ek zorluk kullanıldı.
Refik çeker niyeti
Açar döker sireti
Gam çekme abi abla
Allah verir nimeti
İnsanları asıl kendilerini gizlerken kurdukları cümleler ele veriyor. Bakmayın cam tokuşmalarını andıran gülüşler döktüklerine. Yüreği ezilmiş bir zavallı, istediği kadar “mutluyum” desin. Olanca takati ve hıncıyla daha ilk heceye öyle yüklenmiştir ki kelimenin geri kalanı öylesine koyuverilmiş bir nefes gibi çıkar ağzından: “MUTluyum.” Bütün insani tutarsızlıklar, kelimelere göre biçilememiş seslerde ayyuka çıkıyor. Bunu anlamak için insanı hecelerine ayırmak gerek.
-Yanlış anlamazsanız bir şey sorucam. Çok merak ediyorum da. Acaba rüya görüyor musunuz? Cevap vermek zorunda değilsiniz. Anlarım.
-Rüya ne demek sizi bile görüyorum.
-Çok şakacısınız. Ta genzinden kırık bir kahkaha atağa kalktı.
-Niyetinizi sesli okur musunuz?
Zengin oldu döşendi
Aramaya üşendi
Çok sevda çekti ama
Gönlü şimdi pek şendi
-Ay Vallahi Rıfat bu! Yeminin son hecesi az önceki kahkahayla aynı yerden, benzer bir ısrarla çıktı. Neşesiyle acısı aynı inançtan türüyor bu kızın.
-Niyetin tutmasını istiyorsanız yakıp denize atmalısınız.
-Ay ne çıksın isticem be! Topuklarını kompresör gibi vura vura yürüdü.
-Yakup! Çektir ordan bi niyet. El yordamıyla Refik’i düzeltirken parmağımla ayağındaki sargıyı yokluyorum. Talihsiz hayvancık. Geçen ayki hadisede arka ayağı kırılmıştı. Zabıtalar coplarıyla sandığımı parçalarken, tahta enkazı Refik’in üstüne düşmüştü. Allah’tan elemanın biri kameraya almış olayı, vatsap ihbar hattı, instagram, yutub derken olay patladı. “Zabıta Şiddeti: Doğuştan Görme Engelli Niyetçi Yakup’un Sandığını Kırdılar.” Bunun üzerine belediye reisi yanına kameramanını alıp, kulağından tuttuğu zabıta ordusunu bizim eve yığdı. Sırayla her biri özür dilerken, emir kulu olduklarını heceliyorlardı akılları sıra. Ancak bütün tonlamaları, görev idrakıyla vicdani hassalarını kolayca mübadele eden insanların kaypaklığıyla çınlıyordu. Ardından belediye reisi konuşmaya başladı. Tam kırk beş dakika konuştu. Allak bullak oldum. Hecelerini deşifre etmek şöyle dursun, adam vapur düdüğü gibi tekdüze bir ahenkle gümbürderken hissiyat curcunası içinde insanlığımı unuttum. Allah’tan özür mahiyetinde, işte zararın da tazmini namına, Kordona sabit bir sandık tablası koyacaklarını söyledi de perdesiz nutkunun tortusu kalktı üzerimden. Bir de tavşan alacaklarmış Refik’in yerine.
-İstemem, dedim. Aslan anacım da atıldı ardımdan;
-Ommaaa. İlk günler Refik’in etinden yahni çıkarma derdindeydi ama o da alışmıştı kerataya.
-Refik tedavi olacak. Onun hatrına katlanıyorum ben bu işe.
-Tamam, tamam dedi, belediye reisi. İlk kez açık verdi, son sözü ben söylerim der gibi uzatıp bastırmıştı heceleri. Refik’i biz tedavi ettireceğiz.
-Kalsın, dedim, belediyeye kalan işin bittiği nerede görülmüş. “Pig” diye bir ses duyuldu o an. Apar topar cihazı kapatmış olmalıydı kameraman.
Anacığımın kefen parasıyla Refik’i veterinere verdik. Veteriner hanım, anca insan evladına yapılacak muameleyi bizim oğlana göstermiş sağ olsun. Tavşan efendi eve avdet edince, annemin elyafla doldurduğu seleye koyduk. Mahalleli, pazar tezgahlarından arta kalan ne kadar havuç, marul, salatalık varsa bizim eve yığıyordu. Zaten yerinden kıpırdamayan Refik, günbegün kilo alıp semiriyordu. Hareketten kıstıkça yiyor, yedikçe hareket etmesi daha da güçleşiyordu.
Adımı nereden bildiğini bilmediğim müşteri, alenen f harfiyle nefes alıp vererek sıkıldığını belli ederken Refik bir niyet çekti sonunda.
-Sesli okur musunuz?
Davul bile dengine
Bakma dünya rengine
Helal kazan helal ye
Yarın korlar sengine
-Ulan bir gün de bi müjde ver be mendebur. Bu lavuk kesin koltuklarını kabartacak bir müjde aldı, artık geride kalan günlerin bıkkınlığını da benle Refik’e kusuyor. Heceler yalan söylemez.
-Beş lira.
-Al on lira üstü kalsın. Yanlış anlamayın, sadaka verir gibi vermedi, lira’nın ikinci hecesinde sesini çatlatan sevinci, beş liralık bahşiş olarak taştı.
Adam haksız sayılmaz. Annem de aynısını söyledi. Refik’in zorunlu istirahat dönemini fırsat bilip boyuna mani yazdırdığım günlerde iyice belirginleşmişti bu durum.
-Gök-te-ka-ra-bu-lut-var. Yedi hece.
-Hımm.
-San-ma-on-dan-u-mut-var. Yediii.
-Hımm.
-Dön-de-bir-bak-i-çi-ne. Bu da yedi, yazdın mı?
-Hımm.
-Ki-bir-ad-lı-bir-put-var. Oldu valla, bu da yedi.
-Yappugg.
-Efendim anne.
-Oğmumm. Ninnanın niçnini narardna.
-İnsanların içi zaten kara anne. Benle ne ilgisi var?
Gün görmemiş iki cıvıl ses çınladı:
-Ayyy. Yerim ben bunu. Daha iyileşmedi mi bu Yakup Amcası. Oğlum bu millet benim adımı nereden biliyor lan?
Ergenlerin dünya umurlarında değil.
-Bacaynı mı kıydılay şenin. Bu kız kendini tavşan zannediyor, net.
-Durun size bir niyet çeksin tavşanımız.
-O yorulmasın ya, ben çekerim onun yerine. Demedim mi ben tavşan sanıyor kendini diye.
-Bakma nekahatinin uzun sürdüğüne, naz yapıyor. Refik ağzında kağıtla hazır bekliyormuş zaten. Kağıdı ağzından alıp uzattım. Dilerseniz sesli okuyabilir misiniz? Oğlan yutkunup sesini toklaştırdı.
Gönlüm kondu bir dala
Dal benzedi sandala
Bak gönüller bir oldu
Bu mesafe ne hâlâ
Bunu kesin annem yazıp koydu bana çaktırmadan. O sessizlik anında bu sevimli silvilcelilerin birbirlerine nasıl baktıklarını görebilmek için bir defaya mahsus gözlerim açılsın istedim. Cebimden çakmağımı çıkarıp oğlana verdim,
-Kağıdı yakıp denize at.
Sabahları camın önündeki duta tüneyen sakalar uyandırırdı beni. Bu sefer “hırt hırt” sesine uyandım.
-Anne.
-Ğe.
-Napıyorsun orda?
-Nog nişi.
Bu kadında bugün bir hal var. Normalde tükenmez bir arzuyla bir şeyler anlatmaya çalışan kadın şimdi kahvaltı masasında sus pus. İkide bir de bir bahaneyle yanağımdan öpüyor. Kesin bir şeyler karıştırıyor.
-Yappug.
-Efendim anne.
-Oğmumm, munnun işe nitne.
-Niye. İşe çıkmazsam daralırım ben duramam anne.
-Men nog nasnayım.
-Hayırdır neyin var? Elimi alnına koyuyorum, ateşi yok ama sesi çok ıstıraplı.
-Tamam, tamam bugün gitmem. Kahvaltıdan sonra ortadan kayboldu yine. “Hart hurt” testere sesi başladı tekrar. Kafamı pencereden çıkarıp seslendim,
-Anne ne yapıyorsun sen?
Ufak bir çığlık attı. Acıyla inlemeye başladı. Meğer sesimden irkilip elini kesmiş testereyle.
Olanları Nebile Teyze anlattı bana. Dün işten gelince Refik’i bahçeye salıp sandığı da çardağın altına koymuştum. Nesebi gayrisahihin teki sandığı da Refik’i de alıp basmış tabana kuvveti. Mahallenin sütünü pişirip içmiş tıfılları peşine vermiş adamın ama ancak Refik’i kurtarabilmişler. Bu durum da bizim validenin içine dert olmuş, sandığı içeri almadığı için hesabı kendine kesmiş. Almış eline testereyi, dutu kesip bana sandık çatacakmış.
Anaların elleri
İçe eser yelleri
Gözü körse evladın
Tutuk kalır dilleri