Uzun Bıçaklar Gecesi

Hacer Noğman

Puslu bir geceydi. Sokaklar karmaşaya gebe. Direklerin ucunda yanan lambalardaki ışıltının uğultusu gözlerimi kamaştırıyor. Beni dışarı atan şey, okuduğum kitaptaki bir sözdü. “… Puslu bir geceyken, sokaklar insanlarla doluyken ve sokak lambaları öylesine güzel parlarken arayacaksın ve bulacaksın. İşte o bilgeyi…” Evet, bu cümleydi beni dışarı atan. Her adımımda tekrar ettim bu cümleyi. Evet, bu açıkça bir mesajdı. Kim tarafından geldiğini kestiremesem de, mesajı fark etmem önemli bir şeydir. Öyle değil mi?

Gecenin pusunda ilerlerken arayan gözlerle etrafa bakıyordum. Kimi hızlı kimi yavaş adımlarla ilerleyen insanlara çarpa çarpa, hızlıca yürüyordum. Ne aradığımı bilmiyordum ama aradığımın bana görüneceğini düşünüyordum. Eriyor muydum acaba? Belki de. Bunu düşününce gözlerimi kıstım, adımlarımı yavaşlattım ve etrafa daha dikkatli baktım. Daha tenha yerlere gitmeliyim diye düşündüm. İçimden bir ses böyle dedi desem daha iyi olur. Zaten ne yapıyorsam içimdeki sesi durduramadığımdan.

Tenha bir sokak ilişti gözüme. O sokağa girdim hemen. Kepenkleri inmiş birkaç dükkân ve yığınla yırtık kartonlar. Sokak bunlardan ibaretti. Evet, tam da aradığım gibi. Burada aradığımı bulabilirdim. Yavaşça ilerledim sokakta. Gözlerimi kısmış, ağır adımlarla yürüdüm. Bir hareketlilik çarptı gözüme; bir karaltı. Ürperdim. Loş sokak lambası ışığının gölgesine yerleşmiş bir karaltı. İçimdeki ses bir şeyler söyledi fakat anlamadım. Karaltıya doğru yürüdüm. Yerden bitme bir şeydi sanki. Ayakları var mı diye baktım, göremedim. Biraz daha ilerledim karaltıya. Yürüyen bir hayvan olduğunu fark ettim. Hantal bir köpek aldı karaltının yerini. Hareket etmek için bayağı çaba gösteren bir köpek. Yoksa aradığım sen miydin, diye geçirdim içimden. Tabi ya, neden bir insan bekliyorum ki? Sahi, bilge nedir ki? Ninja Kaplumbağalar’daki Usta Splinter mi? Bunu mu bekliyordum? Ah aptal kafam. Gerçek bu işte, konuşan bir fare değil; hantal, pasaklı, konuşamayan, çirkin bir köpek! Gerçekler böyle orijinaldir! Buldum demek ki. Şükürler olsun. Şimdi ne yapacaktım? Bulmanın yarısı aramaktır da, şimdi ne olacaktı? Hele bir konuşmaya çalışayım şu hantal köpekle. Bir dakika, zihnimin ucunu bucağını aradım, o cümleyi bulamadım. Nasıl hatırlamam o cümleyi? Beni sokağa atan o cümleyi, zihnimde yer eden o cümleyi… Kahretsin! Hemen eve gidip bakmam gerekiyor. Koşarak eve gittim. Soluk soluğa kaldım. Bir bardak soğuk su içtim. O kitabı aramaya başladım. Hangi kitaptı? Kahretsin? Neyi arıyordum? Evet, bilgeyi. Bilge neydi? Usta Splinter ya da hantal ve pasaklı bir köpek mi? Ne bileyim ben!

Evdeki bütün kitaplar kütüphanedeydi. Ne komodinin üzerinde, ne televizyon ünitesinde, ne yemek masasında ne de portmantoda… Kitapların hepsi kütüphanedeydi. Nasıl bulacaktım o kitabı? Ah! Belki o hantal köpek bir şeyler söylerdi bana. Onu bulmuştum, karşıma çıkmıştı. Mutlaka bir şeyler bilir.

Çıktım evden. Gecenin pusu artmış, leş gibi kokular sokakları doldurmuş. İnsanların yürüyüşleri yavaşlamış. Birbirine çarpan insanların hareketleri yavaşlatılmış gibi. Pus bunları silikleştirmiyordu. Nasıl bir pustu bu?

O sokağa doğru yürüdüm. Aradığım bilgeyi bulduğum sokağa doğru… Gece sabaha dönmüşken buldum onu. Güneşin ışığı yeryüzünü aydınlatmak için haber vermişti. Fakat geceydi henüz. Halen yürüyordum. O sokağa doğru. Karşımda o hantal, pasaklı bilge köpek durmuş bana bakıyordu. Usta Splinter gibiydi; ayaktaydı ve insan gibi yürüyordu. Yaklaştı, elinde ışıldayan demirler gözümü kamaştırdı. Kıstım gözlerimi, daha da kıstım ve gece aydınlandı. Elindeki uzun demirlerin bıçak olduğunu anlamam çok sürmedi. Önümde durdu, elindeki yedi bıçağı bana uzattı. Ve konuştu ardından: “puslu bir geceyken, sokaklar insanlarla doluyken ve sokak lambaları öylesine güzel parlarken arayacaksın ve bulacaksın. İşte o bilgeyi… Puslu gece yerini bıçaklı bir geceye bırakırken, güneş, çıkacağı haberini verdiğinde insanlar evlerine dönerken, güneş görünecekken… İşte o bilgeyi içinde bulacaksın.” Dudaklarım mıhlanmıştı. Pasaklı köpek hantal hantal uzaklaştı, ben gibi yürüyerek. Şaştım kaldım. Söyledikleri yankılandı zihnimde: “… Bıçaklı gece… İçinde… Bulacaksın…” tabi ya, içimdeydi aradığım. Daha neyi bekliyordum ki? Erdim basbayağı! İçimdekini çıkarmak için neyi bekliyorum? Düşünceler kafamda duvarlara çarparken yedi bıçağı birden karnıma sapladım.

“ ”…puslu bir geceyken, sokaklar insanlarla doluyken ve sokak lambaları öylesine güzel parlarken arayacaksın ve bulacaksın. İşte o bilgeyi… Puslu gece yerini bıçaklı bir geceye bırakırken, güneş, çıkacağı haberini verdiğinde insanlar evlerine dönerken, güneş görünecekken… İşte o bilgeyi içinde bulacaksın.” dedi ona hastası. Hekim Vahide, ilaçlarının miligramlarını arttırmak üzere odasına çıktı.”