Sulak Alanda Kısa Paslaşmalar

Zeynep Şahin

Zeynep Şahin

Sulak Alanda Kısa Paslaşmalar

kelimeler: balık, yengeç, akrep, kova

“Selam. Ben binbir çeşit balık türü içinden bir balık. Şu anda yiyebileceğim bir şeyler aramakla meşgulüm. Diğer balıklar, balık sürüleri yanımdan geçip gidiyor. Ben tek başıma bu koca denizde kıvrıla kıvrıla yüzüyorum işte. Kendime bir türlü tam anlamıyla birlikte avlanıp oyunlar oynayacağım, fersah fersah denizin derinliklerinde keşif yaparken aniden düşmanlardan kaçacağım bir sürü bulamadım. Çünkü bana benzeyen tıpkı benimki gibi gövdesi gri, sırtı turuncu pulları olan başka bir balık sürüsüne rastlamadım şu denizde. Aradım. Çok aradım. Günlerimi hep ümit içinde geçirdim. Seneler var ki tam anlamıyla içime sinen bir sürüye dahil olamadım; kimi sürüdeki balıklar hep mini minnacıktı; kimileri ise içlerinde kaybolduğum, bana yem bırakmayacak kadar büyük. Hangi sürünün peşine takılsam hep kendimde bir tuhaflık, ötekilik hissettim. Balıklar genellikle annelerinin kim olduğunu bilmez. Ben yumurtamdan çıktığımda bu hayatta yapayalnız olduğumu bildim. Fakat yine de bir ümitle hem hayatta kalmaya hem de sürümü bulmaya çalışıyorum. Belki denizin öte yanında bir yerlerdedirler. Umarım dalgalar bir gün onları buraya sürükler. Şimdilik tek başıma yem aramak zorundayım.”

Balığın daire şeklindeki kırmızı ağzından bir “Höf” kabarcığı çıktı: Blugk! Bu kabarcık hızla denizin yüzeyine doğru yükseldi. Fakat kaybolmadı. Güneşi yüzeyinde hissedince rahatladı ve genişledi; yayvan bir hâl aldı. Sonra oradan taa kulaçlarca uzakta bulunan bir balina, arkadaşını selamlamak için kuyruğunu salladı. Arkadaşı da ona yanıt verdi. Bu karşılaşmanın etkisi denizde kuvvetli bir dalgalanmaya neden oldu ve kabarcığı tutunduğu su yüzeyiyle birlikte kumsala doğru götürdü. Yengeç ve akrebin az sonra yapacağı müsabakanın en şık hareketi de işte bu şekilde gerçekleşti: Ayakları kumların içinde bulunan yengeç ve akrep tehditvari gözlerle birbirlerine bakarak hangisinin önce davranacağını kolluyorlardı. Bütün kumsal alemi tarafından nefesler tutulmuş ilk kıskacı atanın kim olacağı merakla bekleniyordu. Yengeç ve akrebin ayaklarından bazıları güçlü bir şekilde kumun içinde duruyordu. Bir süre sonra aralarından dalgaların getirdiği su geçti, bizim kabarcık, kendine göre uzun olan yaşamının sonuna doğru sürükleniyordu. Böylelikle kumsaldaki önemli bir müsabakanın başlama işareti olarak akrebin havadaki kıskacına dokunur dokunmaz “Pıt!” diye patlamış bulundu. Akrebin şaşkınlığından istifade eden yengeç onun üstüne atıldı ve zehirli kuyruğunu kıskaçlarıyla koparmaya çalıştı. Güçlü ve kıkırdaklı kuyruk eğilip bükülerek yengecin dengesini sarstı, onu kendinden uzaklaştırmayı başardı. Zehrini kuyruğunda toplayıp yengece doğru uzatan akrep üzerlerindeki karaltıyı hissedince hareketsiz kaldı. Kafalarını kaldırıp üzerlerine hızla inen uzay mekiğine benzer cisme baktılar. Bu son karşısında yapabilecekleri herhangi bir şey yoktu.

“Yahahahah!” “Ö. Dü!” “Baba. bak!” “Böcük. Ö. Dü.” “Aiiiiyy!”

Kolları bacakları hamur gibi yumuşak, yavru bir kara canlısının deli kuvvetiyle elinde salladığı plastik kova, kumsalda bir vahşete neden oldu. Ötede plastik sandalyesinin üzerinde oturup saatlerdir elindeki oltanın ucundan bir balık çıkmasını bekleyen adam sonunda ipte bir gerginlik hissetti. Bu bir sanrı da olabilirdi, iyi bir balık olmasını umarak oltayı aceleyle sararken çığlık atan oğluna doğru kafasını çevirince beyninden vurulmuşa döndü. Oltayı elinden bıraktı ve sahilde terör estiren deniz canlısını etli bacaklarıyla birlikte kaptığı gibi havaya kaldırdı.