Kelimeler: Hece,Kilo,Testere
Ek Zorluk: Doğuştan görme engelli karakter ve 1.Kişi ağzından anlatım yapılmıştır.
SİYAHIN İÇİNDEKİ BEYAZIM
“Siyah, zifiri bir karanlıktır.”
Gözlerimi ıssız bucaksız bir karanlıkta açtım. Kimsenin olmadığı sadece seslerin yankılandığı bir vadi gibiydi.Ne yazık ki! Etrafını görebilen, renklerle dans edenler arasına almamıştı beni hayat. Üzülmeyin! Çünkü ben kabullendim ve kendime söz verdim renksizlikte boğulmayacaktım. Hayal kurup kendimce masmavi denizler çizdim içimde. Saatlerce ayakkabısız koştum çimenlerde. Şimdi siz buradasınız benimle beraber bu satırlara eşlik ediyorsunuz. Benim için en büyük zafer, sizler için belki anlamsız gelebilecek bir anımı paylaşmak istiyorum. Beni dinler misiniz? Cevabınız “EVET” ise buyrun lütfen.
Yine bir Sonbahar gelip çatmıştı. Ailemle beraber her sene sapsarı yapraklarla kaplı, kocaman ağaçların boy boy dizildiği ormanın içindeki Bungalov evimize onların dilinde tatile benim dilimde ruhumuzu dinlendirmeye giderdik. Sonunda kendimi sonsuz özgür hissettiğim yerdeydim. Annem ve babam arabadan eşyalarımızı eve taşırken beni de bir an önce indirmelerini istedim. Babamın hafifçe bana yaklaştığını hissettim ve beni arabadan indirdiği anda, yeni bitmiş yağmurun toprağa can verdiğini içime çektiğim havadan anlamıştım. Adım atarak ilerlemeye başladım. Botlarımla kendilerini azat etmiş yaprakların üzerinde hoplayıp zıpladım. Kanatlarımı hissettim ruhumda. Kendimi çok kaptırdığımı fark etmediğim bir anda takılıp yere düştüm. Ayağım o kadar ağrıyordu ki yerimden kalkamıyordum. Çok uzaklaşıp, uzaklaşmadığımı da kestiremedim o anda. Babama seslendim.
-Babaaaaaaaaaa! Nerdesin babaaaaa? Lütfen gel!...
Bu şekilde kaç kere bağırdım bilmiyorum. Ağlamaya başladım ve olduğum duruma şu isyanımı ekledim:
-Neden ben? Onca çocuk içinden neden ben korkunun, gizemin içine mahkum edildim neden?
Hıçkıra hıçkıra ağladım. İçimde biriken bütün birikimlerini ufacık göz yaşlarıma sığdırdım. Babam benim yokluğumu fark etmiş olacak ki. Koşma seslerini duydum. Sanırım beni görmüştü ve beni almak için geliyordu. Tahminim doğruydu. ‘Kızımmm’ diyerek sarıldı bana. Kalbinin gümbür gümbür edişi beynimde yankılanıyordu. Sevgisini, ilgisini her zerresini hissetmiştim. Yüzüme bir su damlası düştü. Yağmur yine mi başlayacaktı? Babama sordum:
-Baba, yağmur mu yağacak su damlası düştü yüzüme?
-Hayır kızım, benim yüreğimden sana olan sevgim yüzüne düştü. Özür dilerim. Seni tek başına bıraktım. Bilemedim Affet beni!
Sustum ve sımsıkı sarıldım. Bir süre böyle kaldık sonrasında babam kaldırdı yerden beni ve omuzlarına aldı. Şu cümlelerine yüreğimi bıraktım:
-Sen benim kanatsız meleğimsin. Şimdi o meleği gökyüzüne değmesi için uçurucam. Hazır mısın?
-Evettttttt.
Eve kadar kahkahalar atarak geldim. Ailecek, annemin hazırladığı enfes yemeklerden yedik. Bugün yaşadıklarım beni yormuştu. Bu yüzden uyumak istedim ve etrafımdaki eşyalara dokunarak yatağıma gittim. İnce,sıska bedenimi yatağa attım. Üzerimi örttükten sonra hayal kurmaya başladım.
Kendimi sert dişli bir testere yaptım. Hayatımı ise kilo ile alınmış hecelerden oluşan bir cümleye benzettim. Karşılaştığım zorluklar karşısında isyan ederek kendi yaşantıma testere olup kan doğruyordum. Peki ya sonra? İşte sonrada böyle pişman oluyordum. Kararmış dünyamı inşa ederken kilolarca emeğimi hiçe saymak yakışmıyordu bana. Güçlü olacaktım. Yenilmeyecektim artık. Kullandığım ve öğrendiğim alfabe farklı olabilirdi ama aynı hayatın içinde aynı kelimeleri heceliyorduk herkesle.
Sizler de görebildiğiniz rengarenk dünyanın içinde kendinizi kilolarca yükün altında bırakmayın. Gülümseyin, çünkü yüzünüze çok yakışacağına eminim. Ağrısın yanaklarınız kahkahalarınızdan. Ağlayın, gözleriniz darmadağın olmuş duygularınıza eşlik etsin. Sizi ağlatana isyan etmeyin. Testere gibi kesip attığı kalbinizi güçlendirdiği için şükredin.
Eğer hala bu satırlarda benim karanlığıma okuyarak renk katıyorsan. Teşekkür ederim. Benim yerime de bembeyaz papatyaları koklar mısın? Çünkü ben kendi siyahımda bembeyaz bir papatyayım.
- Şerife BOLAT -