Sabah huzursuzca açıyorum gözlerimi. Her yerim ağrıyor. Kafamda davul zurnalar çalıyor. Ne olduğuna anlam veremiyorum. Dün gece ne olmuştu? Etrafa bakınca anlamamak mümkün değildi. Uyurken düşünce musluğunu açık bırakmışım. Sabaha kadar akmış da akmış. Yahu israf dedim kendi kendime. Hem buraları kim toparlayacak şimdi? En iyisi hemen bir an önce işe koyulmalı. Yataktan zor da olsa doğruldum ve israf olan düşüncelerimi topladım. Uyurken insan ne çok şey düşünüyormuş. Yerdeki bir cümle dikkatimi çekiyor. Tüh keşke geçen Ayşe teyze bana pasaklı dediğinde bu cümleyi söyleseydim. “Ayşe teyze ben pasaklı falan değilim. Zaten tekrar dağılacak olan şeyi neden bir daha toplayayım”. Gece gece neden bunu düşünmüşüm acaba? İyi ki söylememişim ne saçma bir cevapmış. Hem pasaklıysam neden şu an odamı toparlıyorum ki. Şu anki durumum ile pasaklılığım arasında bir bağ kuramadım. Sonuçta bunlar benim düşüncelerim, mahremim yani. Annem odaya gelmeden toplarsam iyi olacak ama annem zaten odadaymış. Bir iki saniye bu durumu düşündüm. Nasıl olur da annem her an elinde terlikle yanımda bulunuyor ya da bir suç işlediğimi nerden anlıyor? “”Ben anlarım anneler anlar.” Hey bunu nereden duydu? Anne, yoksa sen annem değil misin? Saçmalama oğlum. Eyvah düşünce musluğunu kapatmamıştım sabah. Gene dağılıyor düşüncelerim ortalığa. Şimdi kafamdaki davul zurna eşliğinde anamın terliği ile halay çekiyoruz.
Annem hemen babamın yanına koştu. “Bey bu Ahmet’e bir şeyler oldu gene. Hacer’in tanıdığı bilge bir dede varmış oraya mı götürsek? Babam hipnoz olmuş bir şekilde televizyonu izliyor. “Olur, hanım olur, cebimden de para alın.” Aslında babam annemi dinlemiyor. Babam televizyonu dinliyor. Babam televizyonu da dinlemiyor, içine hapsoluyor. Babam içine hapsolmakla da kalmıyor, beynini sömürmelerine izin veriyor. Sadece buna da izi-
-Ahmet yürü hadi gidiyoruz.
Bilge dede tam karşımda. Annemler öyle diyor, bilge dede. Bilge amca diyenler de var. Bilge baba da. Merak ediyorum soruyorum:
-Bilge olmak için ne yapıtınız?
Aslında bunu sormayacaktım ama çok hoş bir soruymuş. Aferin Ahmet artı bir puan.
-Ne bilgeliği oğlum. Ben bilge değilim hantalım. Bir gün işe gitmeye çok üşendim. Zaten her yaptığım işte bir uyuşukluk vardı. Kaplumbağadan bile yavaştım. Ayrıca çok kabaydım. Anam hep benden şikâyet ederdi hantal diye. Zaman geçtikçe insanlara kendimi kanıtlamak istedim. Her konuda bir fikir söyledim. İnsanlar beni bilge sandı. Çok kolay bir işti bu. Artık ben insanların ayağına gitmiyorum, onlar benim ayağıma geliyor.
Şok olmuş bir şekilde bilgeye baktım. Çakma bilge, bilgeliğin yanından bile geçemeyecek kadar hantal dede. Annem bir de ben pasaklıyım diye ağlar durur. Ah anacığım bir bilsen dünyada neler var. Anam da geldi şimdi.
-Anne bu dede bilge falan değilmiş sadece hantalmış. Bir de pasaklı-
-Oğlumun kusuruna bakmayın bilge baba. Nesi varmış düzelir mi?
-Oğlunuz çok pasaklıymış hanımefendi. Valla bir görüşte anladım. Bu pasaklılık kalbine de vurmuş vah efendim. Tedavisi çok zor. Ama isterseniz ben falanca yerden şifalı ot getirttiririm. Ama söyleyeyim ha fiyatı biraz zorlar sizi.
Annem bilgeyi can kulağı ile dinlerken bilge arada bana bakıp sırıtıyor. Vay halimize.
Eve dönüyoruz. Garip bir gündü. Hantal bir bilge ile tanıştım. Hantal olduğu kadar bilge olamayan bir düzenbaz. Annem odama giriyor. Odamı topluyor. Gülümseyerek bana bakıyor. Hayır, bu bakışı çok iyi bilirim ben:
-Ah Ahmet biz senin zamanındayken böyle miydik?...
Başlıyor anlatmaya. Yine yeniden. Bıkmadan usanmadan. Bende zihnimin içinde kalan son kırıntılarla bir masal uyduruyorum, annemin sözlerine sağır olup:
Evvel zamanda insanlar varmış…