Kamburumda Ayak İzleri

Emine Genç

Kamburlar meclisine hoş geldin, dedi. Hoş bulduk, diye cevap verdi. İçi, içine dedi. İçi, içine cevap verdi. Bir, iki, üç, dört… Matematiği yetmedi. Düşünürken düşüverdi. Kalkmasını da kalmayı da biliverdi. Neredeydi?

Gözleri, kendisine paralel bir ekrana bakıyordu. Elleri, kendisine dik konumda olan bazı tuşların üzerinde geziniyordu. Hızlıca. Sağında ve solunda; önünde ve arkasında klonları vardı. İşine gelmese de işe gelmişti. Her günkü gibi. Her sabah olduğu gibi. Pazarları hariç. Pazar günleri kutsal bir gündü. Pazar günü, altı günlük sömürü rezervlerini toplaması gerekiyordu. Amen. Amin. Om mani padme hum. Düşünürken düşüveriyordu. Dizlerine acıdı. Düşünmemeye karar verdi. Hem neyi düşünecekti? Niye? Maillere cevap ver, daha iyi. Dokümanları düzenle. Dünyanın bi aptalı sen misin? Düşünme.

“Kırk beş dakika sonra motivasyon toplantısı var, unutma.”

“Unutur muyum hiç!”

Kamburumuza bahaneler, diye düşündü. Düşünme. Klavyenle oyna sen. Kırk beş dakikayı doldur.

“Selim abi, sana zahmet bana bir çay getirsene. Ayılamadım hâlâ.”

“Çay biraz demini alsın. On dakika sonra getireyim, olur mu?”

“Olur abi.”

Çaya mahsus zamanlar. Beyfendinin keyfini bekleyeceğiz. Demini alacak da dibe çökecek de tavşan kanı olacak. Sonra biz içicez de o etkisini gösterecek de biz gözümüzü açacaz da. Olur abi. Olur. Olmadı. Kalktı, mutfağa geçti, düğmeye bastı. Kahvesini aldı. Geri döndü. Masasına oturdu. Dikey düzlemde bazı girişimlerde bulundu. Kamburlar arasında dikelen başlar gördü. Saatine baktı. Başını kamburundan çıkardı. Motive olmaya hazırlandı. Çok heyecanlıydı.

Düşünme, dedi. Düşünme.

biz bir aileyiz… gerektiği için… kaliteli hizmet… toplum refahı... bundan dört yıl önce.... başarı basamakları… gelecek beş yıl...

Motive olmuştu. Kalan hayatının ilk dakikası. Büyük bir neş’e içerisinde paralel ekranla gözlerini kavuşturmaya gitti. Ne büyük saadet. Vuslatın hem tanığı hem kendisi olmak. Bu yüce onuru kaldırabilecek mi? Kaldırdı. Kalbi pırpır olsa da aldırmadı, elleriyle klavyeyi okşadı. Aman tanrım, galiba gözüme tôz kaçtı.

Güne ayırdığı sömürü rezervi tükenmişti. Saate baktı. Çantasını aldı. Metroya bindi. Gözü bakacak ekran aradı. Hasret ateşini bir nebze azaltmak için telefonu açtı. Twitter’a girdi. Kültür vakti, dedi.

@kalbiminsesi: Başka bir şehirde her şeye sıfırdan başlama isteği.

@yalnızrock: 25 dk içinde gelen takiplere dönüş yapıyorum

@gerçeknews: SON DAKİKA: Pakistan'da ülke genelinde elektrikler kesildi. Hava Kuvvetleri kırmızı alarm verdi.

@birmühendis: bir çeşit reaktör olan düdüklü tencere kullanmaya korktuğum için kimya mühendisi diplomam elimden alınmalı

@aliminsesi: Kelimeler bir medeniyetin şifreleridir.

Reaktör neydi, diye düşündü. Enerjiyle alakalı olduğunu hatırladı. Enerji deyince kendisini hatırladı. Düşünecek oldu. Düşünme, dedi. Günlük rezervin bitti. Git ve uyu.

Eve gitti. Telefonu masaya bıraktı. Buzdolabını açtı. Ses duydu, masaya gitti. Mesajı okudu.

“İyi günler. Bu raporların yarın sabaha yetişmesi gerekiyor. Kolay gelsin.”

Kendine baktı. Saate baktı. İç çekti. Ek reaktörler devrede, dedi. Kendini konumlandırmak üzere, paralel ve dikey düzlemler arasındaki yerini aldı. Gözlerini kapanırlarken yakaladı. Çayın nazını çekemezdi, kahve içmeye karar verdi. Kalktı dolabı açtı. Çekirdekler ve granül kahveler. Bu ikisinden hangisi? Düşünme. Vazgeçtim, düşün. Güzel bir deneyim için Colombia çekirdekleri, taze öğütülmüş. Hızlı bir sonuç için Nescafe gold. Düşünmek hoşuna gitti. Dudakları parantez içine alınmak üzere. Gözleri kısılıyor. Kapanmıyor, kısılıyor. Kendinizi bundan beş yıl önce nerede görüyorsunuz? Kafede oturuyor. Stajdan çıkmış. Önünde bir defter, elinde bir kalem. Mavi, tükenmez, ince uçlu. Bu yılki planlarım diye başlık atıyor. Afilli yazıyor ha. Yazarken başarmanın hazzını hissediyor. Hedonist bir yüz ifadesine bürünüyor. Dili hallet, stajı bitir. Spora başla. Enstrüman kursuna kaydol.

“Efendim, siparişinize karar verdiniz mi?”

“Latte mi Americano mu kararsız kaldım. Sizce bu ikisinden hangisi?”

“Latte yumuşak içim için daha uygun. Americano’nun kendine has bi tadı var, efendim.”

“Hmm, ben en iyisi cappuccino alayım.” diyor, ağzında efendi olmanın gururuyla.

Ekşi’ye giriyor. entryleri dolaşıyor. Kültürleniyor.

@uncronopio: bazen bir pet şişedir. karizmatik bir isimle cisimleştirilmiş bir kavramdır. içinde reaksiyon olan demektir. reaksiyondan kasıt illa da nükleer reaksiyon değildir. kulaklarıyla düşünenler inanmak istemese de, çöpe giden her pet şişe, harcanmış bir reaktördür.

Parantezler belirginleşti. Dolaptan kamboçyayı alıyor. Alırken tüm planları tekrar yazıyor. Önce raporları hallet. Suyu koyuyor. Sonra dil kaynaklarını tara. Geçende bookmark’a bir flood eklemiştim. Çekirdeklerin kokusunu içine çekiyor. French Press’e suyu döküyor. Titreşimi duyuyor, masaya gidiyor.

“Raporları İK servisine gönderecektim. Yanlış olmuş. İyi günler.”

French Press’e bakıyor. Netflix topic’den bir dizi seçiyor.