Zeytin Yaprağı

Melike Sülev Aydın

Her akşam aynı saatte aynı yerden geçerdi. Bir sevgilinin aşığını beklediği gibi beklerdi onu. Yalnızlığın dibine vurduğu şu günlerde ona uzaktan da olsa arkadaş olmuştu. Her akşam aynı saatte aynı yerden geçerdi. Onu ilk gördüğü zamanı hatırladı sonra. Balkonda, yıldızının doğmasını bekliyordu. Yıldıza gülümseyerek bakıp, sevdiğinin de bu bakışı hissettiğini düşünüp mutlu oluyordu.

Bir gece yine çalılıkların ardından çıktı fakat aniden durdu. Daha önce bunu hiç yapmamıştı. Ters giden bir şey olmalıydı. Balkon demirlerinde asılı olan havluyu aldı ve aceleyle dışarı çıktı. Merdivenlerden inerken artık yaşlandığının da farkına varmıştı. Nefes nefese kalmıştı çünkü. Kirpi aynı yerde hareketsizce duruyordu. Özenle havluyu üzerine attığı gibi, onu eline alıp eve doğru yürümeye başladı. Kirpi o an tortop olmuştu. Bildiği kadarıyla kirpiler korkunca böyle olurlardı. "Benden korkmana gerek yok minik dostum" diye fısıldadı merdivenleri çıkarken. Kapının girişinde havluyu açtı ve içeri girmesini bekledi. Minik kirpi, havlunun içinde pusmuştu ve hareket etmiyordu. Belki üşümüştür diyerek kalorifer peteğinin hemen yanına koydu onu.

Uzun zaman sonra evine ayak basan ilk canlıydı bu kirpi. Hayriye Hanım göçtükten sonra eş dost ayağını kesmiş, kapısı çalınmaz olmuştu. Yüksek lisansa diye gidip, sonrasında evlenerek İsviçre'ye yerleşen oğlu da neredeyse iki yıldır gelmemişti memlekete. O da böyle her akşam, şeker hapını içip uyumadan önce yıldızına bakıp iyi geceler dilerdi Hayriye Hanım’a.

Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Işığı kapatıp uyumaya çalıştı. Kaç saat kadar uyudu bilmiyordu ama tuhaf bir hışırtı ile uyandı. Kalkıp ışığı açtı. Kaloriferin önünde bir sağa bir sola gidip geliyordu kirpi. O an odaya Hayriye Hanım girdi elinde tuttuğu yeşil havluyla. "Şefik Beyciğim uyan hadi kahvaltı hazır" dedi gülümseyerek. "Ruhum" dedi Şefik Bey “Sen mi geldin, döndün demek" diye doğruldu yerinden. Odanın kapısı açıktı. Gözlerini kapatıp tekrar açtı. Hayriye Hanım yok olmuştu. Hışırtı daha da yaklaşıyordu. Yerinden doğrulup karyolanın altına eğildi. “Hayriye, sen mi geldin?”

Rüya mı görmüştü hayal mi anlamadı. Tek anladığı bu kirpiciğin ona can yoldaşı olacağıydı. Yatağın üstünde doğrulup onu seyretmeye başladı. Acıkmış olmalıydı. Kirpiler neyle beslenirdi bilmiyordu. Mutfağa yöneldi. Her sabah zeytin ağacı yaprağından demlediği çayı içerdi. Hayriye Hanım, şekere iyi geliyormuş diye duymuş bir yerlerden. Tâ o zamandan beri sabahları normal çay içemez olmuştu. Zeytin yaprağı kavanozunu açıp bir tutam yaprak alıp odaya geri döndü. Kirpi tekrar havlunun üstüne yatmıştı.

Gel bakalım Hayriye Hanım, diye seslendi kirpiye. Kirpi yavaşça Şefik Bey’in yanına yaklaştı ve zeytin yapraklarını yemeye başladı. Dünyalar onun olmuştu şimdi. “Hadi bakalım sen doyur karnını, ben de ekmek alıp geleyim” diye çıktı evden. Evin alt sokağındaki bakkaldan bir poşet tost ekmeği aldı. Dönerken, önünden geçtiği internet kafeye uğradı. Kasada bekleyen genç: "Buyur amca, kime bakmıştın?" diye sordu. "Evlâdım, bir şey soracağım ama, kirpiler ne yer diye yazar mısın internete. Bi bakıversen.” Gencin yüzünde tuhaf bir gülümseme oluştu. "Kirpi mi, bakarız amca sen otur şuraya" diye cevap verdi.

Ana bilgisayarın ekranındaki arama motoruna "kirpi ne yer" diye yazdı genç. “Kirpiler termit, çekirge, güve, kırkayak ve solucan gibi böcekleri yer. Ev ortamında ise kedi-köpek maması, yağsız tavuk, meyve, sebze ve pişmiş yumurta ile beslenir.” Yazıyor amca, dedi. “Kedi maması demek ha” diye doğruldu yerinden Şefik Bey. Sağ ol aslanım, borcum ne kadar? "Ne borcu amca, lafı mı olur" diye cevap verdi genç. "E hadi selametle o zaman, hayırlı işler" diyerek dükkândan çıktı. Bakkalda kedi maması yoktur şimdi karşıdaki markete sorayım bari, diyerek yolun karşısına geçti. Evde onu bekleyen biri olduğunu düşünerek caddeyi geçmek, eve dönmesi için acelesi olmak, bu duyguları uzun zamandır hissetmemişti. Markete girip bir koca poşet kedi maması aldı.

Eve döndüğünde minik kirpi havlunun üzerinde uyuyordu. Sessizce kapıyı kapatıp mutfağa doğru yöneldi. Zeytin yaprağı çayını demledi, tam buğdaylı tost ekmeğinin arasına bir dilim peynir koyarak yaptığı sandvici yemeğe koyuldu. Radyoda Münir Nurettin Selçuk’tan: "Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın" şarkısı çalıyordu. O an bir ses duydu, kirpi uyanmış olmalıydı. Kapıyı açar açmaz mutfağa doğru ilerledi kirpi hızla. “Gel, dedi birlikte dinleyelim, eski günlerdeki gibi.”

Kedi mamasını çıkarıp kirpinin önüne koydu. Hey gidi Şefik Bey hey, günün birinde sana kirpinin biriyle Münir Bey’i dinleyeceksin deseler gülüp geçerdin ha, diye mırıldandı. Bu arada kirpi yemeğini bitirmiş, Şefik Bey’in ayağına sürünerek teşekkür ediyordu ona. "Afiyet olsun Hayriye Hanım, kahvenizi nasıl alırsınız?" diye sordu.

Yalnızlık, insana öyle ağır geliyordu ki bazen, duvarlarla, havluyla hatta bir çay bardağı ile konuşmak garip gelmiyordu. Ha bardakla konuşmuşsun, ha bir kirpiyle diye düşündü. Kahve yapmayı Hayriye Hanım’ın gidişinden kısa bir süre önce öğrenmişti. Bazı günler mutfağa girip, iki sade kahve yapıp, gel de yorgunluk kahvesi içelim, ruhum, derdi. Kahve içip eskilerden konuşurlar, radyodan duyulan içli şarkılar eşliğinde mâziye bir bakıverirlerdi. Kahve fincanı ile cezveyi yıkayıp içeri geçti. Kitap okuma saati yaklaşmıştı. Şefik Bey kitap okurken kirpi de havlusuna sokulmuş öğle uykusuna yatmıştı.

Şefik Bey kitap okurken uyuyakaldı. Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu ama mutfaktan gelen müzik sesi uyandırmıştı onu. “Beni kör kuyularda…” Yine mi rüyadayım, diye sayıkladı. Boynunda asılı kalan okuma gözlüğünü çıkarıp sehpanın üstüne koyarak mutfağa girdi. Mükellef bir sofra bekliyordu onu. Hayriye Hanım, ellerini önlüğüne silerek yüzünü döndü: "Ne derin uyudun be Şefik beyciğim, top patlasa duymayacaktın" dedi gülümseyerek. “Hayriye! Hayriye!” diye yerlere bakındı Şefik Bey. “Kirpi, kirpimiz nerde?”

https://www.youtube.com/watch?v=DtEU8J0iJyc

Melike Aydın