Her şeyden önce bir şey söylemek istiyorum sizlere. Bu hafta gerçekten garip bir şekilde zorlandım. Çünkü fotoğraflara bakınca hiçbir şey hissetmedim. Ya da heyecanlanmadım. Yazma dürtüsü oluşmadı bende. Üzgünüm ama Betimlemelerle dolu bir öykü olsun isterdim ama daha henüz betimleme konusunda iyi değilim. İçimdeki kargaşadan beslenmek istedim. Okuduğunuz için teşekkürler.
MASUM KATİL
Kayboluşumun öğle sularıydı. Kızgın güneşin altında bitmek bilmez bir yol. Nereye gidiyordum bilmiyorum. Bildiğim tek gerçek şey kendimi aramamdı. Kendi kendimi kaybetmiştim. O nasıl oluyor yahu demeyin. Olmuştu işte. Bir gece ansızın terk etmişti benliğim beni. Elinde bavullarla, hiçbir söz söylemeden, veda etmeden. Herkese sordum onu. Her yerde aradım. Nasırlaşmış ellerde, Tebessüm eden bir çocuğun yüzünde, ağlayan bir ananın gözyaşlarında… Nerede aradıysam bulamadım. Kendime gelemedim günlerce. Geceleri dertleştiğim duvara sormak son anda aklıma gelmişti. O da bir yer tarif etti bana. Her gece ben uyuduktan sonra benliğim oraları anlatır dururmuş duvara. Şaştım kaldım. Daha benim dünya gözüyle görmediğim yeri nasıl biliyor diye. Biliyormuş işte dedi duvar. Bende hemen düştüm yollara.
Uzun süredir yolda olduğum için duvarın tarif ettiği yeri tam olarak hatırlayamıyordum. Uzunca çitlerin olduğundan bahsetmişti. Bir mezarlık. Beyaz bir bina. Yeşillik. Acaba mezarlıkta kim yatıyordur diye düşündüm. Varınca bir dua okumalı. Az kalmıştı hissediyordum. Akşama doğru ancak varabildim duvarın dediği yere. Mezarlık oradaydı. Beyaz bina. Çitler. Yeşillik. Mezarın başına iliştim ve orada kimin yattığına baktım.”” Ahmet’in Benliği “ yazıyordu. Anlam veremedim. Öfkelendim. Etrafta kimsecikler yoktu. Hemen beyaz binaya attım kendimi.
Korkuyordum. Sanki ufacık bir ses çıkarsam binadaki eşyalar derin uykularından uyanacaktı. İlk gördüğüm odaya vardım ve köşedeki sandalyeye oturdum. Sandalye irkildi evvela. Ağlamaya başladı. Üzerinde derin bir keder vardı. Yardım etmek istedim ona. Korktu, ayağa kalktım. Odada göz gezdirmeye başladım. Diğer tüm eşyalar teker teker uyandılar derin uykularından. Hepsinin üzerinde derin bir matem vardı. Konuşmuyorlardı. Sanki az evvel biri odaya girmiş her şeyi sükûta boyamıştı. Ya da benliğimin öldüğünü öğrenmişlerdi. Belki de onlar öldürmüştü. Zihnim bana büyük bir oyun oynuyordu. Her şey gittikçe manasızlaşıyor ve ben niçin burada bulunduğumu unutuyordum .
Odanın ortasında büyükçe bir masa. Çok solgun gözüküyor sanırım üşütmüş olmalı. Üzerinde kitaplar var. Kitaplardan harfler taşmış, kelime olmuş, kelimeler birleşmiş cümle olmuş. Düşmüş odanın dört bir yanına. Az önce bastım birine farkında olmadan. İnledi acı acı. Sonra kördüğüm oldu. Eğildim yerden aldım açmak için. Olmadı, yapamadım. Hemen masanın üzerindeki makası aldım. Makas kızdı bana… Açamadım kördüğüm olmuş cümleleri. Çok büyük bir keder duyuyordum. Hemen cebime attım cümleleri. Nasıl olsa kimse görmezdi ya. Hem görse ne olurdu ki?
Pencere açıldı birden. Odaya kuvvetlice bir rüzgâr girdi. Eşyalar çok telaşlıydı. Çok beklemişlerdi bu rüzgârı. Bu rüzgâr haber getirirmiş hep onlara. Duvar söyledi. Duvarların ne kadar vefakâr ve ince ruha sahipler. Bunu düşündüm bir iki dakika. Rüzgârın odaya girmesiyle masanın üzerindeki kâğıt, yerdeki cümleler hepsi savruldu dört bir yana. Özür diledi rüzgâr. Odadaki en eski kanepeye oturdu. Eşyalar çok gergin gözüküyordu. Hatta dolap o kadar gergindi ki kendiliğinden gıcırdıyordu. Sandalye kurumuş gözyaşlarını teker teker siliyor rüzgâr yüzünden dağılmış olan kederlerini topluyordu. Rüzgâr şiddetli bir şekilde eşyalarla tartışıyor o kızdıkça odadaki her şey darmaduman oluyordu. Çok korktum bir ara. Acaba kendi dertlerinden anlayacaklar mıydı yerden aldığım kördüğüm olmuş cümleyi… Hayır, rüzgâr susmuyor odada mütemadiyen bir uğultu aksediyordu. Yorulmuştum. Hemen halıya attım kendimi. Çünkü aralarından en merhametlisi oydu. Bir şey demezdi oturmama.
Bir zaman sonra rüzgâr çıkıp gitti geldiği yerden. Eşyalar sanki ilk hallerinden daha iyiydiler. Mesela sandalye ağlamıyordu… Sonra birden tekrar bir uğultu. Korktum. Yoksa anlamışlarıydı her şeyi… Titriyordum. Elimi cebime attım. Kördüğüm olmuş cümleler ağlamış ağlamış en sonunda kendi kederinde boğulmuş. Kalbim çok hızlı atıyordu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Etrafa bakınmaya başladım. Odadaki eşyalar bana kötü kötü bakıyordu. Yerdeki cümleler bir araya gelmeye çalışıyordu. Sanırım intikam almak istiyorlardı. Hemen odadan çıkmam gerekiyordu. Ama dur bir dakika dedim kendi kendime. Benliğim, evet ben benliğimi bulmaya gelmiştim buraya. Bağırmak istedim. Ne yaptınız benliğime, Katiller. Yapamadım sanki vücudumun kontrolü bende değildi… Gözyaşlarım akıyor yerdeki cümlelerin bir araya gelmesini engelliyordu. Duvarda mütemadiyen dönen akrep ile yelkovan zehrini saldı bedenime. Ben ve katili olduğum kördüğümleşmiş cümlelerle meçhule karıştım.
EDA NUR DAŞDEMİR