Tertemiz

Elif Ezgi Bektaş

Derler ki; mevsimlerden kış, aylardan Aralık, günlerden perşembe imiş o yitip gittiğinde. Derler ki; ay parlak, gök sisli, gece uğultuluymuş. Derler ki; aniden kayboluvermiş gözden. Bir bulutun içinde uçmağa varmış. Görmüşler onu, her şey aniden olmuş. Sanki tüm gözler onun üzerindeymiş gibi, herkes onu göğe uçarken görmüş. Üstünde kahverengi hırkası varmış, kafasında kasketi. Elindeki torbayı sürükleyerek uzaklaşıyormuş köyden, ardında dağın tepesine kadar iz bırakmış, sonrası… Sonrası yok. Gözden kayboluvermiş işte, bir anda. Derler ki; benim babam ermişmiş, babam inmiş, cinmiş, periymiş, uçmuş, gitmiş. Derler ki; benden deli olmasınmış, benim babam deliymiş. Karşılaşınca dik dik bakarlar ve hepsi bir şeyler der işte. Benim kaderim de babam gibi olacakmış-mış.

Benim kaderim, ellerime bırakılmayacak kadar mühim bir konu olsa gerek. O yüzden herkesin önceden fikri alınmış, herkes istediği yakıştırmayı yapmış. Sonuç olarak; kimsenin çaba harcamasına gerek yokmuş benim için, bana da eninde sonunda olacak olan belliymiş. Ya anam gibi toprağa ya babam gibi gayba… Gidermişim. Gel de kaderlerden kader beğen Ayşen. Seç, beğen, al, hepsi bedava işte; toprak bedava, uçmak bedava, gitmek bedava. Delilik gibi bir nimet bile bedava. Ah Ayşen, ah kızım, ah benim canım kendim, kaderin böyle bedavaya geldi senin. Üstüne babanın kahverengi hırkalarından birini geçirince onun kimliğine fotoğrafını yapıştırdın sandılar. Seni Deli Hasan sandılar, sen de ne deliliği ne Hasanlığı reddettin. Ah Ayşen, kağıttan gemilerle yelken açmak mı olacaktı senin de kaderin?

***

Sabah olalı iki saat oluyor. Yolculuk vakti gelmiş de geçiyor. Neredesiniz siz? Benim yegâne hazinem, benim evimin odalarını dolduran ordum, kalemin yenilmez muhafızları… Gidiyoruz haydi. Uygun adım ileri marş! Hepiniz gemiye! Mukaddes görevimiz bizi bekler. Herkes hazır kaptan. O zaman demir al! Bütün yelkenler fora!

Koş, koşabildiğin kadar Ayşen. Aman gemiyi sallayayım deme, mazallah içindekileri dökeceksin. Sonra halimiz ne olur? Hızlı ama dikkatli adımlarla yürü. Geç kalmak istemeyiz değil mi Ayşen? Evet kendim. Evet Ayşen, aferin sana. Aferin bize. Geldik sayılır, şu dağın ardında kalıyor dere. Geldik, geldik. Yorulduk sanki biraz ha? Yorulduk. Olsun şu gemiyi bir suya kavuşturalım da dinleniriz.Yaklaştık. Evet. Sesi nasıl da yakından geliyor, şırıl şırıl, sanki damarlarımın içinde akıyor. Derler ki; bazı insanlar suyla konuşurmuş; dere, çeşmedeki musluk, evdeki güğüm her birinden akan su başka bir şey söylermiş onlara. Biliyor musun, babam da onlardan biriymiş, öyle derler. Sen şu derenin ne söylediğini anlıyor musun Ayşen? Az-biraz anlıyorum, çözdüm sayılır dilini. Aferin sana. Aferin bize.

Görüyor musun? Güneş, suyun üstünde dans ediyor. Görüyorum. Haydi su bulanıklaşmadan, hiddeti artmadan gemiyi yolcu edelim. Olur. Sence bu sefer nereye gidecek? Bir önemi var mı? Yok, nihayetinde bütün sular birbirine karışıyor. Peki askerlerin bu sefer becerebilecek mi? Beceremezlerse yarın başka bir gemi göndeririz. Doğru, göndeririz.

***

Sabah olalı iki saat oluyor. Yolculuk vakti gelmiş de geçiyor. Neredesiniz siz? Ben buradayım Ayşen. Aferin Ayşen. Dün gidenlerden haber gelmedi mi? Yok gelmedi, yenisini göndermemiz lazım. Sen otur, kalemini getireyim. Getir bakalım. Evet, neredeymiş benim yegâne hazinem? Benim evimin odalarını dolduran ordum, kalemimin yenilmez muhafızları… Gidiyoruz haydi. Uygun adım ileri marş! Hepiniz gemiye! Mukaddes görevimiz bizi bekler. Herkes hazır kaptan. O zaman demir al! Bütün yelkenler fora!

Dere bugün biraz hırçın, dün gönderdiğim askerler canını sıkmış olmalı. Bazen gereğinden fazla öfkeli oluyorsun. Buna kimsenin alınma lüksü yok, yüzlerce gemi gönderdim suya ama hiçbirinden haber gelmedi. Anlamıyorum, nasıl duymazlar bizi? Belki de artık kimse suyla konuşmuyordur. En azından o konuşuyordur. Kim? Kim olacak, babam. Bence gönderdiğin gemileri baban görmüyor. Peki ya askerlerim? Belli ki onları da su yutuyor, söyledikleri her şeyi kendine saklıyor. Ya da biz bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Hayır, her şeyi doğru yapıyoruz. Babam yıllarca hep aynı saatte uyandı, aynı saatte masasının başına oturdu, aynı kalemle bir şeyler karaladı ve her sabah elinde gemisiyle aynı dereye geldi. Her şeyi aynı babam gibi yapıyoruz, her şey doğru. Ama geminin içindekiler farklı. Bunu hiç düşünmedin mi? Belki de babanın askerleri daha dayanıklıydı. Askerlerle hiçbir alakası yok. Belki de baban daha önemli bir amaç için gönderiyordu onları. Benim amacım önemsiz mi Ayşen? Hayır elbette önemli ama biraz bencilce. Kes sesini Ayşen! Of, peki Ayşen. Aferin. Haydi şu elindekini suya bırak da eve gidelim.

***

Sabah olalı iki saat oluyor. Hazır mısın Ayşen? Ayşen neredesin? Babamın odasındayım, gelsene. Ne yapıyorsun orada? Gemi yapıyorum. Ayşen bunlar ne, delirdin mi sen? Deliyim ya ben zaten. Kaç tane gemi var burada? Var birkaç tane işte. Bütün kağıtları bitirmişsin Ayşen. Yok, yok bitmedi, şurada açılmamış bir top daha var. Tamam onları da sonra yaparsın, geç kalacağız. Bir yere geç kaldığımız yok Ayşen! Otur da bitirelim şunları! Ama saat… Boşver saati. Ttamam, eee ne yazdın bu kadar peki? Ver bakayım: "Derler ki; mevsimlerden kış, aylardan Aralık, günlerden perşembe imiş sen yitip gittiğinde. Derler ki; ay parlak, gök sisli, gece uğultuluymuş. Derler ki; aniden kayboluvermişsin gözden. Bir bulutun içinde uçmağa varmışsın. Görmüşler seni..." Ayşen, hepsine bunları mı yazdın? Evet. Artık işimizi riske atmayacağım. Seferberlik ilan ettim, öyle teker teker gemi göndermekle olmuyor, bu sefer donanma yollayacağım. Aferin sana.

Ayşen akşam oldu, hava kararıyor, daha ne kadar yazacaksın? Bitti sayılır, son bir tane daha kaldı. Benim yegâne hazinem, benim evimin odalarını dolduran ordum, kalemin yenilmez muhafızları… Son bir gemi kaldı. Gideceğiz haydi. Uygun adım ileri marş! Hepiniz gemiye! Babam bizi bekler. Şunları bir çuvala doldur Ayşen. Herkes hazır kaptan. O zaman demir al! Bütün yelkenler fora! Ama hava karardı Ayşen… Ee ne olmuş ay parlak. Ama dışarısı çok soğuk. Hırkamı getir o zaman. Şapka da getireyim mi? Getir.

Benim gözüm hiçbir şey görmüyor, doğru yere gittiğine emin misin? Ben görüyorum Ayşen, rahat ol sen. Peki bu sefer işe yarayacak mı, duyacak mı bizi babam? Bu gemilerden biri illa ki ulaşır ona, bir sürü gemi yaptık. Ya su yutarsa hepsini. O zaman babama gemilerimi yuttuğunu söyler. Bence su artık babanla konuşmuyor. Sanki seninle konuşuyor. Konuşsa da artık ne dediğini anlayamıyorum, hep senin bencilliğin yüzünden böyle oldu. Benim amacım bencilce değil. Hem babam da annemin ardından ona mektuplar yazdı; hele son zamanlarında durmadan, yüzlerce yazdı. Babanın kızısın sahiden. Sonun onun gibi olacak biliyorsun değil mi? Biliyorum, biliyorum. Ya anam gibi toprağa ya babam gibi gayba…