BOĞA, YENGEÇ, TERAZİ, AKREP, YAY, BALIK, KOÇ
Neden Hâlâ Köpekler Havlamıyor?
“Neden hâlâ köpekler havlamıyor?”
Olamadım, imam efendi. Ben iyi bir müezzin olamadım. Sağ elimi kulağıma getirdim olmadı, sesimi titrettim, yok. Yengeç Burhan bile okuyunca şevke gelen hayvancıklar ben okuyunca gık demiyorlar.
Cemaat toplandı. Sabah namazını kılalım.
Ve huvel aliyyul azim. zülcelali subhanallah.
Yengeç Burhan da gelmiş. Allah kabul etsin. Vakti zamanında millete çok çektirmiş. Paranın kokusunu almasın, allem eder kallem eder parayı kaptığı gibi yanlarmış. En son vukuatından sonra dönmüş ama lakabı kalmış. Ben tanımam eski hallerini, mahalleye geldiğimde çoktan dönmüştü. O vukuatı ne bilmem. Herkes kendi günahıyla. Kimsenin günahına şahitlik yapmaya gerek yok. Hem benim derdim bana yeter zaten. Olamadım ben.
Eve dönerken airpods kulaklığımı takıyorum. Mustafa Amca “Çok şükür,” diyor. “Şu kulaklık işlerini bıraktın, yakışıyor muydu hiç müezzin adama. Bizim torun da kablolarla dolaşıp duruyor.”
Playlisti başlatıyorum. Kalplere işleyen muhteşem ezan, Bu nasıl ezan böyle - Muhsin Kara EZAN -, Okudukları ezanlar milyonları mest ettiler… Eve gidene kadar dinliyorum. Çayı koyarken başlıyorum ALLAHU EKBEER. Zeytini dolaba koyarken HAYYA alel FELAH. Milyonların beğenmesine gerek yok. Olmak için tek ihtiyacım, iki hav.
İkindi namazından sonra cami çardağında oturuyorum. Köpek geçiyor, kapının önünden. Yanıma gelen kediye bisküvi parçası veriyorum, yemiyor. Yandan biri geliyor. Yan yan geliyor. Esselamu aleyküm hocam, diyor Yengeç Burhan. Aleykum selam, kardeşim. Bir şeyler anlatıyor. Dinleyemiyorum. Çay ister misin? / Aman hocam, estağfurullah. / Kaç şeker atayım?/ İki kâfi, hocam. Çayları içiyoruz. Yengeç, bir şeyler anlatıyor. Çay kaşığını sallıyorum. Bardağı elimde döndürüyorum. Öyle işte hocam, orman çok iyi gelmişti bana. Orman!? Ormanda ne yapıyordun, Yengeç? / Siz daha iyi bilirsiniz hocam. Kendimi dinliyordum. Af diliyordum Allah’tan. / Ormanda köpek var mıydı Yengeç? / Olmaz mı hocam, onlara yemek götürürd… / Haftasonu beraber gidelim mi ormana, ben imam efendiden izin alırım. / Siz nasıl isterseniz hocam.
Bu işi kafaya koymuştum. Belki sorun bende değildi. Belki şehirli köpekler anlamıyordu ezandan. İzni hallediyorum. Birkaç yiyecek alıyorum. Sabah namazından sonra Yengeç, Hocam benim arabayla gidebiliriz, diyor. Arabası da varmış. Yengeç, yan yan gidiyor. Şoför koltuğuna oturuyor, bismillah deyip yan koltuğa oturuyorum. Kaç beygir bu? / Yetmiş bir hocam, honda ekzel. İşimizi görüyor işte. / Allah hayırlı kullanmayı nasip etsin.
Elimdeki yemek poşetini arka koltuğa koymak için dönüyorum. Ok var koltukta, yanında bir yay. Ava mı gidiyoruz? Bu Yengeç garip adam. Sahi o son vukuatı neydi? Allaah, sen büyüksün yarabbi.
Gidiyoruz, gidiyoruz. Konuşuyor, hasbihal ediyoruz. Airpodsumu takıyorum. Playlist başa alıyor. Sonunda bir ormanın yanında duruyoruz. Geldik hocam. Yengeç omzuna yayı takıyor. Eline bir çanta alıyor. Yengeç garip adam. Soramıyorum. Yola bakıyorum sadece, etrafa bakıyorum. A, b, c planı oluşturuyorum. Yerdeki taşları gözüme kestiriyorum. Soramıyorum. Sahi o son vukuatı neydi?
Ateş yakıyoruz. Yaya bakıyorum. Ağaçlara bakarken gözüm çantaya takılıyor. Derken bir şey geçiyor. Yan yan değil. Yengeç’e bakıyorum. Gülüyor. Hepimizi Yaradan yarattı, diyor. Allaah yarabbi. Ee hocam niye gelmek istediniz ormana? / Şehirden bunaldık be Yengeç. / Hocam öğle olmuş. Müsaadenizle ezanı okuyayım. Oku be Yengeç, at havanı, demiyorum. Allah niyetini kabul etsin, diyorum.
Allahu ekbeer, AllaAaaaAa hu ek BER
Kıvrık kıvrık boynuzu olan koç muydu keçi mi! Bunlar ormanda mı yaşarmış?
AlllaaaAahu ekber, Allaaa hu EKBERR
Eşhedü en Lâa iLâaa he illâlLAhh
mmmöoOOo!
Aniden sağa çevrilen boynum tutuluyor. Neydi bu ses, öküz mü boğa mı?
Al-Allah niyetini kabul etsin Yengeç. Haydi vakit geçmeden kılalım. Başım hafif sağa dönük kılıyoruz. Allah kabul etsin. Ee Yengeç ne ayaksın, diyemiyorum. Çanta düşecek gibi, diyorum. İçinde kırılacak bişey yoktur inşallah? Terazi, diyor, anlatmıştım ya. Ne anlatmıştın Yengeç, ben seni dinlemiyordum, diyecek oluyorum. Susuyorum. Vaktidir, bismillah, diyor. Bismillah diyorum, a b c planlarımı gözden geçirmeye çalışıyorum. Şurası düz, diyor. Soluma geçiyor. Başımı çeviremiyorum.
Tak tuk seslerinden ne yaptığını anlamaya çalışıyorum. Okla yayı uzatır mısın, diyor. Hocam, ilk oku sen atmak ister misin? Alıyorum oku, yayı geriyorum. Başım hafif sağa eğik. Hedef alamıyorum. Neyi hedef alacağımı da bilmiyorum. Oku havaya kaldırıyorum. Hocam n’apıyorsunuz? Toprağa atın. İki papatyanın arasını hedef almaya çalışıyorum. Okum uzaktaki bir kütüğe çarpıyor, düşüyor. Anlamsız bakıyorum, başım hafif sağa eğik. Yengeç, okla yayı alıyor. İki papatyanın arasından geçiriyor. Toprağa saplanıyor. Anlamsız bakıyorum, başım hafif sağa eğik. Soruyorum. Yengeç, biz n’apıyoruz, sahi senin o son vukuatın neydi?
Anlamsız bakıyor, başı hafif öne eğik. Saplanmış oku alıyor, ucunu kırıyor. Terazinin kefesine bırakıyor. Yeni bir ok çekiyor. Atıyor, alıyor, kırıyor, bırakıyor. Tekrar. Çekiyor, atıyor, alıyor, kırıyor, bırakıyor. Anlamıyorum yine de: çekiyorum, atıyorum, alıyorum, kırıyorum, bırakıyorum. Tekrar. Çekiyorum, atıyorum, alıyorum, kırıyorum, bırakıyorum. Oklar bitene, yay gevşeyene kadar tekrarlar birbirini kovalıyor. Bir ilham bekliyorum, gelmiyor. Anlamıyorum. Bu Yengeç, garip adam.
Yengeç terazinin yanına gidiyor. Mırıldanıyor. Yanıma geliyor: Buyrun hocam, sıra sizde. / Tövbe bismillah. Diyanetin müezziniyim ben, n’apıyoruz Burhan. Başımı mı yakacaksın benim. Ayin mi düzenliyoruz burada?
Gülüyor, Yengeç. Yok hocam, ne ayini? O son vukuattan sonra bin pişman eve gitmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Televizyon açıktı. Saat dört civarı. Bi hoca çıkmış Şov Tiviye. Dedi, gidin ormana, alın bir ok, bir yay, bir terazi. Her pişmanlığınıza bir ok atın, alın, kırın, terazinin kefesine bırakın. Ama havaya atmayın. Av mevsiminde değiliz, ceza yersiniz. Sonra gidin ok uçlarının yanına. Bırak beni, deyin. Sonra alın okun uçlarını, ateşte yakın. Bakın terazinin kefeleri nasıl eski haline geliyor. Siz de inşallah, eski pirüpak halinize geleceksiniz. Hocam bunu size de anlatmıştım ya?
Gülüyorum. Alıyorum oklarımın uçlarını, ateşe atıyorum. Gülüyorum. Yengeç işte, diyorum. Yan yan gelmiş, kendini affetmiş. Sahi neydi o son vukuat?
Yengeç anlatıyor. Burnum paranın kokusunu iyi alırdı, hocam. Bir gün mahallede dolaşıyorum. Baktım, ATM’nin önünde bir amca. Hemen yanaştım. Selamunaleyküm, aleykümselam. Nasılsın amca? Allah razı olsun evladım. Nereye amca? Torunuma gidiyorum, evladım. Torununu seviyor musun amca? Neden sordun yeğenim? Amca bak elimde oyuncak bir yengeç, sen en iyisi bunu torununa al. Amca, yengeci görünce şıp diye tanıdı beni hocam. Karşı gelemeyeceğini anladı. İki kuruşluk oyuncağı aldı çaresiz, parayı verdi. Para tam cebime girecekti, ezan okunmaya başladı. Hoca Allahu ekber diyor, köpekler havlıyor. O anda içime bir şey oldu hocam. Ulan Yengeç, dedim. Cibiliyetsiz herif. Köpek gibi koklanıp durmayı biliyosun da hani meleklerin. Yürüdükçe pişman oldum hocam. Köpekler havlıyor, ben eziliyorum. Ezile büzüle eve gittim hocam. Sonra, sonrasını biliyorsunuz. Ha amcayı bulamadım, para bende kaldı. Ama onu hayra kullandım; okumu, yayımı, terazimi aldım. Hocam, günah olmuş mudur?
Olmamıştır Yengeç, olmamıştır. İkindi vakti olmuştur. Bir ezan okuyayım da kılalım.
Allahu ekbeer, AllaAaaaAa hu ek BER / AlllaaaAahu ekber, Allaaa hu EKBERR
Keçi yanaştı yanıma, koçun boynuzu kıvrılıyor.
Eşhedü en Lâa iLâaa he illâlLAhh / Eşhedü en Lâa iLâaa he illâlLAhh
mö’ler duyulmaya başlandı. Akrepler ağaçlara tırmanıyor.
HayyaA alessSelaa, HayyaA alessSelaa / Hayya ell FeLAHH, HayyA eeel felAAhh
Balık gördüm, havada uçuyor.
Allahu ekbeer, AllaAaaaAa hu ek BER / AlllaaaAahu ekber, Allaaa hu EKBERR
Karıncalar yuvalarından çıkıyor.
Lâaa iLahe illAllaaaAAhh
Bir tek köpekler. Onlar havlamadı. Neden hâlâ köpekler havlamıyor?