Merhabalar. Ben Ahmet. Portakalım. Evet bildiğiniz portakal. Bana bu ismi bir insan ben portakalken koymadı. Portakallar insanlarla isim koyacakları kadar beraber kalamıyor. İnsanlar o kadar bağlanmıyorlar . Onları anlayabiliyorum çünkü ben de insandım. Şimdi böyle demem sizin için bir şey ifade etmiyor olabilir. Bir de önce böcek sonra portakal oldum desem ne düşünürsünüz? Neler yaşadığımı anlatmaya çalışayım.
Ben Ahmet. Benim bir otelim var. Orada yaşıyorum. Ailem yok. O zamanlar ülkede bir patlama meydana gelmişti. Bu patlamadan dolayı etrafa radyasyon yayılıyordu. İnsanlar hastalanıyordu, ağaçlarda radyoaktif meyveler yetişiyordu, hayvanların şekilleri bozuluyordu ve daha birçok kötü şey gerçekleşiyordu. Böyle olunca insanlar ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Çok az insan kaldı. Bulunduğum şehir patlamanın olduğu yere ülke sınırları içinde en uzak yer olduğu için o çok az insanın kaldığı şehirlerden biriydi. O çok az insanın da çok çok azı otele geliyordu. Bu yüzden maddi durumum gittikçe kötüleşiyordu. Psikolojik durumumu zaten hak getire… Başlarda oteli satmaya çalıştım. Ama alıcısı çıkmadı maalesef. Başka yerde yeni hayat kuracak kadar param yoktu. Aile, yakın dost, arkadaşım hiç olmadı. Bu yüzden gidemedim hiçbir yere. Otelimde kaldım.
Bir gün otele biri geldi. Ayda yılda bir gelirdi birileri. Elinde bir çuval vardı. Resepsiyonun önünde durdu. Boş oda olup olmadığını sordu, bir odaya ihtiyacı olduğunu söyledi. Ben de hemen tek kişilik bir odanın anahtarını verdim. Çuvalın içinde ne olduğunu merak etmiştim. Sonra çuvalınızda ne var güvenlik için öğrenmem gerekiyor da, diye sordum. İçinde portakal olduğunu söyledi. Size de vereyim birkaç tane deyip çuvaldan üç dört tane çıkardı. Resepsiyon masasının üzerine bıraktı. Ben de teşekkür edip masanın aşağı kısmına koydum. Hayırlı günler deyip yukarı çıktı.
O çıktıktan sonra ben de akşam yemeği için hazırlık yapmaya başladım. Otelde çok bir şey kalmamıştı. Kendime ne yapabiliyorsam ona da onu yaptım. Akşam sularında aşağıya indi. Ben bir şeyler yemek istiyorum yakınlarda yemek yiyebileceğim temiz, güvenilir bir yer var mı, diye sordu. Ben de yemek hazırladığımı beraber yiyebileceğimizi söyledim. Sevindi. Sonra zemin kattaki holde bulunan masaya geçtik. Bir yandan yemeğimizi yerken bir yandan da sohbet etmeye başladık. Onun adı da Ahmet’miş. Başka bir şehirde kalıyormuş yakın zamanda ama orayı da boşaltmışlar. O da başka bir ülkede bulunan arkadaşının yanına gidecekmiş. Otostopla gitmeye çalışıyormuş. Bu şehre geldiğinde dinlenmek istemiş. Bu yüzden otele gelmiş. Portakallar da bahçesinden topladığı son portakallarmış. Üzgün görünüyordu bunları anlatırken. Böyle sohbet muhabbet derken saat ilerledi. Odasına çıkıp uyumak istediğini, sabah erkenden yola çıkacağını söyledi. Ondan sonra da gitti. Ben de sofrayı toparladım. Bulaşıkları yıkadım. Sonra otelin kapısını kilitleyip odama geçtim.
Yatağıma girdim. Bir sağa bir sola döndüm ama uyuyamadım. Sonra yatağımda doğruldum. Sırtımı yatağımın başlığına yasladım. Biraz telefonuma baktım. Sıkıldım. Kitap okuyayım dedim. Ondan da sıkıldım. Sonra kalkıp biraz yürüyeyim dedim. Resepsiyon tarafına doğru gittim. Portakal kokusu aldım. Sonra resepsiyondaki portakallar aklıma geldi. Bir tane alıp soydum. Yedim. Sonra bir tane daha soydum. Ondan bir dilimi yedim ki öksürmeye başladım. İçimde bir şeyler kopuyordu sanki. Çok acı çektim. Sonra bayılmışım. Ne kadar öyle kaldığımı bilmiyorum, uyandım. Ama gözlerimi açmadım. Neler olduğunu düşündüm. Gözlerimi açtım ki antenler gördüm. Hemen kapattım. Korkmuştum. Kalbim hızlanmaya başladı. Ellerimi hissetmiyordum. Sanki yoklardı. Dört tane ayak hissediyordum. Nasıl olur diye düşündüm. Herhalde rüya görüyordum. Gözlerimi yavaş yavaş bir daha açtım. Kendime bakmaya çalıştım. Sonra parlak, cilalı resepsiyon tahtasında yansımamı gördüm. Böceğe dönüşmüştüm.
Oradan kaçtım hemen. Böcekten kaçar gibi ama böcek bendim. Karanlık bir yere girdim. Uyandığım yere doğru baktım. Oradaydım. Yani ben oradaydım. İnsan olan ben oradaydım. Yerde baygın halde duruyordum. Kafayı yediğimi düşündüm. Evet dedim kesin rüya görüyorum. Kendimi ısırırsam uyanacağım. Sonra koşarak insan olan benin yanına gittim. Kolunun bir yerinden ısırdım. Uyanmadım. Birkaç sefer daha ısırdım ama yine uyanmadım. Sonra otelde kalan Ahmet geldi. Ben gizlendim. İnsan olan beni yerde görünce hemen koştu. Uyandırmaya çalıştı. Birkaç tokat attı. Bir daha uyanmayacağımı düşündüm. Bundan sonra böcek olarak hayatıma devam edeceğim diye geçirdim içimden. Umudumu kesip onların yanından ayrılırken sesimi duydum. Öksürerek uyanmıştım. Artık emindim. Aklımı kaçırmıştım. Bir böcek olarak mı aklımı kaçırdım yoksa insan olarak aklımı kaçırıp kendimi böcek olarak mı görüyorum bilemiyordum. Yine karanlık bir yere geçtim. Kendimi izledim. İnsan olan kendimi. Kalktım. Çok yorgun gibiydim. Müşteri Ahmet bir bardak su verdi. Oturttu bir yere. İyi misin diye sordu. Ben de iyiyim dedim. Sonra anahtarı ve gecelik ücreti verdi. Kalabilirim dedi ama iyi olduğumu söyledim, gitti. Hayır iyi değilim. Böcek oldun veya oldum görmüyor musun diye bağırmak istedim yapamadım. Durdum. Sakinleşmeye çalıştım. Düşünmeye çalıştım. Ne olmuştu dün akşam?
Sıkılmıştım. Uyuyamıyordum. Yürümeye çıktım. Buraya geldim. Sonra portakal yedim. Evet portakal yedikten sonra bayılmıştım. Bir portakaldan mı bu hâle geldim diye düşündüm. Başka bir şey aklıma gelmedi. Bu zamana kadar böyle bir şey duymamıştım ama zaten nasıl duyabilirdim ki. Sonuçta insan olan ben bir böceğin içinde de olduğunu bilmiyordu. Ne yapacağımı düşündüm. Böyle hayatıma nasıl devam edecektim bilmiyordum. Sonra acaba portakalı tekrar yersem kendime yani insan olan bene dönebilir miyim diye sordum kendi kendime. Biraz zaman geçti. Yapacak başka bir şeyimin olmadığını, tek umudumun o portakal olduğunu düşündüm.
Saklandığım yerden portakalın olduğu yere baktım. Hâlâ resepsiyonun üzerindeydi. Ben yoktum orada. Odama gitmiş olmalıydım. Sonra yavaş yavaş oraya doğru gittim. İnsan olan benin odadan çıktığını gördüm. Bana doğru geliyordu. Hızlandım. O portakaldan bir ısırık almalıydım. Önce sandalyeye tırmandım. Oradan sandalyenin resepsiyon masasına temas eden yerinden masaya geçtim ki insan olan Ahmet geldi. Göz göze geldik. Yani ben onun gözlerine denk geldim ama onun gözleri komple beni gördü sanırım. Masada duran kâğıtlarla beni aslında kendisini de kovmaya çalıştı. Ben de masanın köşesinden masanın altına doğru geçtim. Biraz baktı. Ama göremedi. Sonra masanın üzerindeki portakalları aldı. Mutfağa götürdü. Ahh, dedim şimdi ne yapacağım diye düşündüm. Çok üzüldüm. Biraz daha masanın üzerinde durdum sonra çaresiz yere inmeye başladım. Bir şekilde o portakallara ulaşmam gerekiyordu. Mutfağa doğru giderken dün bayılmama neden olan portakal diliminin yerde olduğunu gördüm. Hemen gittim yanına. Bekledim, kendimi hazırladım. Ne olacağını bilmiyordum. Hiçbir şey olmayabilirdi. Başka bir şeye dönüşebilirdim. Belki de tekrar kendi bedenime dönerdim. Artık hazırdım. Ağzımı götürdüm ve bir ısırık aldım. Yine öksürmeye başladım. Böcekler de öksürebiliyormuş onu fark ettim. Sonra karnıma ağrılar girdi ve yine bayılmışım.
Uyandım. İlk başta gözlerimi açmak istemedim. Hiçbir uzvumu hissetmiyordum. Sanki saçlarımdan bir yere asılmış gibiydim. Çok korktum. Dua ettim insan olayım diye. Sonra gözlerimi yavaşça açtım. Havada duruyordum. Açık havadaydım. Etrafıma bakmaya çalıştım. Hemen yanımda portakal ağacının yapraklarını gördüm. Nasıl yani diye düşündüm. Portakal mı oldum şimdi ben diye sordum. Haykırarak gülmek istedim gülemedim. Hüngür hüngür ağlamak istedim ağlayamadım. Hiçbir şey yapamıyordum. Nerede olduğumu anlamaya çalıştım sonra. Otelin bahçesindeki portakal ağacındaydım. Ne yapacaktım, neyi düşünecektim bilmiyordum. Kendi içimde çırpınıp durdum. Sonra tüm ümitlerimi kaybettim. Ölene kadar buradaydım. Ama kim ölene kadar? Portakal olan ben mi, böcek olan ben mi insan olan ben mi? Böcek ve insan olan Ahmet yaşıyor muydu onu da bilmiyordum. Kimin ölümünü bekleyecektim?
Artık aklımın varlığını düşünmüyorum. Olsa ne olmasa ne? Hiçbir şey yapamıyorum. Bir ay geçti portakal olalı. Belki birkaç ay. Zaman kavramım kalmadı. Kurumaya başladım. Sanırım ölüyorum. Çok vaktim kalmadı gibi hissediyorum. Şimdi sapımdan sesler geliyor. Ağaçtan kopmak üzereyim…
Ahmet Can