Eller Yukarıda Atölyesi

Alime Büşra Hamzayev

Kelimeler: Hantal, Bilge ve Pasaklı.

Ek Zorluk: Başlığınız bu üçünden biri olacak: “Neşe Yoluyla Güç”, “Eller Yukarıda Atölyesi” ya da “Uzun Bıçaklar Gecesi”.

Eller Yukarıda Atölyesi

Karanlık, pis bir sokak. Kokusu insanın burnunu sızlatan cinsten. Pasaklı’nın evi bu mahallenin tam sonunda. Evin penceresi asfalta denk geliyor. Kocaman üç pencere dışında dışarıyı görecek bir yerleri yok. Pencerenin önünden 3 metre sol tarafta kanalizasyon kapağı var. U şeklini alan bu sokaktaki bütün binalar, gökdelen misali. Nemden üzerleri kararmış. Evi böyle bir sokakta olan insanların kendileri de bir hayli pasaklı oluyor tabii. Bu çocuğa da arkadaşları pasaklı demiş.

Bilge, mahlası en havalı olan. Evi Pasaklı’nın evine biraz uzakta. Sahile yakın villaların olduğu bir mahallede. Bembeyaz bir villa. Köşeleri işlemeli. Bahçede bir bahçıvan. Yemekleri yapan aşçılar. Evi temizleyen hizmetliler. Bilge’nin peşinde koşan dadı ve hocalar. Ve her şeye oldukça meraklı Bilge.

Ailesi memur. Klasik, gri memur arabasına sahip ve arabasına düşkün, ilgisiz bir baba. Bütün yükün üzerinde olduğu ve çocuğuna düşkün olmasına rağmen elinden bir şey gelmeyen bir anne. Odasından çıkmayarak ve bilgisayar masasından asla kalkmayarak ha bire oyun oynayıp, yemek yiyen Hantal.

Pasaklı her gün babasının kağıt toplamasına yardım edermiş. O gün de yardım ederken babasının bitkin düştüğünü görmüş ve babasına eve gitmesini söyleyip kağıt toplamaya devam etmişti. Sahile gelince biraz dinlenmek istemiş ve boş gördüğü bir banka oturmuştu.

Bilge de her gün yarım saatliğine sahile geçer, yalnız başına vakit geçirirmiş. O gün de uzaktan Pasaklıyı görmüş ve onun yalnız başına konuşup eğlendiğini görünce yanına oturmak için izin istemiş. Hantalı da annesi o sıralar markete göndermiş ve dönüşte yarım saatliğine yürüyüş yapmasını söylemiş. Hantalsa, yürüyüş yaparken gördüğü martıları izlediği film karakterleri gibi canlandırmış ve aklında kalan replikleri söylüyormuş. Tam Bilge ve Pasaklı’nın yanından geçerken, Bilge hızla ayağa kalmış. “Biz tanışmalıyız.” demiş. Hantal kafasını çevirmiş, ki zaten arkadaşlık etmekten hoşlanmazmış. Pasaklı bu fikre sevinse de bir an önce kağıt toplamaya dönmesi gerektiğini düşünmüş. Bilge “Hadi ama hepimizin anlatacak ilginç hikayeleri vardır. Değil mi?” demiş. Pasaklı, ama benim vaktim yok, demiş. Hantal da, benim de, ayrıca ben arkadaş olmaktan hoşlanmam demiş. Bilge, “Hepimizin az da olsa vakti var. Bir kitapta birbirine benzemeyen üç arkadaşın oluşturduğu hikaye kulübünü okumuştum. Bizim biraz ileride bir odunluğumuz var. Perşembe günleri tam bu saatte orada toplanıp hikayeler oluşturur canlandırırız. Ne dersiniz?” demiş. Hantal annesinin ders çalış, bırak şu bilgisayarı, az ye demelerinden biraz olsun kurtulacağını düşünüp, kabul etmiş. Pasaklı, hikaye oluşturmayı çok sevmesine rağmen, ailesine ne diyeceğini düşünmüş. Bilge, “Babandan kağıt arabasını alır buraya gelirsin. En fazla bir saatte hikayemizi yazarız.” deyince Pasaklı da kabul etmiş. Bu üç çocuk her şeyden evvel tanışmayı unutmuşlar. Ve Bilge odunluğu gösterdikten sonra çocuklarla sonraki hafta buluşmak üzere ayrılmışlar. Arkadaşlarını gönderen Bilge, kalan on dakikasını burayı düzenlemek için kullanmış. Ortaya yuvarlak bir kütük çekmek istemiş ama gücü çok yetmediğinden tam ortalayamamış. Onun etrafına küçük kütükler getirmiş. Haftaya gelirken de kağıt kalem ve birer dosya getiririm diye düşünmüş ve koşarak, kimseyi şüpheye düşürmeden eve gelmiş.

Günler geçtikçe Bilge, Hantal ve Pasaklı’nın buluşma için heyecanı artıyormuş. Nihayet buluşma günü gelmiş. Bilge sahilde dolaşmak için dadısından biraz daha fazla zaman istemiş. Dadısı ilk başta anlam veremese de Bilge’ye izin vermiş. Bilge odasındaki renkli kartonlardan mavi renkli olanı almış. Bir kaç kağıt, kurşun kalem ve keçeli kalem almış. Herkesten önce odunluğa varmış. Mavi kartona siyah keçeli kalemle "Atölye" yazmış. Artık tıpkı babasının Marangoz Atölyesi gibi Bilge’nin de bir atölyesi olmuş. Bu kartonu da Kapının iç tarafına yapıştırmış. Arkadaşları gelmiş. Herkesi yerine oturtmuş. Bilge tam henüz tanışmadık diyecekmiş ki birden aklına yazarların mahlas kullandığı gelmiş ve arkadaşlar adlarımızı bilmiyoruz ama asıl heyecanlı olan birbirimize vereceğimiz mahlaslar. Mesela bana bilge derler, ya size demiş. Pasaklı biraz çekinmiş. Bana Pasaklı derler, demiş. Hantal da, bana da hantal derler demiş. Homurtuyla. Harika, demiş Bilge. “Bundan sonra her birimizin bir dosyası olacak ilk sayfaya adlarımızı yazacağız. Her hafta ilk yarım saat içinde bu haftanın öyküsünü yazacağız. Sonraki yarım saatte birbirimizin öyküsünü okuyup en çok beğendiğimiz yeri canlandıracağız. Anlaştık mı?” Her ikisi de anlaştık deyip. Bu haftanın öyküsünü yazmaya koyulmuşlar. Bu olay her hafta aynı şekilde devam etmiş. Herkes halinden memnunmuş. Bi aileleri hoşnut olmamış. Hantal’ı yürüyüşe gönderen annesi Hantal da ne bir değişim ne de eve geldiğinde bir yorgunluk görürmüş. Oysa diğer günler eve geldiğinde hışmış olurmuş. Pasaklı’nın babası da oğlunun her perşembe kendinden ayrıldıktan sonra hiç kağıt toplamadığını fark etmiş. Böylece bütün ebeveynler şüphelenmeye başlamış. Ta ki iki ay sonraki bir perşembe günü bir saat değil tam beş saat geçirmişler atölyede. Yazdıkça yazmışlar. Canlandırdıkça daha çok eğlenmişler. Saatin geçtiğini hiçbiri fark etmemiş. Üç haftadır yazdıkları hikayenin sonuna yaklaştıkları için bugün bitiririz deyip eğlenceden sonra devam etmeye başlamışlar. Öyle gömülmüşler ki kağıtlara, biri görse çok ciddi bir iş yaptıklarını sanırmış. Tam hikayeleri bitirmek üzereymişler ki kapı açılmış. Bir de ne görsünler, polisler ve “Eller yukarı” diyen bir anons. Çocuklar korkmuş. Ellerini yukarı kaldırıp atölyeden çıkmışlar. Dışarıda ise ailelerini görmüşler. Hepsinin yüzü kızarmış. Pasaklı’nın babası koşmuş sarılmış. Hantal’ın annesi gözyaşları içinde. Bilge’nin babasının elinde mavi karton “Oğlum, bizi meraka düşüreceğinize bana söyleseydin ya bir atölye istediğini.” demiş.

Çocuklar elleri yukarıda atölyeden çıkarken ellerini indirmeyi unutmuşlar. Polisler gülerek tekrar anons geçmiş. “Eller aşağı.”

Alime Büşra İnce