Kanun Hayvanı

Ayşenur Önler

Kanun Hayvanı

Aslan, Kova, Balık, Yay

Not: dünyanın en kötü öyküsünü okumak için hazır mısınız?

Ben Ahmet. Size hayatımda yaşadığım en kükremeli olayı anlatacağım. Başından sonuna kadar beni dikkatlice dinleyin. Stajımın ilk günüydü. Paltomun içindeki gömleğimi yakama kadar iliklemiş ve elimdeki deri çantayı bir ileri bir geri sallayarak yaylana yaylana büroya doğru gidiyordum. Sokak kalabalıktı. Mesaiye yetişmeye çalışan insanlar hızlı hızlı yürüyordu. Ankara’nın ayazı, ısıtıcı sabah güneşiyle buluşmuştu, tıpkı yin ve yang gibi. Kaldırımın güneşli tarafından yürümeye çalışarak adımlarımı hızlandırdım.

Bir an cebimi yokladım. Evden çıkmadan önce telaşla cep boy kanunu paltomun cebine atmıştım. Lazım olacağını düşünmüyordum ama yanımda olması bana güven veriyordu. Sanki ben elimi ona sürdükçe ısınıyordu. Her sene maddeleri ezberletmeye çalışan hatta ve hatta el yazısıyla yazdıran birkaç hocam yüzünden kanunla aramda garip bir bağ oluşmuştu. Üç sokak yürüdükten sonra sağa döndüm ve bakkalın yanındaki binanın önünde durdum. Büronun bulunduğu apartmana gelmem çok sürmemişti. Saatime baktım, gecikmemiştim. Apartmanın açık kapısından girmemle arkamdan birinin seslenmesi bir oldu.

“Hoop! Delikanlı, bak buraya.” Tanımadığım birisiydi. Geriye döndüm. “Hoşgeldin, kime bakmıştın sen?”

“Staj için geldim. İzinsiz girmek yasak mı buraya?” Ters ters adama baktım.

“Haa sen ondan geldin buraya. İsmin ne senin?”

“Ahmet. Ahmet Demir.”

“Ahmet oğlum, benim adım da Fehmi. Fehmi Abi de bana. Buranın kapıcısıyım. Senin geldiğin büro haricinde birkaç tane aile yaşıyor bu apartmanda. Gelen gideni ondan sorarım. Alınma üzerine.”

“Memnun oldum. Ben gecikmeden yukarı çıkayım. Kolay gelsin size.”

Deli Dumrul abinin konuşmasındaki tuhaflığa anlam verememiştim. Stajyer olduğumu duyduğunda ağzı garip bi hal almıştı. Gülmüş müydü, alaya mı almıştı belli değildi. Zamanla tanırdım onu da, yaklaşık bir sene daha burada olacaktım. Daha ne adamlarla karşılaşacaksın Ahmet, alış bunlara.

Kapıyı çaldım, Osman Abi açtı. Derin bir nefes aldım, içeri girdim. Kapının yanında katip masası vardı. Katip Osman Abi zamanında mercan ticareti yaptığını söylemişti. Çok paralar kazanmış bu işten, tanıştığımız ilk gün anlatmıştı. Ama sonra batmış, ‘Parayı pek elinde tutabilen bi adam değilim’ demişti. Senelerdir yaptığı katiplik işine geri dönmüş. Masasının yanında büyükçe bir akvaryum vardı. Geldiğim ilk gün dikkatimi epeyce çekmişti. Hatta bir ara Murat Bey odasına gittiğinde gidip içindeki balıklara bakmıştım. Balıklardan biri bana gözlerini dikerek bakmıştı. Ben de ona gözlerimi diktim. Tam bir şeyler söylemeye başlamıştı ki Murat Bey geldi. Balık hızlıca akvaryumun öteki köşesine yüzmüştü.

Bana tahsis edilen masaya çantamı bıraktım. Bilgisayarımı çıkardım ve çalışmaya başladım.

Stajımın ilk günü bana göre süper, Murat Bey’e göre acemice geçmişti. Sürekli soru sorduğum için kızdığını hissetmiştim. Çıkmadan önce yanıma uğra dediği için odasının kapısını tıkladım, içeri girdim.

“Ahmet, çıkmadan seninle konuşmak istediğim bir şey var. Otursana şöyle.” Siyah chester mobilyalardan birine oturdum.

“Avukatlıktaki davranış etiklerini bilirsin, sana detaylıca anlatmama gerek yok. Ancak belirtmek istediğim bir husus var, o da şudur: Seninle aynı düzeyde olmayan insanlarla konuşmana dikkat et. Her zaman bir sözünü eksik söyle. Buraya gelen her adam dahil sokakta tanıştığın insanlar için de geçerli bu.”

“Murat Bey, dikkat ettiğimi düşünüyorum ama tecrübe de gerekiyor bu durum için.”

“Bak, kastettiğim şey, merhametinin ve samimiyetinin kullanılmasına izin vermemen gerektiğidir. Mesela ben temizlik şirketinden gelen adamla aramdaki samimiyet bağını düzgün kuramazsam, önce bana, senli benli konuşacak. Sonra işini doğru düzgün yapmayacak. Sonra bir gün elektrik faturasını bana getirecek ödeyemediğini iddia edip. Ben sağlık dışında hiçbir yardım yapmam böyle kişilere. Herkes ayağına göre uzatacak yorganını.”

“Anladım Murat Bey, teşekkür ederim ikazınız için.” Çok sinirlenmiştim. Bu yaşta bu kadar ünlü bir büronun sahibi bir adam, böylesine bir enaniyeti nasıl gösterebiliyordu! İlk günden bir gerginlik çıkmasın istediğim için sustum. Aynı zamanda, söyledikleri bir kulağımdan girdi, diğerinden çıktı.

Ertesi gün büroya gitmeden önce tuhaf bir şey yaşadım. Paltomu giymiş tam çıkacakken cebimdeki kanunu vestiyere bıraktım. Sonra bir hırıltı duydum. Dönüp vestiyere baktım. Ses kesildi. Sonra kapıya döndüm. Hırıltı. Vestiyere döndüm. Ses kesildi. Kapıya döndüm. Hrr sesi.

Dolapların içine baktım tek tek. Kedi mi girmişti acaba? Bu hırıltı da neyin nesiydi? Dolaplar boştu, eşyalarım dışında hiçbir şey yoktu. En alttaki dolaba tekrar bakayım derken eğildim ve o an farkına vardım. Bu ses kanundan geliyordu. Arka üstü geriye doğru düştüm. Bir kitaptan, hele de cep kitabından böyle bir ses gelmesi mümkün müydü?

Doğrulup dizlerimin üzerine oturdum. Öne doğru eğilip kanunu incelemeye başladım. Ağzı yoktu. Ama bu ses nereden çıkıyordu? Bana bir şey anlatmaya mı çalışıyordu? Saatime baktım, geç kalmak istemiyordum o yüzden kapıya yöneldim. Tam çıkacakken tekrar bir ses.

“Hrrr!” Geriye dönüp korka korka kanunu elime aldım. Yavaşça paltomun cebine koydum. Kendisini cebimden çıkarıp vestiyere koymuş olmama tepki göstermişti sanırım.

Büroya ulaştığımda apartmanı Fehmi Abi siliyordu. Girişin yanında büyükçe kırmızı bir kova vardı. Kovaya değmeden geçeyim derken ayağım çarptı. Gürültüden dolayı irkilen Fehmi Abi hızlıca arkasını döndü, selam verdim. Kova sarsıldığı için kenarlarına su taşırmıştı. Abiden özür dilesem mi, diye düşündüm. Murat Bey ile yaptığımız konuşma aklıma geldi. Tecrübe edinmenin tam sırası dedim.

“Günaydın Abi, kusura bakma, sana da iş çıktı her yere su döküldü.”

“Sıkıntı yok, hallederim.” dedi adam ama keyfi kaçmıştı.

“Yok abi dur ben yapacağım. Bana paspası ver, kovanın etrafındaki döktüğüm suları sileceğim.” derken adamın gözlerindeki pırıltı odayı aydınlatmıştı.

Ertesi gün, selam verip yine yardımcı olmak istedim. Önceleri çekiniyordu ama şimdi girer girmez iş buyurmaya başlamıştı. Evet, Murat Bey haklıydı. Adama fazla yüz vermiştim. Çünkü son defasında, stajyerlik ücreti alıp almadığımı sormuştu. İyi bir avukatın yanında olduğum için aldığımı söyledim ben de. Ağzının kenarındaki o garip kıvrım geri gelmişti.

Günler geçtikçe bu durum bende rahatsız edici bir etki uyandırmaya başladı. Her sabah Fehmi Abiyi görmemecesine apartmana giriyor ancak bir şekilde mutlaka karşılaşıyorduk. Ben konuşmasam da mutlaka bana soracak bir şeyi oluyordu. Ben paltomun içinde yumruğumu sıktıkça, cebimdeki kanunun daha da ısındığını hissediyordum. Bir gün bu olaya son vermeye kararlı bir şekilde büronun apartmanı önünde duruyordum. Fehmi Abi iç kapıda duruyordu. Beni görünce yavaş yavaş yanıma yürüdü. Bir şey ister gibi, bir şey soracakmış gibi bakıyordu. Cebimden kanunu çıkardım. Kulağına bir şeyler fısıldadım. O ne yapması gerektiğini biliyordu.

Apartmanın kapısından girip içeri doğru ilerledim. Fehmi abi, doğalgaz faturasını ödeyemediğini anlatmaya başlar başlamaz kanunu çıkardım. Kanun bir aslana dönüştü. Fehmi Abiyi havaya kaldırdı, ters çevirdi. Fehmi Abinin cebinden başka Fehmi Abiler düştü. Hepsinin ağzında aynı garip kıvrım vardı.