ekranda yine bir sürü beyaz önlüklü insanlar çıktı. Şimdi Ulaş da bunların arasındaydı. Hepsinin kafasında koruyucu maskeleri bulunuyordu. Laboratuvarda tüpleri birbirine katarak deneyler yapmaya başladılar. Ulaş önce içinde mavi sıvı olan tüpü eline aldı. Sarı renkte sıvıyla dolu tüpü de diğer eline aldı. İkisini de önündeki fanusun içine aktardı. Coss sesiyle birlikte ince bir duman belirdi. Sonra, içinde kırmızı sıvı bulunan tüpü de alıp aynı kaba aktardı. Güçlü bir gaz çıkmıştı bu sefer. Gaz fanustan taşarak önünde durduğu tezgaha yavaş yavaş yayılmaya başladı. Oradan zemine doğru uzandı. Ulaş bir şeylerin yanlış gittiğini hemen anladı tabii, yine de telaşa kapılmak istemedi. Gazın daha fazla yayılmasına engel olmalıydı. Çünkü çok zehirli bir gaz bulmuştu. İnsanlara zarar verecekti. Orada bulunan herkesi etrafa yayılan ve ne olduğunu tam olarak bilmediği gazdan korumalıydı. Koşup arkadaşlarının yanına gitti. Sıra arkadaşı Yasin ile Arda ve Ceren de oradaydı.
-Arkadaşlar çok tehlikeli bir gaz her tarafa yayılıyor. Bize zarar verecek. Hemen burayı boşaltmalıyız.
Hepsinin yüzünde korku dolu bir ifade belirdi. Telaşa kapıldılar. Ulaş ise aralarında en soğukkanlı davranandı. Ceren Ulaş’ın yanına gidip elini tuttu. Korkmuşa benziyordu. Hızlıca laboratuvardan çıkıp arkalarından camla kaplı kapıyı örttüler. Ulaş kapının gizli şifresini girerek kilitlenmesini sağladı. İçi biraz olsun rahatlamıştı. Herkesi kurtarmıştı ancak yine de zehirli gazdan kurtuldukları söylenemezdi. Yavaş yavaş her yere ilerlemeye devam ediyordu. Her an bir yolunu bulup dışarıya sızabilirdi.
Haberlerde gördüğü mühendisin bulunduğu yere gittiler. Belki orada bir çözüm bulabilirdi. Şimdi önlerinde bir sürü renkli düğmeler ve kollar vardı. Burası tıpkı bir uzay mekiğinin içine benziyordu. Dört tane de koltuk vardı önlerinde. Hepsi koltuklara geçip oturdu. Önlerindeki aletleri incelemeye başladılar. Ulaş zehirli gazdan kurtulmanın yolunu bulması gerektiğini düşünüyordu. Birinin “Ek reaktörler devrede” dediğini işitti.
Kimden gelmişti bu ses?
Ulaş buna kafasını çok yormadı. Zaten reaktör ne demek onu da bilmiyordu. Herhalde birileri ona yardım etmeye çalışıyordu. Önünde yanıp sönen bir ekran dikkatini çekti. Sonra tekrar aynı sesi işitti. “Ek reaktörler devrede.”
Demek uzay mekiği konuşuyordu. Bu çok hoşuna gitmişti.
-Robot, söyle bana zehirli gazdan nasıl kurtulabiliriz?
Cevap gelmemişti. Tekrar tekrar soru. Ancak yine cevap alamamıştı. Acaba ses tuşuna mı basması gerekiyordu? Sonra aklına bir fikir geldi. Bir gün itfaiyeciler okullarını ziyarete geldiğinde dumandan kurtulmak için ortamın havalandırılması gerektiğinden bahsetmişlerdi. Belki onların dediklerini yaparsa kurtulabilirlerdi. Yanında oturan Ceren’e dönüp önünde bulunan gri renkteki düğmeye basmasını istedi.
-Bu ikisinden hangisi? İki düğme de gri renkte.
-Eeee ikisine de bas sen.
-Ulaş, neden basacağım peki? Ne işe yaradığını biliyor musun?
-Biliyorum tabii. Zehirli gaz ile aynı renkteler baksana. Onun yayılmasını engellemek için konulmuş oraya. Havalandırma kapaklarını açıp içerideki gazı yok edecek.
Ceren gri düğmelerin ikisine de basınca hemen koşup cam kapıdan laboratuvarı izlemeye başladılar. Ulaş’ın dediği gibi olmuştu. Zehirli gaz yavaş yavaş azalıyordu. Tavandaki yangın söndürücü cihazdan da su fışkırmaya başladı. Bir süre sonra laboratuvar zehirli gazdan tamamen temizlenmişti ama her taraf da batmış bir haldeydi. Ulaş bu durumdan kurtulmayı başardığı için kendisiyle gurur duydu. Ceren bile gelip boynuna sarılıvermişti. Mutlu gözlerle kendisine bakıyordu. Ulaş’ın göğsü kabardı.
-Çaylar hazııırr.
-Eh sonunda gelebildi.
-Ne yapayım canım. Demini almasını bekledim. Ancak oldu.
Şeyma yanında oturan oğlunun garip haline bakıp kocasına döndü.
-Bu çocuk niye böyle sırıtıyor Kemal.
-Hakikaten de öyle yahu. Hiç fark etmemişim. Dünyadan Ulaş’a, dünyadan Ulaş’a. Huu beni duyuyor musun acaba?
Ulaş babasının kendisine seslenmesiyle hayal dünyasından çıkıp koltuğun üstünde coşkuyla zıplamaya başladı.
-Sizi duyuyorum efendim. Görev başarıyla tamamlandı. Herkes kurtuldu efendim. Yihhuu
Anne ve babasının garip bakışları altında zıplamaya devam etti.
-Çocuk işte hayatım...