Yakup, Hasan ve tüm ülke için gün acayip bir şekilde başladı. Yakup salondaki koltukta oturuyordu. Önünde bir kitap açıktı ama okumuyordu. Gözlerini, kapalı televizyona dikmiş, dikkatli dikkatli zihnindekilerin boş ekrana yansımasını izliyordu. Sevmediği görüntüleri görünce kumandayla onları değiştirmeye çalıştı. Bu pek mümkün değildi. Yakup sinirlendi, görüntüler gitsin diye televizyonu açtı. Ekranda hınzır bir surat belirdi, ona dil çıkarıyordu. Neyse ki o sırada Hasan içeri girdi ve hınzır surat ortadan kayboldu. Hasan, elindeki telefondan gözünü hiç ayırmadan Yakup'un yanına oturdu. Oturur oturmaz şu cümleyi söyledi:
"Ek reaktörler devrede."
"Ek ney devrede?"
"Ek reaktörler devrede."
"Reaktör ne be?"
"Ne bileyim ben ne! Bu cümle, bugün tüm sosyal medya mecralarından mesaj olarak gönderiliyor. Az önce bana da geldi hem de bir yerden değil üç yerden. Acaba neyin nesi bu saçmalık? Herkes bunu konuşuyor, çok farklı teoriler dönüyor etrafta. Heştek açmışlar "Ekreaktörlerdevrede" diye. Bazıları çok kötü şeylerin olacağını söylüyor. Her an saldırılar başlayabilirmiş. Uzaylı ya da zombi istilası olabilirmiş."
"Dur bir dakika, şimdi bana da geldi aynı mesaj. Reaktör ne ya? Devreye girince ne olacak? Anlamına bakalım. Valla enerji elde edilen kaynak gibi bir şeyler diyor, anlamadım. Sen internette yazılanlara bakma ne uzaylısı ne zombisi. Onlar zaten karışıklığa meraklı. Bekleyelim yakında çıkar kokusu.
Yakup yerinden kalktı, demliğe su doldurdu ve ocağa koydu. Dolaptan sucukla, kaşarı çıkarıp doğradı. Onları tost ekmeklerinin arasına koydu ve ısınması için tost makinesini açtı. Hasan hâlâ telefondan felaket senaryolarını okuyordu.
Yakup, Hasan'a seslendi: "Lan kalk artık, sofrayı hazırla. Taktın kafayı reaktöre. Bir pazar günümüz var, güzel bir kahvaltı yapalım."
"Tamam abi ya, ne kızıyorsun. Ortalık bayağı kızıştı. Şimdi de birileri nükleer santralleri patlatacak diyorlar. Yazılanları okudukça okuyasım geliyor."
Hasan böyle dedikten sonra kalktı, sofrayı hazırladı. Çay suyu kaynıyordu. Yakup, üstteki demliğe çay otu attı ve bir güzel demledi. Alttakinin ise üzerine biraz daha su doldurdu. Sonra hazırladığı ekmekleri tost makinesine koydu. Beş dakika sonra tostlar oldu. Yakup, onları da alıp sofraya gitti.
Hasan, ona sordu: "Çay hazır mı abi, getireyim mi?"
'Yok, abi bekle. Çay biraz demini alsın. Kaynar kaynamaz dökünce çay imamın abdest suyu gibi oluyor. Hâlbuki çayın demli olanı makbuldür. "
"Abi nedir senin bu çay edebiyatın?"
"Çayı senden çok seviyorum lan."
Hasan, sahte bir sitemle: "Alınıyorum bak, çayla beni nasıl bir tutarsın?" dedi.
Yakup kısa bir kahkaha attı, çayı senle bir tutmuyorum ki oğlum. Senden üstün tutuyorum. Neyse getir çayı, bu kadar demlendiği yeter."
Hasan gitti ocağın altını kapattı ve çayı masaya götürdü. İkili doya doya kahvaltı yaptı. Her gün çalıştıklarından böyle kallavi bir kahvaltıya hasret kalıyorlardı. İkisi çocukluktan beri arkadaştı. Üniversite yıllarında bir süre ayrı kalmışlardı. Sonrasında ikisi de iş güç sahibi olunca birlikte ayrı eve çıktılar. Yakup bir reklam ajansında çalışıyordu, Hasan ise valelik yapıyordu. Zıt karakterde olsalar da iyi anlaşıyorlardı. Hasan biraz daha uçarı, tembel ve rahattı. Yakup ise ağırbaşlı, çalışkan ve karamsardı. Bazen tartışsalar da küsmüyorlardı. Hasan ortalığı hemen yumuşatıyordu.
*********
Yakup, kahvaltıdan sonra dışarı çıktı. Üsküdar'a gitti. Sahil kenarındaki bir banka oturdu. Hava günlük güneşlikti. Denizin dalgaları hafif hafif hareket ediyordu. Martılar, kendilerine atılan simitleri almak için alçalıyor, sonra tekrar havalanıyorlardı. Kız Kulesi'ne sandallarla insan taşınıyordu. Etraf cıvıl cıvıldı. Çoğunluk hareket hâlindeydi. Oturanlar ise hararetle bir şeyler konuşuyordu. Yakup konuşulanlara kulak kabarttı. Her iki yanındakiler de reaktörden söz ediyorlardı. Biraz sonra Yakup'un yanına orta yaşlı bir kadın oturdu. Kadın telefonla konuşuyordu. Sohbetin konusu yine aynıydı. Reaktör. Yakup, telefonunu eline aldı. Bu konu hakkında yazılanlara şöyle bir göz gezdirdi. Neler neler yazılmamıştı ki? Yakup, hepsini hayretler içinde okudu. İnsanlar nasıl bu kadar uydurabiliyor diye düşündü. Bir yandan da bu mesajın ne anlama gelebileceğine kafa yordu. O diğerleri gibi varsayımsal cevaplar üretemedi. Bu konuda zerre bilgisi yoktu. Yazılanlar da pek akla, mantığa uyan şeyler değildi. Yakup, kafasını telefondan kaldırınca herkesin aynı yöne baktığını fark etti. Haberciler gelmişti, sokaktaki insanları çevirip bu cümlenin ne anlama gelebileceğini soruyorlardı. Mesaj sesiyle tekrar telefonuna odaklandı. Mesajda "Ek reaktörler devrede ya da Erkan enektarlar koltuğun altında. Bu ikisinden hangisi? Tarafını seç ve bu mesajı cevapla." yazıyordu. Mesajlar herkese gelince etrafa daha fazla heyecan hâkim oldu. İnsanlar bu mesaja gülse mi, ondan korksa mı karar veremedi. Bazıları cevap verince ne olacağını düşündü. Bazıları hiç düşünmeden mesaja cevap verdi. Ek reaktörler devrede cümlesini seçenlere,
"Bekle dostum, onları yarın bu saatlerde devreye sokacağım" diye cevap geldi. Erkan enektarlar koltuğun altında cümlesini seçenlere ise "Dostum yarın bu saatlerde koltuğun altına bak. Dediğim zamandan önce bakarsan senin için hazırladığım hediyeyi göremezsin" diye cevap geldi. Şimdi de insanlar karşısındakine ona gelen cevabı söylüyordu. Her kafadan bir ses yükseliyor, o sesler Yakup'un kafasında zıp zıp zıplıyordu. Yakup, daha fazla dayanamadı ve evine gitti. Onun geldiğini gören Hasan: " Abi olanları görüyor musun? Sen mesaja cevap verdin mi? Sence bu neyin nesi?"
"Sakin ol oğlum. Yok, cevap vermedim ama sen kesin vermişsindir. İkisinden hangisini seçtiğini de tahmin edeyim. Erkan enektarlar koltuğun altında cümlesini seçtin değil mi?"
"Valla doğru bildin, helal."
Bu olay bir kasırga gibi ortalığı yıkıp geçti. Haberlerde, sokaklarda, evlerde, sosyal medyada yani her yerde bu konuşuluyordu. İnsanlar, hem korkuyla hem de merakla yarın o saatlerde ne olacağını bekliyordu. Mesaja cevap verenler pişman olmuştu bile. O gece boş vermişler dışında kimse uyuyamadı. Yakup'un da içi huzursuzdu ama uykusu ağır bastı ve uykuya daldı. Ertesi gün insanlar hiçbir işi doğru düzgün yapmadı. Başlarına gelecekleri düşündükçe ayılıp bayılanlar bile vardı. Felaket senaryoları bitmek tükenmek bilmiyordu. İşte insanlar zamanı böyle endişeyle geçirdi. Beklenen saat gelip çatınca Erkan enektarlar koltuğun altında cümlesini seçenler, evdeki koltukların altını didik didik aradılar. Kimse bir şey bulamadı. Diğer cümleyi seçenler ise bir şeyin devreye girmesini beklediler ama hiçbir şey devreye girmedi. Beş dakika sonra herkese şu mesaj geldi: Dostum bu kadar heyecanlanıp paniğe kapılmaya gerek yoktu. Ben muzip bir hackerim. Birazcık eğlenmek istedim. Uzaylı, zombi istilası falan yok. Devreye girecek bir şey de yok. Ama kabul et Erkan enektarlar koltuğun altında cümlesi seni de güldürdü.