Portakal Kokusu

Gözde Yılmaz

Portakal, Otel, Böcek

*Zorluk kullanmadım.

PORTAKAL KOKUSU

Yaşlı adam otelin dar merdivenlerinden ağır adımlarla çıkıyordu. Odasının bulunduğu koridora vardığında tirşe renginde yumuşak bir halının boydan boya serili olduğunu gördü. Hoşuna gitmişti. Hem rengini hem de yürüdükçe sızlayan topuklarına iyi gelen yumuşaklığını sevmişti. Bu renk karısının en sevdiği renkti. Bundan dolayı seviyordu hakikatte. Ah Gönül… Yine aklımdasın. Ne zaman çıktın ki…

Sevmişti dedim ya burayı. İlk halılarını sevmişti. Yürüdükçe gıcırdayan ahşap basamaklarını sevmişti. Duvarlarında asılı, eski zaman tablolarını sevmişti. Gönül de severdi tablo. Evlerinde birçok yerde asılı dururdu. Hatta bir ara özenip resim yapmak istemişti. Evin bir odasını bunun için ayırmaya kalkmıştı. Bereket versin yeteneği olmadığını hemen anlamıştı da fazla uzun sürmemişti bu sevdası. Kötü resimlerine sırf üzülmesin diye güzel demek baskı altında hissettirirdi adama. Otelin içerideki ısısı da yerindeydi. Ne terletiyordu ne de üşütüyordu. Bu da artık sevmek için iyi bir nedendi. Çünkü yaşlılık başa vurmuştu artık.

Çok sevdi dedik. Aslında kendinden çok şey bulmuştu. Onun gibi geçmişte kalmış bir adam için birçok anıyı hatırlatması sevmek için yeterliydi. Anlaşılan verdiği paraya değecekti burası.

Uzun zamandır kendini bir yere ait hissedemiyordu. Sığamıyordu bir türlü. Akrabalarının yanına gitmek istememişti. Kimseyi huzursuz etmeye gerek yoktu. Belki bir evladı olsa… Gönül çok istemişti. Ne var ki bir türlü nasip olmamıştı. O da evlat hasretini başka türlü gidermeyi seçmişti. Tüm birikimini Daruleytama vakfetmişti kadıncağız. Sık sık giderdi. Portakal çiçeklerim diye sevdiği çocuklarını görmeden duramazdı. Gönül'ün çocukluğu Akdeniz'de bir köyde geçmişti. Dedeleri büyük arazilere sahiptiler. Çocukken çok portakal topladığından bahsederdi. Çok da severdi portakalı. Kokusu bile aynı portakal gibiydi karısının. Sanki şimdi bile alıyordu kokusunu. Derin bir nefes çekti içine.

Odasının kapısını açtı. Önce inceden bir gıcırtı sesi çalındı kulaklarına. Yavaş adımlarla içeriye girdi. Gözleriyle şöyle bir bakındı. Hemen pencerenin önünde duran küçük ahşap bir masanın üzerindeki küçük bir tabağa doldurulmuş portakalları gördü. İnanamadı yaşlı adam. Gelirken portakalları düşünüyordum, herhalde hayal görüyorum dedi kendi kendine. Geldiği gibi geri çıkıp bulduğu bir görevliye kasedeki portakallardan bahsetti. Otelin her misafirine arka tarafta yetişen portakal ağaçlarından taze taze portakal ikram ettiklerini öğrendi. İçini garip bir mutluluk sarmıştı. Nasıl da yolu düşmüştü bu otele?

Tekrar odasına çıkıp biraz dinlenmek istedi. Tek kişilik bir yatak, küçük bir dolap vardı. Dolap ile yatak arasında hoş bir kilim seriliydi. Pencere kenarına konmuş ahşap bir masa ve sandalye dışında da bir şey yoktu. Tertemizdi. Çok hoş bir koku vardı odada. Üzerindeki ceketi çıkarıp yatağın üzerine koydu. Masaya doğru yöneldi. Pencereyi açtı. Yaşlı adamın manzarası tam anlamıyla şahaneydi. Otelin arka tarafına bakıyor, sıra sıra dizili portakal ağaçlarını görebiliyordu. Küçük olan ağaçların üzerinde hala çiçekleri duruyordu. Yine o kokuyu hissetti. Biliyordu işte Gönül. Burada olduğunu hissetmişti. İçi heyecanla doldu. Sanki genç bir adamdı da sevgilisi ile ilk buluşmasına gidecekmiş gibi bir heyecandı bu. Sandalyeyi çekip oturdu. Masanın ortasındaki kaseyi biraz kendine doğru çekti. Yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Portakallara baktıkça hüzünleniyor, kokularını hissettikçe adeta mest oluyordu.

Açık pencereden kanatlı bir böcek giriverdi içeri. Portakalların üstüne kondu. Durmadan geziniyordu. Portakallarına konup da düşüncelerini bölmesine sinirlendi adam. Düşüncelerini bölüvermişti. Masanın üzerine konmasını bekleyip eliyle bir tane yapıştıracaktı. Sonra vazgeçti bundan. Durmadan masanın üzerinde bir o yana bir bu yana gezinmesi hoşuna gitmeye başladı bu seferde. Onunla konuşmayı denedi. Belki Gönül'ün yanına uğramıştır. Ancak böcek arkadaşlığına ihanet edip uçup gitti. Bir kez daha terk edildiğini hissetti adam. Neyse ki Gönül kadar tesir etmemişti. Keyfi kaçmıştı. Ayağa kalkıp camı kapattı. Geri gelmek isterse eğer almayacaktı bir daha içeri. Yatağına uzanıp yarınki kabristan ziyaretini düşündü. Gönül geldiğini hissetmiş. Daha fazla bekletmemeliydi. Onun en sevdiği takımını getirmişti. Yarın yanına gitmeden giyecekti yaşlı adam. Biliyordu, toprağın altında da olsa görecekti kendisini. Titiz kadındı vesselam.