İçim… İçimde bir şey kıpırdıyor sanki, bilmediğim bir şey, duymadığım bir ses, tatmadığım bir duygu kıpırdıyor içimde. Korkuya benziyor, biraz da heyecana, biraz umuda, biraz boğazıma düğümler atan hüzne. Zaman zaman acı veriyor; minicik, henüz kalbi dahi atmıyor ama canımı acıtacak gücü buluyor kendinde. Belki hala gözleri oluşmadı ama gözbebeklerime bakıp da aklımdan geçenleri okuyacak bir zekaya sahip gibi… Onunla hiç konuşmadık, varlığından kimselerin haberi yok ama o bana arada üzülme diye bir gülümseme gönderiyor gibi.
Her gün ayrı kalabalık ev. Her gelen, bin türlü teselli sözüyle başıma paslı çiviler çakıyor. Paslı çivinin acısını bilir misiniz? Ben bilmem. Ama tam olarak böyle olmalı. Kulaklarımdan giren her sesin verdiği acı gibi bir şey olmalı paslı çivinin başımın sağından çıkmamacasına girip de orada paslanmaya devam etmesi.
Pencereden bakıyorum, gidenlerin ardından. Hayır gidenleri görmüyor gözlerim, kapıda hep aynı yerde kımıl kımıl bekleyen kirpiye takılıyor. Günlerdir orada. “Ne arıyorsun burada kuzum?” yine aynı şeyler, elime rengi solmuş kalın havluyu alıp gidiyorum, kirpiyi incitmemeye ve onun beni incitmesine izin vermemeye çalışarak sarıyorum havluya, sokağın ucuna kadar gidip sahipsiz bahçenin içine bırakıyorum. “Bak." diyorum "Senin için en iyi yer burası, gelme bir daha. Burada kimse ilişmez sana, ye iç gez işte…” İçimdeki bulantı ile eve doğru yürümeye başlıyorum. Hülya diye sesleniyor biri, dönüp bakıyorum. İçimdeki ses “Sen Hülya değilsin!” diyor. Neden bakıyorum peki? Ses de o kadar tanıdık ki.
Eve iyice yaklaşıyorum. Karşımdaki yaşlı kadın, ifadesiz yüzü ile bana bakıyor, gidip sarılıp ağlayasım geliyor. Sürekli ağlayasım var zaten. Kadına doğru yürüdükçe yaklaşmam gerekirken uzaklaşıyorum. Kadının ifadesiz ama davetkâr yüzü değişmiyor hiç. Yürüyorum, yanına gittiğimde ne yapacağımı bilmiyorum. Tanımadığım bu kadına karşı duyduğum bu anlamsız özlem de neyin nesi? Yürürken yürürken kadının bordo hırkası tanıdık gelmeye başlıyor. Evet, annemin hırkası bu. Ama kadın annem değil. Adımlarım hızlanıyor, ben hızlandıkça kadın uzaklaşıyor. Yok uzaklaşmıyor aslında ne kadar hızlanırsam hızlanayım, aradaki mesafeyi kapatamıyorum bir türlü. En son vazgeçip eve dönmeye karar veriyorum. Arkamı döndüğümde bulunduğum yer o kadar yabancı geliyor ki bana. Evden bu kadar uzaklaşmış olamam. Uzaklaşmış olsam da bulunduğum yeri tanımam lazımdı. Çünkü buraya gelirken geçtiğim yerleri biliyordum. Bu kadar yabancı bir yere gelmiş olmam çok saçma. Neyse ki yol tek. Hangi yolu takip edeceğimi biliyorum. Evden çıkarken kimseye haber vermemiştim o yüzden buraya gelirken nasıl acele etmişsem şimdi de öyle acele yürüyorum. Bilmediğim bu yol beni eve götürecek diye beklerken bir bebek ağlaması geliyor kulağıma. Herhangi bir ev yok etrafımda. Demek ki bebek dışarıda. Yanında annesi var mı diye düşünüp yürümeye devam ediyorum. Bebeğin sesi kesilmiyor. Bu defa da bebeğin sesine kapılıp yürümeye başlıyorum. Yürüdükçe ses yaklaşıyor, doğru yoldayım. Zavallı nasıl da ağlıyor… Bebeği köşeyi döner dönmez buluyorum. Çok garip, evin bahçesinden aldığım kirpi, bebeğin yanında, parmağını emiyor. Nereden bulduğumu anlamadığım rengi solmuş havluyla kirpiyi sarıp kucağıma alıyorum. Yürümeye başlıyorum. Bebeği neden orada yalnız bıraktığıma dair bir fikrim yok.
Yol boyunca birkaç köşe dönüyorum. Her dönüşümde evi bulduğumu düşünüyorum ama her defasında yanıldığımı anlıyorum. Kirpi kucağımda, içimde kımıldayan, korkuya benzer şeyle beraber yürüyoruz. Bebek arkada kaldı. Sonra bir ses duyuyorum. “Hülya!” Dönüp arkama bakıyorum. Adım Hülya değil, adım neydi unutuyorum. Belki de Hülya benim. Kirpinin dikenleri yavaştan yavaştan koluma batmaya başlıyor. Havlunun sarkan kısımlarını toplayıp kirpiyle kolumun arasına sıkıştırıyorum, şimdi daha iyi… Döndüğüm köşeden sonra artık pes etmek üzereyim. Bitmeyen bir yol var hala önümde. Yol da eskisi gibi düz değil, ayağıma bir şeyler batmaya başlıyor. Yola bakmak için eğiliyorum… Ayakkabılarım yok! Hep mi yoklardı? Yalın ayak mı çıktım yani evden? Acelem neydi ki? Kirpiyi bahçeden çıkarmak için çıkmış, şimdi kucağımda kirpiyle evi arıyordum. “Hülya” dedi biri. Dönüp baktım. “Rüyadasın.” dedi. "Ayakkabısız devam edecek olursan uyanamayacaksın bir daha…" İçimdeki korku büyüdü büyüdü, kocaman bir çocuk oldu, doğuverdi kucağıma. Çocuğu kucağıma almak istiyordum ama ya kirpi? Kirpiyi ne yapacaktım?
Çocuğu emzirdim. Bir bahçe duvarının gölgesine oturmuştum. Baktım bir çift ayakkabı duruyor yanımda. Kirpi gözlerime bakıyor durmadan. Karnı doyan çocuğun kundağını açıp düzelttim. Ayakkabıların yanına yatırdım. Sonra bana mahzun mahzun bakıp duran kirpiyi aldım kucağıma. Şu köşeyi dönersem evi bulabilirdim, acele acele yürümeye başladım…
İlginç bir öykü olmuş, bir yere varacak gibi heyecanlı gidiyor ama bir yere varmıyor da. Noktalama işaretlerinin kullanımı beni biraz rahatsız etti, tam olarak yanlış değilse bile bir tuhaflık var gibi sanki.
İlk paragraf çok hoş olmuş özellikle, bir de hülya ismini seçmeniz anlama uyumlu olmuş, sevdim bunu.
Kaleminize sağlık :)
Noktalama işaretlerine tekrar bakarım, fakat keşke sizi rahatsız eden hangisi ise onu belirtseydiniz, çok genel bir yorum olmuş noktalama işaretleri ile ilgili. İlk paragraf belki 2 yıl önce yazılıp bırakılmıştı, yani hikayenin aslı bu değildi ama hikaye kuramayacak kadar sıkışık bir zamanda yazıldı, o yüzden hazır bir yazıyı kullandım. Yorumlarınız için teşekkür ederim 😊
Bakayım ben de tekrar noktalama işaretlerine o zaman. İlk yorumum bu, kusura bakmayın :)
Estağfurullah, rahatsız eden şeyi bilirsem düzenlemem kolay olur :) hikayenin bir uere varmaması da aslında bir rüya olmasından. Ayakkabısız devam ediyor, yani aslında uyanamayacak, rüyadaki sese göre. Tabi akıbeti şu an belirsiz belki uyanmıştır...
İçimden Musa Eroğlu çalmaya başladı. Türküyle okudum:)
:) aklıma gelmemişti, siz yazınca bende de çalıyor şimdi :)
Ses kıpırdar mı?
evet, ses titreşimleri vardır, frekansları vardır. ses titreşimlerinden nesnelerin hareket ettirildiği videolara denk gelmiştim hatta. hamile biri de bu sesi hisseder heralde. hissetmezse de masal bu ya :)
cümle başında aynı ifade olduğu için burda görmemeyi tercih ederim
İlkinde sanki kelimesi var, ikinci kullanımda emin olmadıpı şeyden eminliğe doğru gidiyor.
olmasa çok da bi şey değişmez
Kaldırdığımda cümle istediğim gibi olmadı maalesef.
bu kelime silinebilir. Ne dersiniz. Fazla geldi bana
onu silersem gülümseme gönderdiğinden emin olacak. ama göremediği bir varlık için eminlik söz konusu olamazdı.
Aaa ben:)
Bu kısmı sevdim
teşekkür ederim.
bu kısmı ben de sevdim. ayrıca, paslı çivinin acısı da acıdır hani.
denk gelmedi hiç, tanımam inşallah
bu kısmı ben de sevdim
teşekkür ederim
:)
iki kez kullanımını garipsedim
Bu şekilde yürürken, nasıl?
kadınlar genelde bir şeyi anlatırken böyle kuralsız kullanımları severler. burada da rüya anlatılıyor, o yüzden çok kurallara takılmadım.
bu ifadenin anlamı 'ne kadar hızlanırsam hızlanayım'da var gibi, olmasa da olur.
evet olabilir.
cümle başında olsa daha iyi durur
hep mi hiç mi?
Hep
Hacer Hanım Selamlar, Öykünüzü sevdim. Elinize sağlık. Güzel bir öykü olmuş. Öyküdeki esriklik ile rüya kelimesi çok iyi kotarılmış. Öykünüzde Rüya kelimesi tek bir yerde geçiyor. Ben olsam buradan da silerdim. Esriklik bu kelimeyi karşılamış çünkü. Evet üç kelime ile öykü yazıyoruz ama üç kelime maddesel olarak kelimeye dökülmek zorunda değil. Hiç rüya kelimesini kullanmadan başlı başına rüya halini, çok da güzel anlattığınızı düşünüyorum. Elinize sağlık :)
teşekkür ederim. haklısınız rüya kelimesini silsem de anlam olarak durmuş olacak, ama yorumlarda arkadaşlar takılacak diye düşünüyorum, düzenlemek için döndüğümde değerlendirebilirim bunu :)
Bunu da seslenen kişi söylüyorsa tırnak içinde olması gerekirdi.
Evet, düzelttim
Emeğinize sağlık. Keyifle okudum. Sonu biraz diğer paragraflara göre zayıf kalmış sanki ya da biraz daha olsun istedim ben belkide. Kalemiz-nize sağlık
teşekkür ederim, son paragraf evet, zayıf kalmış. tekrar döndüğümde bakarım inşallah.
Bazı yerlerde kopukluk yaşadım, muhayyilemde canlandıramadım nedense. Mesela hamile olduğunu anladım ama biraz daha ayrıntı olarak anlatılsaydı keşke. Kaleminize sağlık.
teşekkür ederim. yazarken ben de zorlandım aslında, çok ara verdim, belki o yüzden kopukluklar olmuştur.
emeğinize sağlık. Karmaşık ama karmaşıklığı merak uyandıran bir öyküydü
teşekkür ederim. zorlandım ama çıkan şeyi sevdim aslında, belki düzenleme ihtiyacı olabilir ama ilerde bakarım ona.
elinize sağlık, öykünüzü beğendim. havlu bir tık geri planda olsa da diğer kelimeleri iyi kullandığınızı düşünüyorum. ilk paragraf metne yedirilse daha iyi olurdu. olay akıyor, öykü bitiyor ama başa döndüğümde ilk paragrafın havada kalmışlık hali beni karşılıyor. kaleminize sağlık.
Aslında öykü ilk paragraf üzerine kurulmuştu. İlk paragrafta hamile olduğunu farkediyor, son paragraflar dan birinde de doğuruyor. Yani kopuk değil konu olarak ama belki dil olarak kopuk kalmıştır, ona bakarım ayrıyeten. Yorumlarınız için de teşekkür ederim 😊