Stattaki binlerce insan, ve evlerinde yumuşak koltuğunda oturan aile babaları, kahvehanedeki amcalar, meydandaki gençler, kaçak yayında bizi geriden takip eden beleşçi dostumuz... Evet şu an hepsi, herkes bu büyük karşılaşmanın başlaması için saniyeler sayıyor. Heyecan dorukta sevgili futbol severler, mücadelenin başlamasına çok az kaldı. Son döört… Ve üçç… İkiii… Bir. Hakem Levent Çakır'ın düdüğü ile karşılaşma başlıyor. Top ev sahibi takımda…
- Metiin! Oğlum balkonda üşüdün mü, battaniye getireyim mi?
- Yok anne! Maç başladı bölme beni.
Ev sahibi Yeleli Mahallesi, en geniş sokağını bu mücadele için trafiğe kapattı. Yeleli'nin ayağına topu yakıştıran oğlanları, Boynuzlu Mahallesi'nin tosuncuklarını ağırlıyor. Ev sahibi takım ilk beşi oluştururken epey zorlandı diyebiliriz. Kalecileri Küçük Elli Panter aylardır sakat, yerine Kova'yı oynatmak zorunda kaldı hoca. Pitbul'un cezasının da hâlâ bitmemiş olması orta sahada büyük kayıp gibi görünüyor ama çoğu kişi onun yerine sahaya çıkan Kangal'dan umutlu. Elbette neticeyi önümüzdeki dakikalar gösterecek. Maç başlamadan önce Kaptan Aslan kendinden çok emindi ancak alt yapının gözdesi, Yeleli'nin yeni yıldızı Koç, onu biraz zorlayacak gibi. Bu çocuk yaşına göre sahiden çok iyi ama bazı zamanlar hızı ve yeteneği acemiliğinin gerisinde kalıyor. Amanın yine o zamanlardan biri mi yoksa? Ulan… Kooç! Ulan nasıl top kaybıydı öyle? Bu beklenmedik kayıp Yeleli'yi zor duruma sokacak. Aha da konuk ekip atak geliştiriyor. Buzağı… Buzağı aldı topu gidiyor. Kaptanı Boğa pas istiyor ama Buzağı onu duymuyor. Buzağı, Yeleli'nin kuzeyli defansı Sibirya ile karşı karşıya. Ve… Ve Sibirya'dan sert bir müdahale. İşte böyle Sibirya! Aferin sana! Aferin evlat.
- İlahi Metin! Oğlum biraz taraflı anlatmıyor musun maçı?
- Anne tabii ki taraflı anlatacağım, burası benim mahallem. Hem beni atayan MAFF(Mahalleler Arası Futbol Federasyonu) bunu biliyordu.
- İyi peki, portakallı kek yaptım ister misin?
- Mesaideyim anne!
- İlk yarı bitince haber ver o zaman.
- Tamaam.
Kaptan Aslan'ın hırlayan itirazlarına rağmen Sibirya'nın sert müdahalesine sarı kart çıkarıyor Levent Çakır. Boğa bu karara köpürüyor, öfkeyle hakemin üstüne yürüyor, İnek ve Düve tutuyorlar onu. Hakem bir dahakine kırmızıya kavuşursun diye uyarıyor Boğa'yı, ve bir sarı kart da ona... Düdük sesi… Karşılaşma kaldığı yerden devam ediyor.
Ardı arkası kesilmeyen bağırışlara bir yenisi ekleniyor. Metin de kafasını demirlerden sarkıtıyor ve pür dikkat aşağıda ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Biri yerde kıvranıyor, onun etrafındaki kalabalık ise uğultulu bir tiyatro sergiliyor. Yerdeki çocuğun AYAĞIM, AYAĞIM diye bağıran sesi mahalleyi inletiyor. Ve aniden evlerin camlarındaki tüm kombine yerler doluyor; Fatma Teyze bile elindeki örgüyü bırakıp cama çıkmış. Çok şükür, Murat abi; "Çekilin ben veterinerim," diyerek kalabalığı yarıyor ve bir iki kontrolün ardından, ön çapraz bağların koptuğu tanısını koyuyor. Sonra da yerdeki çocuğu kucaklayıp hastaneye götürüyorlar. Misafir mahalle, gidenin yerine yeni bir oyuncu buluyor. Ardından da çocuklar maça kaldığı yerden devam ediyor.
Pektemek Tosun'un sakatlığı Boynuzlu takımının planlarını değiştiriyor. Hoca onun yerine saha kenarında ısınan Kurbanlık Tosun'u çimlere sürüyor. Aslan ve takımı bu durumdan gayet memnun. Yeleli Spor sol kanattan bindiriyor. Kangal'dan ceza sahasına mükemmel bir orta. Aslan defansın arasında yükseliyor. Bir kafa! VE GOOOOOOLLLL!!! GOL, GOL, GOL… İlk yarıda kaptandan enfes bir gol… Ev sahibi takım 1-0 öne geçiyor. Tribünler ayakta, hep bir ağızdan aynı şarkı; "Biiiz dar sokaklarındaaa, diiinmeyen yağmurundaaa…" Yok, yok hayır ya, o değil. Şey söylüyorlar… Şeyi; "Gerçekleri, tarih yazar, tarihi deee Yelelii Siipooor. Gerçekleri…"
- Metiiin gol mü oldu oğlum?
- Evet anne, mükemmel bir goldü, görmen lazım, bizim Aslan attı yine. Ahaha... Zavallı kaleci İnek'in yapacak hiçbir şeyi yoktu.
Evet sevgili futbol severler, ilk yarı Yeleli'nin 1-0 üstünlüğü ile sona eriyor. Yeleli'nin oyuncuları tribünlere el sallayarak soyunma odasına giriyorlar. Boynuzlu'nun teknik direktörü El Matador, Boğa'nın boynuzlarından tutmuş onu içeri sürüklüyor. İnek hâlâ Kurbanlık Tosun'a, seni geçmesine nasıl izin verirsin, diye kızıyor. Ve… Durun, hastaneden son dakika haberi var; Pektemek Tosun dört ay sahalardan uzak kalacakmış, büyük talihsizlik, sezonu kapattı, oysa sahalara yeni dönmüştü. Buradan kendisine çok geçmiş olsun diyoruz.
- Bu tabaktakiler bitecek tamam mı?
- Anne sadece on beş dakikam var.
- Hızlı yemek zorundasın o zaman.
- Olduu.
- Bir şey istersen seslen bana, mutfaktayım.
- Pekii.
Çocuklar kaldırımın kenarında kedi gibi dizilmişler. Her biri elindeki pet şişeyi kafasına dikmiş, arada bir nefes aldıkça da heyecanla maçtaki pozisyonları tartışıyorlar. Yüzlerindeki boncuk boncuk terleri, kâh ellerinin tersiyle siliyor kâh yutuyorlar. Metin de bir yandan onları seyrediyor, bir yandan da büyük lokmalarla kekini yiyor.
- Anneee! Bitirdim, tabağı alabilirsin.
Evet sevgili futbol severler, karşılaşmanın ikinci yarısında yine sizlerle beraberiz. Boğa'dan isabetli bir pas, Düve topla buluşuyor, Düve, Düve karşısında Sibirya… Düve… Yerdeen sert bir şut ama kaleci Kova'dan dönüyor; bir kez daha şansını deniyor Boynuzlu, top Boğa'da, karambolden faydalanıyor, sağ köşeye… Top ağlardaa… Ve gol. Pek de mükemmel olmayan bir gol. Boğa'nın sevincine Buzağı ve Düve yetişiyor, bir süre çimlerde deli dana gibi dolanıyorlar. Kova yerlerde, Yeleli tribünlerinden küfür naraları, ben yıkılıyorum. İmparator öfkeli, diğer kulübede ise El Matador tebrikler yağdırıyor. Golün tekrarı şimdi ekranlarda, görüyorsunuz, utanmasa Yeleli'nin futbolcular topu kendi ayağıyla atacak kalelerine, olacak iş değil, Sibirya senin ne işin var sağ direğin yanında? Hey Allah'ım! Boğa gibi bir adamı resmen boş bırakmışlar. Ne diyordum? Karşılaşmanın 66. dakikasında skor berabere.
Hakem oyuncu değişikliğini işaret ediyor. Teknik direktör İmparator, akıl almaz bir müdahale yapıyor. Ne planladığını anlamlandıramıyorum. Dakika 74, 3 numara Sibirya Kurdu oyundan çıkıyor. Ve 11 numara Çita sahalarda. Yeleli'nin 5 kişilik takımında tek defans oyuncusu kaleci Kova kalıyor. Hoca forvet hattını üçledi; 1-0-1-3 gibi saçma diziliş var sahada. El Matador da çok şaşkın, rakibinin ne yaptığını kestiremiyor. Ama kendi oyununu bozacağını zannetmiyorum.
Yeleli, sol kanatta harekete geçiyor, Kangal hızlı, Kurbanlık Tosun'u gerisinde bıraktı, Boğa baskı yapıyor, mükemmel çalım, sağdaki açığı gördü, atak yön değiştiriyor, Koç ilerliyor, Düve'den sert müdahale. Hakem düdüğü… Faul! Aman aman… Koç Düve'nin üstüne yürüyor, saha karıştı, Kangal yetişiyor, kaptanlar araya giriyor. Ancak hakemin iki futbolcuya da sarı kart çıkarmasına engel olamıyorlar. Levent Çakır Yeleli'ye direk serbest vuruş veriyor. Şimdi Boynuzlu Spor futbolcuları Boğa'yı zapt etmeye çalışıyorlar. Evet, dakika 88, hakem noktayı belirledi, İnek barajını kuruyor. Herkes nefesini tutmuş durumda. İşaret gelecek, Aslan topun gerisinde, Aslan geliyor, vuruyoor, ve GOOOOL!!! Aslan geliyor, gol de geliyor. Bekle bizi… Dakika 89, bütün takım kulübeye doğru geliyor. Yedeğiyle, doktoruyla, hocasıyla herkes tek yürek oldu sevgili seyirciler, tribünlerde herkes ayakta. Aslan'ın frikik golü... Dakika 89, Aslan, topu ağlara gönderiyor ve yeleli 2-1 öne geçiyor. Boynuzlu karşısında defansı eksik oynayan Yeleli, skoru tekrar lehine çeviriyor. Aferin çocuklar. Aferin size.
Oyun kaldığı yerden devam ediyor, Yeleli, bırakın topu, Boynuzlu'nun nefes bile almasına izin vermiyor. Koç pasını verdi. Aslan… Aslan'dan bir çalım, Çitaaaa… Harika bir GOOOOL. Mükemmel bir GOOOL. Efsane bir GOOL. Effsane bir GOL Çitaa… Çitaa… Çitaa... 3-1 oldu. Goller yağmur gibi geliyor. Yağmur! Yağmur! Üç oldu, Çitaa. Yeleli üçledi. Bu golün güzelliğine bakın. Oyuna girdi ve golünü attı Çita. Büyük ustadan büyük gol… Tribünler yanıyor sevgili seyirciler, yanıyor; stat, stat dillendi sayın seyirciler;
"Laylalaylalaylalay. Laylalaylalaylalay lalaylalay. Laylalaylalaylalay. Laylalaylalaylalay lalaylalay. Laylalaylalaylalay. Laylalaylalaylalay lalaylalay. Laylaylalay. İnandık biz sizleereee... Yeleli yüzümüzü güüüldür buu seene. Şaampiyonluk şarkısıııı…"
Sevgili futbol severler, sesim... Sesim kısıldı. Maçta 90. dakikaya giriyoruz, dördüncü hakem 3 dakika kayıp zaman gösteriyor. Yeleli şampiyonluğa dakikalar sayıyor. Boynuzlu son bir şans arıy…
- Ahh! Kafam…
Balkona gökten meteor düşüyor. Yok ne meteoru? Siyah beyaz bir şey düşüyor. Kafanıza düşünce keşke onun yerine taş düşseydi dediğiniz, hani şu noktalı plastik toplar var ya, 7 buçuk TL'lik olan. Hah! İşte onların siyah beyazı. Gökten geliyor ve önce balkondaki çocuğun kafasına, sonra önündeki masaya, sonra da beton zemine düşüyor. Metin'in gözleri kendinden habersiz doluyor. İç çeke çeke, hıçkıra hıçkıra bırakıyor biriken yaşları. Kafasını avuçlarının içine alıp kendini ve acısını susturmaya çalışıyor. Aşağıdansa çocuklar bağırıyor: "Laa… La oğlum şu topu atsana."
Metin, elinin tersiyle siliyor yüzünü, önündeki masaya bakıyor. Kafasındaki acı bir anda kalbinde baş göstermeye başlıyor. İple yaptığı, kale ve orta saha çizgileri bozulmuş. Küçük kaktüs vazosu, yani namıdiğer Kova ortalıkta yok. Aslan yere düşmüş, Boğa masanın bir köşesinde yan yatmış, Çita balkonun öbür ucunda. İki takımda darmaduman olmuş, önündeki sahada ne pozisyon kalmış ne de futbol. Dolu gözlerle yerdeki hayvanlara bakıyor; milyon dolarlık futbolcuları resmen sersefil sürünüyor. Ortada Aslan'ın gollerinden de Boğa'nın hiddetinden de iz yok. Daha maçın son düdüğü çalmadan maç bitmiş, tribünler dağılmış; kim var kim yoksa hepsi buradan hükmen mağlup ayrılmış. Masaya baktıkça içindeki hıçkırıklar, çığlıklar, küfürler… Her şey boğazında birikiyor oğlanın. Aşağıdan gelen seslerse dur durak bilmeden artıyor; "Metiin topa yetişebiliyon mu? La kalkıp atsana şunu. Oğlum sussana o nasıl kalksın? Neye ki? Bilmiyon sus. Metiin anan evde mi? Metiin… Metiin…"
Sandalyeden yerdeki topa uzanmaya çalışıyor Metin. Ama yok, yetişemiyor. Ah bir ayağa kalkabilse topu alıp atacak onlara zaten de… Hatta yapabilse topla birlikte o da atlayacak, üstüne üstlük koşup bir de sarı kırmızı formasıyla golünü atacak ama… Ama işte; fakat, lakin, ancak gibi kelimeler tutuyor onu kollarından ve oturtuyorlar sandalyesine. Kayıtsız kalıyor Metin bağırışlara; kalkamıyor yerinden, ağzını açıp konuşamıyor da. Neyse ki annesi dışarıdaki sesleri fark edip balkona çıkıyor da çocukların muhatabı değişiyor; "Teyze seni Allah gönderdi. Şu topu at n'olur. Teyzeee! Hele haydi at şunu…"
Kadın hemen oğlunun yanına çöküyor. "Bir şey mi oldu," diyor çocuğa ama Metin cevap vermiyor. "Top kafana mı çarptı yoksa, acıyor mu?" Metin yine cevap vermiyor. Aşağıdan gelen seslerse bir türlü yakalarını bırakmıyor. Kadın gidip topu alıyor, ve aşağıdaki çocuklara doğru gönderiyor. Metin'in gözleri yere düşmekte olan topta kalıyor.
Metiin... Metin'e doğru çok iyi bir orta geliyor. Metin! Rövaşata! Ve GOOL. Harika bir GOOL. Muhteşem bir GOOL. Seyircilerin yapabileceği tek bir şey var. Artık herkesin yapabileceği tek bir şey var; o da alkışlamak. Alkışlar; Metin'e. Söylenecek hiçbir şey yok sevgili seyirciler. Metin var, gol var. Metiin… Metin koşuyoor. Tribünlere koşuyor.
Elif Ezgi BEKTAŞ
Kullandığım kelimeler: Aslan, Boğa, Koç, Kova
Not: Sanırım kelimeleri öykünün temeline oturtamadım, ama öyküyü yazarken çok eğlendiğim için de fazla değiştirmek istemedim. Vakit ayırdığınız için teşekkürler.