TURUNCU GÖZLÜKLER
“Geçmişin kaybı isste buğada. Heğ damlası hayat dolu. Hep biğlikte Tuğuncu gelecekleğe. Poğtakal Bank. Ağadığınız lezzet... Üstelik hepimiz için. Poğ...poğ... PoğtBank”
Kesttik. Tamamdır. Dağılabiliriz.
“Tamaamdıığ, dağılabiliiğiz”miş. Güya fağkındalık oluştuğacaklağmış. Eksikliklerimizi ekmek arası yapıp yediler. Yokluğumu satarak para kazanacağım aklıma gelmezdi. Oysa kendi kendime konuşurken ne de tam görünüyorum.
Hacer çıkıyor musun? Yeni iş olursa ararım.
Görüşürüz demeye alışkın elim havada, sol ayağımla kapıyı ittirerek kaybolmaya adım atıyorum. Aslında nereye gideceğimi biliyorum. Bilmek istemiyorum. Bilmeden bir yola çıktığımda beş yaşındaydım. Rukiye, Büşra ve Aynur bize gelmişlerdi. Her konuştuğumda gülüyor, durmadan adımı soruyorlardı. Onlar güldükçe ben küçülüyordum. Derin bir nefes alıyordum, tüm umudumla ağzımı açıyordum. HACEğğ. Olmadı. Olmuyordu. Haceer ne yiyosun? kğakeğ. Hacer ne giyiyorsun? çoğap. Küçücük hacerdim ben. Küçücük çocuklar çok acımasızdı. Acıma dayanamadım. Bahçe kapısından fırladım. Ayaklarım, popoma öpücük kondurduğunda avazım çıktığı kadar bağırıyorum HACER ha ceRR. Avazım içimde parçalanıyor, dışarıda ha ceĞĞ diye yankılanıyordu.
Şimdi nereye gideceğimi biliyorum. Ayaklarım popoma öpücük kondurmuyor. Yankımın karşılığını almaya gidiyorum.
Kardeş, kolunuzda böcek var.
Görüşürüz demeye alışkın elim, böceğin yanında; onu yanımdaki kadının çantasındaki portakal desenine gönderiyor.
***
* İyi günler, boş oturak kalmamış, yanınıza oturabilir miyim?
* Tabii… Siz de benim gibi parkların iyileştirici etkisi olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa?
* … ımm çocukların şakımalarını severim, evet.
* Peçete ister misiniz?
* ?
* Kusura bakmayın, gözünüz için sormuştum. Sol gözünüz alerji olmuş gibi duruyor.
* Aah, haklısınız. Bir haftadır bununla uğraşıyorum. Hatta doktordan geliyorum. Vitamin eksikliğinden kaynaklanıyormuş. Doğal c vitaminine ihtiyacım varmış. Ama kim kaybetmiş de ben bulayım. Portakal, mandalina dediğin altın mübarek. Hepsi karaborsa oldu. Bende o kadar para ne gezer, üç kuruş için debeleniyorum. Annem adımı Hacer koymuş, koşturup duruyorum. Ama koşmaya halim kalmadı. Suyu bulurum inşallah.
* Aa adınız Hacer mi? Ben de Hacer’im.
* Öyle mi, memnun oldum. Aramıza biri gelip dilek tutsa bari.
* Hacer Hanım… kusura bakmayın kendi adımla hitap etmek hep komik gelir, bana. Ihhm şey diyecektim, ayhh unuttum. Tamam tamam, Hacer hanım, geçen gün PortBank’a gitmiştim. Hediye olarak özel c vitaminli bez verdiler. Ben pek inanmasam da üstündeki portakal desenleri çok güzel olduğundan çantamın kenarına asmıştım. Belki gözünüze iyi gelir.
* Çok teşekkürler. Ama şey, e bu pek temiz değil gibi. Ayy böcek var üzerinde. püfff. Neyse iyisi mi siz bunu tekrar çantanıza asın. Neredeydi bu banka?
* Arka caddede, beraber gidelim mi?
***
* Kusura bakmayın, ben Murdar Oteli arıyorum ama?
* Bak hanfendi, şu yolu takip edin. Yüz elli bilemedin iki yüz metre gidince belediye binasını görceksin. Heh oradan sağa dön. Orada kime sorsan gösterir zaten. Anladın mı kızım?
* Çok teşekkürler, kolay gelsin.
Anlamamıştım. Ama sorun sende değil, simitçi amca. Sen parktaki bebekleri mutlu etmeye devam et. Ben zaten hiçbir yol tarifini anlayamıyorum. Hele şimdi o kadar yoruldum ki ayaklarım kara sularda yüzme öğreniyor. Yorgunluğun yeni boyutunu tadıyorum. Tatmak. Tüm bu yorgunluğu bir tat uğruna yaşıyor olmam çok saçma. Şaka gibi. Bir c vitamini uğruna te nerelerden kalkıp geldim. Yeni düzene alışmam gerekiyor. Ters şeritte yürüyormuşum gibi hissediyorum. Şu etrafı bir toparlamalı. Saçımı sağ elimle kulağımın arkasına alıyorum. Sanki küçük siyah bir şey uçtu. Gömleğimin kol düğmesi yerinde. Hacercim, yorgunluktan hayal görmeye başladın sanırım. Evet, bir kendi kendime konuşman eksikti.
***
* Murdar Otel’e hoş geldiniz.
* İyi günler, ben rezervasyon yaptırmıştım ama.
* Tabii, adınızı öğrenebilir miyim?
* Hacer Sözüdoğru. Ee bir şey sorabilir miyim, PortBank’a nasıl gidebilirim acaba?
* Oda numaranıız yedi. Banka için taksi çağırabilirim hemen.
* Yok teşekkür ederim. Önce biraz dinlenmem gerekiyor. Siz bana tarif edin ya da… ya da etmeyin, teşekkür ederim. Orada işe başlayacağım da biraz heyecanlıyım.
* Kolay gelsin.
İşte benim gibi bir takıntılı daha. Murdar Otele de böyleleri yaraşır zaten. İki kelime etti, beş kere saçını kulağının arkasına götürmüştür. Adı da Hacer zaten. Neyse onunla ilgilenecek hâlim yok. Ben pek saygıdeğer Muhittin Abi’yi bulayım.
* Abi ben bi saat sonra çıkıcam, izninle.
* Murdar Otel çalışanlarına bu cümle yasak. Bilmiyor musunuz Hacer Hanım?
* Abi biliyorum ama bir seferlik. Acil bir işim var. Zaten gelen giden yok. Tuğba’yla konuştum. O idare edecek beni.
* Tamam peki, kârından bizi de görürsün artık.
* Efendim abi?
Muhittin Abi PortBank’a gideceğimi biliyor mu acaba? Yok nereden bilecek, kimseye demedim ki. Şimdi üç aydır biriktirdiğim maaşı PortBank’a yatırsam, üç kasa portakal alabilirim. Borsa da böyle giderse iki ay sonra bu izbe yerden kurtulurum. Yoksa burada murdar olup gideceğim.
***
“... damlası hayat dolu. Hep biğlikte Tuğuncu geleceklere. Poğtakal Bank. Hayattan ağadığınız lezzet... Üstelik hepimiz için. Poğ...poğ...PoğtBank”
sıradaki müşteri
Çok kalabalık. Buradaki insanlar toplansak bir araya, tüm gücümüzle üflesek dünyaya, bir yaprak bile kıpırdatamayız. Ama bize deseler ki çalışmak bitti, tek yapmanız gereken bir nefes vermek, son nefesimiz olsa bile veririz. Hepimiz öyle bıkkınız.
Haceğ Sağlam. Muğdağ Otel çalışanı?
* Buyrun benim.
* Otel kaağtınızı düşüğmüşsünüz. Buyğun.
* Çok teşekkür ederim. Bu arada kolunuzda böcek var.
* Tövbe tövbe neğeden çıkıyoğ bu böcekler!
Eyvallah demeye alışkın elim belli belirsiz hareketler yaparak yerine dönüyor. Gözlerimiz sağı ve solu kendine perde ediyor. Veznenin önünde sol gözüyle ağlayan bir kadın. Hemen arkasında elinde siyah, plastik kasayla bekleyen amca. Bu dünyadan gerçekten karşılık alacağını zannediyor. Yazık. Sıra ona geldiğinde eline geçen yalnızca basit kağıt parçası olacak. Yine de şanslı. Bunca yıl dünyada çalışmış ve hâlâ bazı gerçekleri öğrenmemiş. Onun pembe gözlükleri gözünde. Biz tüm koşturmacalarımızla ancak turuncu gözlükler hayal edebiliyoruz. Ey adını bilmediğim amca. Sen umudun simgesisin. Siyah plastik kasana dünyanın tüm umudunu yüklemişsin. Bu cümlemi sevdim. Eksikliğimi gizlediğin için teşekkür ederim. Şimdi istediğim kadar haykırabilirim. Avazım yankılansın.
“Ey adını bilmediğim amca. Seni umudun simgesisin. Siyah, plastik kasana dünyanın tüm umudunu yüklemişsin!”
* Pardon, bana bir şey mi dediniz?
* Merhaba ben … HACEĞĞ!
* Hacer hanım.. gülmemi tutamıyorum kusura bakmayın. Saçınızda böcek var. Çantamdaki bezle alayım isterseniz.
“Geçmişin kaybı isste buğada. Her damlası hayat dolu. Hep biğlikte tuğuncu geleceklere. Poğtakal Bank. Hayattan ağadığınız lezzet... Üstelik hepimiz için. Poğ...poğ... PoğtBank”