Kirpi Dikeni

Ahmet Can Altun

Bilgisayarın başına oturdu. Boş bir sayfa açtı. Sayfanın en başına “kirpi” yazdı. Geriye doğru yaslandı. Sandalyenin sırt kısmı yoktu. Sadece demiri kalmıştı. Kalan demirde bir çıkıntı beline battı. Ahh, diyerek içe doğru kamburlaştı. Arkasına bir şey koymak için etrafına baktı. Hemen yanında bulunan tek kişilik, eski, çizgili, yeşilin ton ton bulunduğu koltuğa kuruması için astığı yüz havlusundan büyük, banyo havlusundan küçük havluyu aldı. İki kat yapıp sandalyenin sırt kısmında kalan demire serdi. Tekrar yaslandı. Bilgisayar ekranına bakıp düşünmeye başladı. Kirpiler hakkında bir hikaye yazmak istiyordu. Neden kirpi olduğunu bilmiyordu. Hikayelerini hep böyle yazardı. Yazmak istediği zamanlar biraz düşünürdü. sonra aklına bir anda bir kelime, bir nesne, bir hayvan, bir şey gelir onun üzerine bir şeyler yazardı. Bu sefer kirpi gelmişti.

Uzunca bir süre aklına bir şey gelmedi. Sonra kafasını dağıtmak için aynı zaman da toplamak için... Aslında kafasındaki hikaye haricindeki düşünceleri dağıtmak, hikaye için olan düşüncelerini toplamak için bir müzik açtı. Mutfağa geçti. Ketıla su koydu. Bir kahve kupası aldı. Büyük, porselen kupalardan. İçine kahveyi koydu. Suyun kaynamasını beklerken mutfakta bulunan plastik, açık mavi şifonyerin üçüncü çekmecesindeki atıştırmalıklardan yarısı dolu sade bisküvi paketini aldı. Bir tabağa çıkardı. Ketılın tuşu attı. Kupaya suyu doldurdu. Tabağı ve kupayı alıp odasına döndü.

Kahvesini içip ve bisküvisini yerken kirpi hakkında düşünmeye devam ediyordu. İlk satırında “kirpi” yazan sayfayı açtı. “Ortigo Porto bir sabah kalktığında kendini kirpi olarak buldu. Sırt üstü uyuduğundan dikenleri yatağa girmişti. Bu yüzden doğrulmakta çok zorlandı. Bir sağa bir sola dönerek kalkmaya çalıştı. Yavaş yavaş dikenleri yataktan ayrılmaya başladı. Bu arada dikenlerinden bazılarıları yatakta kaldı. Kirpi, dikenler vücudundan koparken çok acı çekti.” Durdu. “Kirpiler diken atarken canları yanıyor mu ki acaba? Dikenlerinin hepsini mi atıyorlar yoksa bir kısmını mı?” diye düşündü. Hikayeye döndü. “Ortigo Porto bir sabah kalktığında kendini kirpi olarak buldu. Sırt üstü uyuduğundan dikenleri yatağa girmişti ve bu yüzden dikenleri kendine batıyordu. Çok acı çekiyordu.” Yazdığına baktı. “Kirpilerin dikenleri kendilerine batar mı ki acaba?” diye düşündü. “Belki batıyordur” diyerek yazmaya devam etti. “Bir sağa bir sola dönerek kalkmaya çalıştı. Yavaş yavaş dikenleri yataktan ayrılmaya başladı. Bu arada dikenlerinden bazılarıları yatakta kaldı. Dikenler vücudundan koparken de çok acı çekti. En son kendini doğrulttu.” durdu. “Ula adam kirpi olarak uyanıyor ama hiç şaşırmıyor. Bu ne yaman çelişki anne” diyerek Ahmet Kaya’nın şarkısını söylemeye başladı.

Böyle böyle yazıp silip sonra tekrar yazıp tekrar silip üç saatte ancak iki paragraf yazmıştı. Bu arada kahvesinin yarısı duruyordu. Buz gibi olmuştu ama aldı tek yudumda hepsini içti. Sonra yüzünü buruşturdu. Bardakla tabağı alıp mutfağa götürdü. Bir bardak su içti. Sonra odasına döndü. Yorulmuştu. Bilgisayarın kafasını indirip ışığı kapattı. Yatağının üzerindeki kahverengi battaniyeyi kaldırıp altına girdi. Göğsüne kadar örttü. Kollarını dışarı çıkardı. Sırt üstü uzanıyordu. Telefonunu aldı. Elleri yukarıda telefonuna bakmaya başladı. Bir zaman sonra gözleri, üstünde olan ağırlığı kaldıramayınca telefon elinden kafasına düştü. Gözlerini açtı. Elini kafasına götürüp, üfeledi. Telefonu hemen yanında bulunan iki çekmeceli komodinin üzerine koydu. Sağına dönüp uyudu.

Yatağından kalktı. Sandalyeye geçti. Bilgisayarını açtı. Hikayeyi yazdığı dosyayı açtı. Arkasına yaslandı. Beline birçok yerden bir şeyler battı. Acı çekerek içe doğru kamburlaştı. Arkasına baktı. Havlu orada duruyordu. Ama üzerinde bir sürü kirpi dikeni vardı. Şaşırdı. beş on saniye sadece baktı. Sonra havluyu ucundan tutup tek kişilik, eski, çizgili, yeşil tonlarındaki koltuğa attı. Tekrar sandalyeye oturdu. Elini klavyeye koydu ki eline de dikenler battı. Baktı orada da kirpi dikenleri vardı. “Allah Allah!” diyerek kalktı. Etrafına baktı. Elini yüzünü yıkamaya gitti. Çeşmenin soğuk tarafını açtı, yüzünü yıkadı. Birkaç saniye aynaya baktı. Havluyu alıp yüzüne götürdü. Yüzüne dikenler battı. Yine acı çekerek havluyu yere fırlattı. Aynaya baktı. Bazı dikenler yüzünde kalmıştı. “Allah’ım sen aklıma mukayyet ol” diyerek yüzündeki dikenleri çıkarmaya başladı. Sonra banyodan ayrıldı. Balkona nefes almaya gitti. Balkon terliklerini giydi ayaklarına da kirpi dikenleri battı. Terlikleri hemen çıkardı. Bahçeden çıtırtı sesleri geliyordu. Sesin geldiği tarafa baktı. Çalıların içinde dolaşan bir şey vardı. Biraz bakındı ama ne olduğunu anlamadı. Sonra dışarı çıktı. Ayakkabısında da dikenler olabileceğini düşünerek yalın ayak çıktı. Bahçeye, sesin geldiği yere doğru gitti.

Etrafına bakındı. Bir şey görünmüyordu. Gözleri ile biraz daha aradı. Bir ses duydu. “Beni mi arıyorsun?” Korktu. Kalbi, kafesini kıracak kadar sert atmaya başladı. “Kim var orada? Kimsin sen?” Etrafına bakmaya devam etti. “Burdayım. İncir ağacının hemen arkasında.” Yavaş adımlarla incir ağacına doğru gitti. Arkasına baktı. Kirpi. Evet bir kirpi vardı ağacın arkasında. “Sen mi konuşuyordun?” diye kirpiye sordu. “Ne oldu beğenemedin mi?” diye cevap verdi kirpi. “Estağfirullah ne had…” sözünü bitiremeden kirpi söze girdi “Hem bu samimiyet nerden geliyor benim ile senli benli konuşuyorsun?” Mahçup olarak kafasını eğdi. “Özür dilerim. Korkunca panikledim biraz. Tekrardan kusura bakmayın.” dedi. “Peki tamam. Fazla söze mahal yok. Ne öğrenmek istiyorsun sor hadi. Çok vaktim yok.” Şaşırmıştı. Ne dediğini anlamamıştı. Boş gözlerle ona bakınca, kirpi “Bizim hakkımızda bir şeyler yazmak istemiyor musun?” diye sordu.

“Haa evet. Evet sizin hakkınızda bir hikaye yazmak istiyorum. Bir miktar yazdım ama çok zor ilerliyor.”

“Evet gördüm yazdıklarını. Eee sor o zaman hadi.”

“Şey. Evet. Iııı dikenleriniz size de batıyor mu?”

“Evet bazen batıyor. Bizde diken dönmesi diye bir hastalık var. O olduğunda batıyor. Bazen de dikenlerimizin üzerine düşüyoruz. Az biraz da o zaman batıyor.”

“Anladım. Peki neden yalnız dolaşıyorsunuz?”

“Çünkü diğer kirpilerle ortak bir şeyler yapmak çok zor. Yemek yerken, uyurken, yürürken dikenlerimiz birbirine batıyor. Bir de beraber yürüdüğümüzde daha çok dikkat çekiyoruz. Bu yüzden herkes yalnız geziyor. Çocuklara da belli bir yaşa gelinceye kadar bakıyoruz. Sonra onlar kendi yoluna biz kendi yolumuza. Siz insanlar da gittikçe bize benziyorsunuz”

“Anladım. Siz de haklısınız. Peki son soru; neden yaz kış farklı yerlerde kalıyorsunuz?”

“ E oğlum kış uykusuna yattığımız yere dikenlerimiz dökülüyor çünkü. Kış uykusundan uyandıktan sonra bir daha oraya dönmüyoruz.”

“Aa kış uykusuna da yatıyorsunuz değil mi? Ben orayı kaçırmışım.”

“Düzgün araştır. Yalan yanlış şeyler yazma bizim hakkımızda.”

“Tamam düzgün araştıracağım. Daha fazla vaktinizi almayayım. Teşekkür ederim.”

“Rica ederim. Hadi iyi uykular.” deyip yürümeye başladı kirpi. O da kirpinin son dediğini anlamamıştı. Yerinde dikili kaldı. Kirpi arkasına dönüp; “Haa bu arada. Senin Kafka’dan haberin yok mu, hiç mi okumadın, yoksa okuyup da taklit mi ediyorsun? Hepsi birbirinden kötü şeyler. Hikaye yazıyorum diye geçiniyorsun bir de. Git önce kitap oku. Neyse ben gidiyorum” deyip yoluna devam etti. Araya girip açıklama yapmak istedi ama kirpi söz hakkı vermedi. Eve doğru yürümeye başladı ki ayağına tekrardan kirpinin dikeni battı.

Uyandı. Birkaç dakika tavana baktı. Kendine gelmeye çalıştı. Gördüğü rüyayı düşündü. Sonra yatağından kalktı. Sandalyesine gitti. Havluya baktı. Eline aldı. İğneler yoktu. “Çok şükür” dedi. Sonra bilgisayarının başına oturdu. Yazdığı her şeyi sildi. Tekrar yazmaya başladı;

“Bilgisayarın başına oturdu. Boş bir sayfa açtı. Sayfanın en başına “kirpi” yazdı. Geriye doğru yaslandı. Sandalyenin sırt kısmı yoktu. Sadece demiri kalmıştı. Kalan demirde bir çıkıntı beline battı. Ahh, diyerek içe doğru kamburlaştı…”

Ahmet Can