Kelimeler: Testere, hece, kilo
Ek zorluk kullanılmadı.
Sessizliğin çıldırtan ama bir o kadar hoş naralarını dinliyordu Ömer. Her şey suskunlaşmış sadece kafasının içindeki tilkiler ve akrep ile yelkovanın tik tak sesleri yankılanıyordu. Bu ıssız, şehirden uzak eve taşındığından beri sessizlik yegane arkadaşı olmuştu. Ömer zaten tüm gürültülere dur demek için buraya yerleşmişti. Bir de kafasının içindeki tilkileri durdurmayı becerebilseydi...
Oturduğu yerden yavaşça kalkıp camın karşısındaki, duvarda asılı olan testereye doğru gitti. Normalde testerenin yeri orası değildi. Fakat o bilerek oraya asmıştı ki, baktıkça kendini cezalandırabilsin, pişmanlıkla kavrulabilsin. Testereyi her gördüğünde alıp kendine zarar veresi geliyordu. Hiçbir şeye cesaret edemediği gibi buna da cesaret edemiyordu. Testere rahmetli babasının yanında son gördüğü şeydi. Ve onun ölümüne dolaylı yoldan da olsa sebep olmuş sayılıyordu.
Babası marangozdu. Küçük kasabada ne kadar iyi kazanabilirse o kadar iyi kazanıyordu. Yaptığı her parçayı halı dokur gibi ince ince işliyor, hepsi kendi el emeği oluyordu. Odunları bile kendisi ormandan keserdi ve testereyle parçalara ayırırdı. Her aletine göz bebeği gibi bakardı. Testeresi, matkabı, frezesi pek kıymetliydi.
Son zamanlarda kullandığı ilaçlardan dolayı epey kilo aldığı için, ağaç kesmeye Ömer'i yolluyordu. Ömer'in zoruna gidiyordu bu küçük işleri yapmak. “Okumuş adam bu işleri yapar mı?” diyordu. Ama üstünde babasının emeği çoktu. Bu yüzden mırın kırın ede ede gidiyordu ormana. Hem babası o kiloyla ya bir yere takılıp düşse ne yapardı? Zaten Ömer gibi aklı sorunlu adama babasından başkası dayanamazdı. Onu da kaybederse iyice mahvolurdu. Annesi bile dayanamayıp 15 yaşında terk etmişti. On beş senedir babası tüm kahrını çekiyordu. Her krizinde, ona Kuran okuyup sakinleştiriyordu. Ne zaman kendine zarar vermeye kalkışsa babası yetişiyordu. Lâkin artık o da yoktu. Şimdi kendini öldürse dâhi kimse bir şey yapamazdı. Artık kendinden başkası yoktu. Kendisine hayat veren adamın hayatını tarumar etmiş, zavallı ahmağın tekiydi. Şimdi kasabadakilerin dediği gibi mecnun olmuştu.
Testereden uzaklaşıp pencereye yaklaştı. Pencereye defalarca kafasını vurdu. Belki kafasındaki sürekli ona katil diyen sesler susardı. Takati kalmayınca yavaşça duvar dibine çöktü. Dizlerini kendine doğru çekip, derin bir nefesi ciğerlerine armağan etti. Hafızasındaki duaları hatırladığı kadarıyla kısık sesle mırıldanmaya başladı.
Sakinleşince oturduğu yerden kalkmaya çalıştı. İlk başta tek hamleyle kalkamadı ama ikincisinde duvara tutunarak başarılı oldu. Yemek yemeyi unuttuğundan epey kilo vermişti. Kilosu, babasının hayattayken ona en çok kızdığı meseleydi. Bazen krizlerden dolayı gün boyu tek lokma dahi yemek aklına bile gelmezdi. Bu yüzden boyuna göre kilosu azdı. Babası öldüğünden beri ise su ve kuru ekmekten başka hiçbir şey boğazından geçmiyordu. O yüzden epeyce kilo vermişti.
Dış kapıya doğru yürüdü. Anahtarı anahtarlıktan aldı ve kabanını giydi. Bir an önce evden çıkıp kafasındaki sesleri dindirmeliydi. Evden hızlı adımlarla çıktı. Bahçeye kısaca göz attı ve seri adımlarla yürümeye başladı. Babasından sonra hayatına almaya korktuğu ama bir o kadar sevdiği kişiyi uzaktan da olsa görmeliydi. Okul görünmeye başlayınca adımlarını yavaşlattı. Derin bir nefes çekti ve okulum bahçesinde bir banka oturup okulun dağılmasını bekledi.
Okul tamamen dağılınca Zeynep Öğretmen de çıkardı zaten.
Zeynep Öğretmen, henüz tanışalı üç ay olmasına rağmen kafasındaki tilkileri tek susturabilen kişiydi. O konuştukça, her hecesi, cümlesi onun kalbine dinginlik veriyordu. Bazen konuşmasa dâhi gözlerinden heceler ona ulaşıyordu ve kafasındaki katil diye çınlayan sesleri susturuyordu. Zeynep Öğretmen için Ömer, sadece bir arkadaştı. Lâkin Zeynep Öğretmen onun için arkadaştan öteydi. Kalbinin en uç köşesine yerleşmiş bir heceydi. Çünkü heceler nasıl bir cümle oluşturup bütün oluşturuyorsa, Zeynepte onun eksiklerini tamamlayıp bir bütün hâline getiriyordu.
Zaman kavramı onun için bazen anlamını yitiriyordu. Nerede olduğunu, neden orada olduğunu unutuyordu. Şu anda kendini o anların içinde buluyordu. Okula bakıp neden buraya geldiğini düşünmeye başladı. Halbuki en son pencerenin yanındaki duvarda asılı olan testereye bakıyordu. Yine demek ki kafasındaki seslerden kurtulmak için buraya gelmişti. Zeynep Öğretmeni çıkarken görünce, kendine çeki düzen verip ona doğru usulca yürüdü. Normalde onu hemen fark eder,selam verirdi fakat bugün Zeynep Öğretmen de dalgın görünüyordu. Adımlarına yetişemeyince "Zeynep Hanım" diye yüksek sesle bağırdı. Zeynep Ömer'in sesini duyunca arkasına döndü ve Ömer'in ona doğru gelmesini bekledi. Ömer, Zeynebe yetişince hafif bir tebessüm edip konuşmaya başladı.
+Merhaba Zeynep Hanım. Nasılsınız?
- İyiyim, teşekkürler . Siz nasılsınız? Birkaç gündür sizi buralarda göremeyince merak ettim. Fakat numaranız olmadığı için size ulaşamadım.
+Her zamanki gibiyim ben de. Biraz rahatsızdım o yüzden uğrayamadım pek buralara.Sizi merakta bıraktığım için kusura bakmayın. Sizi biraz dalgın gördüm. Umarım bir problem yoktur.
Zeynep derince iç çekti. Söyleyip söylememek arasında kararsız kaldı. Karşısındaki adamın ona farklı duygular beslediğini biliyordu.Ama gidecekken bunu söylemesi uygun olmazdı. Fakat Ömer'in duyguları kadar da derin sayılmazdı duyguları En sonunda boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.
-Aslında bir problem yok. Bunu ne kadar çabuk söylersem o kadar iyi olur. Biliyorsunuz buraya atanalı çok olmadı. Şehre alışmama siz yardımcı oldunuz. Bunun için size minnettarım. Sizinle iki yakın arkadaş olduk. Bunu söylemem doğru mu bilmiyorum ama ben sizin bana karşı olan duygularınızın farkındayım.
Bu cümlelerin ardından ortamı derin bir sessizlik esir aldı. İkisi de tek kelime edemedi bir müddet. Ömer tam konuşacakken Zeynep sözüne devam edince susmak zorunda kaldı.
+Ömer Bey, siz ve ben olamayız…. Bunun sizin psikolojik sorunlarınız olmasıyla hiçbir alakası yok. Öyle olsaydı sizinle arkadaşlık dâhi etmezdim. Ben burada yapamıyorum. Bu şehir, kasaba ve ben uyumsuz bir üçlüyüz. Buraya ailemi karşıma alarak gelmiştim. Ama haklılarmış. Ben burada daha fazla duramam. İstifa dilekçem bugün kabul edildi. Sizinle tanışmak güzeldi. Kendinize dikkat edin.
-Siz de kendinize dikkat edin. Hoşça kalın…
Ömer son kez gönlünün hecesine baktı. Öyle kitaplarda anlatılan gibi uzun uzun falan bakmadı. Saniyelik bakabildi. Nereye gittiğini bilmeden nefesi tükenene kadar koştu. Yine kendini ıssız evin önünde buldu. Testerenin tam önüne geldi. Eline alıp inceledi. Tam şu anda ölmek için güzel bir an diye düşündü. Kimse yokluğunu da fark etmezdi. Ama yapamadı, kafasındaki öldür kendini diyen seslere rağmen. Zaten ölmek onun için ödül olurdu.