Diken Yetiştiren Adam

Hacer Uyğur

-b harfini kullanmadım-

En fazla on yaşındaydım. Yan komşumuz Emine teyzeyle annemin konuşmalarından duyduklarımı koşa koşa mahalledeki çocuklara yetiştirdiğimi hatırlıyorum.

“Annemle Emine teyze konuşurken duydum. Suat amca var ya…”

Ne duyduğumdan önce, Suat amcanın kim olduğunu anlatmalıyım sanırım. Mahalleye taşındığımızda yedi yaşındaydım. Zamanımın çoğunu sokakta oyun oynayarak geçiriyordum. O gün yine oyun oynuyorduk. Ahmet, duvara yüzünü kapatıp ona kadar sayarken saklanacak yer arayışına çıkmıştım. Çok da uzun olmayan duvarı gördüğümde Ahmet çoktan yediye gelmişti. Hızla duvara tırmandım. Kendimi iç tarafa atacaktım ki vücudumda dikenleri hissedip çığlık attım. Neyse ki ellerim hala duvarın üzerindeydi. Vücudumun her yanını kaplayan dikenlerden kurtulup ağlayarak sokak tarafına indim. Çocuklar hemen etrafımda toplanmışlardı. Kanayan yerlerim olsa da, çok derin kesikler yoktu. Sonunda sakinleştiğimde Enes, Suat amcanın o dikenleri çocuklar duvardan geçemesin diye yetiştirdiğini anlattı. Suat amca gözüme korkunç görünmüştü.

Pek de haksız sayılmazdım. Aksi, kavgacı, ihtiyar adamın tekiydi. Arada sırada market alışverişi için evden çıkardı. Onun dışında, kimsenin onun yüzünü gördüğü yoktu. Özellikle çocuklara hiç tahammül edemezdi. Mahalledekiler sürekli onun hakkında konuşurlardı. Çocukların toplarını yanında taşıdığı çakısıyla kestiğini, gülmelerine de ağlamalarına da asla dayanamayıp hemen sinirlendiğini, hatta dikenleri de çocuklar ağaçlarından meyveleri çalmasın diye yetiştirdiğini söylerlerdi. Duyduklarımızın da etkisiyle, hepimiz ondan çekinirdik. Etrafta gördüğümüzde saklanacak yer arardık.

Sanırım Suat amcanın kim olduğunu yeterince anlattım. Gelelim duyduklarıma. Emine teyze o gün heyecanla evimize geldi. “Çok ilginç şeyler öğrendim Aysuuu. Hemen kahve koy da anlatayım,” deyince, annem cevap alamadığı sorular sorarak kahveyi hazırladı. Sonunda kahvelerini alıp karşılıklı oturduklarında Emine teyze konuştu.

“Alt sokaktaki adam var ya, neydi ismi, hah Suat.”

“Evet?”

“İşte o neler neler yaşamış. Yüreğim parçalandı gerçekten.”

“Ayy ne yaşamış?”

“Evliymiş önceden. Ayşe’ymiş sanırım eşinin adı.”

“Aaa o adam mı evliymiş? Nolmuş peki kadına?”

“Ay anlatıyorum işte Aysu. Suat, çocuk doktoruymuş o zaman. Eve geç geliyormuş sürekli. E kadın da tüm gün evde. Sıkılıyormuş kadıncağız. Adam eve gelince, onunla konuşmak istiyormuş. Ama o da yorgun argın gelmiş, uyumak istiyormuş. Hiç dinlemiyormuş kadını. Severek evlenseler de kısa zamanda kavga gürültü eksik olmaz olmuş evlerinden. Adam kadına ‘Ne çenesiz çıktın sen’ falan diyormuş. O da alınıyormuş söylediklerine.”

“E yani.”

“Neyse, alınsa da çok sorun etmiyormuş kadın. Adamın huysuzluğuna alışıkmış zaten. Ama sonra…” Kahvesinden içmek için duraksadı. Annem dayanamadı:

“Nolmuş?

“Kahve içtirmiyorsun insana Aysu. Anlatıyorum çatlama. Sonra adam kadına sinirlenip küfretmiş kavga esnasında. Kadının da hassas noktasıymış küfür. Aile evindeyken sürekli küfür duyarmış. Küfredilmesinden nefret ediyormuş o yüzden. Öyle olmasa da sinirlendiriyor gerçi küfür insanı. Geçen Ali evde…”

“Ay Emine dağıtmasana konuyu.”

“Doğru doğru. Ne diyordum? Heh. Kadın sinirlenmiş, çıkmış gitmiş evden. Suat, döneceğini düşünmüş ama gelen yok. Annesini, arkadaşlarını falan ararken telefon gelmiş hastaneden.”

“Ayy hastane mi? Ölmüş mü yoksa kadın?”

“Evet ya, ölmüş. Kaza geçirmiş sanırım. İşin en kötü yanı da, hamileymiş.”

“Eyvahlar olsun. Demek ki adam, bu yüzden çocukları sevmiyor.”

“Evet evet. Çocukları görünce doğmamış evladı geliyormuş hep aklına. Mesleğine de devam edememiş haliyle.”

“Eee, sen nereden öğrendin peki?”

“Eltim geldi ya Maraş’tan. Suat’ın eşinin yakın arkadaşıymış zamanında. O anlattı her şeyi.”

“Çok yazık olmuş gerçekten. Allah rahmet eylesin.”

“Amin amin.”

Onlar konuşmalarına devam ederlerken duyduklarımın şokuyla dışarı fırladım. Arkadaşlarımın yanına ulaştığımda nefes nefese kalmıştım. Diken yetiştiren amcaya çok üzüldüğüm için gözlerim dolu dolu olmuştu. Her şeyi anlattığımda onlar da üzüldüler. Kafa kafaya verip, ne yapsak diye düşündük.

Önce Suat amcayı takip edip evde olmadığı zamanları öğrendik. Genelde market için evden çıktığı saatleri, ne kadar zamanda eve geldiğini gözledik, o evde yokken duvarına tırmandık. Tüm duvarı karış karış arayıp sonunda dikenlerin girişimizi engellemeyeceği noktayı tespit ettik. Sonraki gelişimizde Emir o noktadan içeri atladı ve hazırladığımız mektupla çizdiğimiz resimleri kapısına koydu.

Hepimiz çok heyecanlıydık. Hediyelerimizin onu hemen değiştireceğini, artık çocukları seveceğini düşünüyorduk. Gelip oyunlarımıza katılacağını iddia eden dahi olmuştu. Ama önceleri, Suat amcada değişiklik olmadı. Aynı şekilde evinden çıkmıyor, çocukları görünce hızla uzaklaşıyordu. Yine de mektup ve resimleri gizli gizli kapısına koymaya devam ettik. Tehlikeli işler yapmanın verdiği heyecan yetiyordu.

İki ay kadar hiç karşılık görmeden devam ettik. Sonra umulmadık olaylar gerçekleşti. Suat amca önce kapısının önüne ufak hediyeler koydu. Çikolatalar, fındıklar, ufak tefek oyuncaklar… Ardından yolda çocukları gördüğünde hafiften gülümsediğini gördük. Yine de kimseyle konuşmuyordu.

En mutlu olduğumuz gün mektuplarımıza karşılık verdiği gündü. Uzun uzun yazmamıştı, hatta yazdığı şey mektup dahi sayılmazdı ama cevap vermişti işte. Aldığımız mektup daha da heveslenmemize yol açtı. Artık ona ellerimizle minik hediyeler de hazırlıyorduk. Ara sıra annelerimize zorla yemekler yaptırıp gizlice Suat amcaya götürüyorduk. O da aralıklı olarak cevaplar yazmaya, teşekkür notları koymaya devam ediyordu.

Aylar sonra, Suat amca dikenlerini söktürdü. Kısa süre sonra da hepimizi evine davet etti. Artık sokakta gördüğü çocuklardan uzaklaşmıyor, yanlarına yaklaşıp ceplerinden çıkardığı şekerleri veriyordu. Onun nasıl değiştiğine dair herkesin varsayımları vardı ama gerçeği kimse öğrenemedi. Yaşananlar, Suat amcayla aramızda sonsuza kadar sır olarak kaldı.