Kardan Kıyamet Olur Mu?

Ayşenur Önler

Her şeyin sona ereceğini söylerler. Bu kumun içinde, onların ilk kolonisi olan Bianca bütün bu söylemlere kafa tutarak kuruldu. Kral Claywood, Mars’a keşfe geldiğinde hiç beklemediği bir manzarayla karşılaştı. Dört tepenin arasındaki nadide bir toprak parçası, yıllardır hayalini kurduğu koloni için en uygun yerdi. Küçük küçük gölcükler göz kamaştırıcı görünüyordu. Gemiden inip kızıl toprağa adım attı. Yer çekimi beklediğinden daha kuvvetliydi. Kaskını çıkarıp havayı içine çekti. Evet, nefes alabiliyordu.

Elli sekiz yıldır yaşadıkları uzay istasyonu, halkına yetersiz gelmeye başlamıştı. Nüfus arttığı için insanlar hem sıkışık odalarda yaşamak zorunda kalıyor hem de yiyecek sıkıntısı çekiyorlardı. Son iki keşifte Dünya’ya inip kıyametten artakalan erzakları almışlardı ancak uzay gemisi eli boş dönmüştü. Haliyle yeni bir gezegen arayışına gitti Kral Claywood. Onun bu kararıyla birlikte oğlu Byron için yeni bir hayat başlamıştı. Byron, alışılmışın dışında bir yerde doğmuş, 23 yaşına kadar uzay istasyonundan hiç çıkmamıştı. Ta ki Mars’a keşfe giden babasına eşlik edene dek.

Vakit kaybetmeden Mars’a akınlar başladı. Byron, tek veliaht prens olduğu için, babası ona yeni sorumluluklar vermişti. Yerleşkelerin düzenlenmesi ve planlanması tamamen kendisine aitti. Yıllardır bununla ilgili kitaplar okuyor, aklına gelen her şeyi defterine not ediyordu.

Sonunda o büyük gün geldi. Byron’un dünyasının yerleşimcileri, ilk yerleşimlerini yerin diplerine kurdular. Yeri 20 metre altına kadar kazıp geçici odacıklar yaptılar. Önceleri bunun sebebi savunmasız halkın herhangi bir işgale karşı korunmasıydı. Yerin üstüne korunaklı bir yerleşke yapana kadar geçici olarak burada konaklayacaklardı.

Dünyadan kendi değerlerini yansıtan şeyler getirdiler. Onlar geçmişlerine bağlı olan bir halktı ama bu durum asla açık fikirli olmalarını etkilemezdi. Bu yüzden Byron’un fikrini sorgusuzca kabul ettiler. Ancak haftalar geçtikçe bu yeni fikirlerinin istenmeyen getirileri olacaktı. İlk hafta ayaklarının toprağa basmasını bir lütuf olarak gören halkın odacıkları, kazıları sağlam yapmadıkları için toprak yavaş yavaş çökmeye başlayacaktı.

Bu çöküntü artınca yerin yüzeyine çıktı halk. Çünkü odacıkların içinde kaçacak bir yer kalmamıştı. Prens Byron’un bu planı başarısız olmuştu. Çamurlu kürekler ve yerin yüzeyinden görünen çukurlar, Byron’un dünyasındaki ilk yerleşimden geriye kalanlardı. En büyük hataları bu odacıkları çok derine yapmış olmalarıydı.

Prens Byron, yeni bir plan çizdi. Yerin yüzeyine yaklaşarak en baştan başladılar.

Bu sırada halkın dinamiği de yavaş yavaş değişiyordu. Yıllardır boşlukta, gemide yaşadıkları için bir yere yerleşmenin verdiği hissi unutmuşlardı. İnsanlar arasında yeni bir dayanışma filizleniyordu. Bu da işine tutkuyla bağlanan, özverili bir toplumun temelini oluşturdu. Çünkü en zor anlarında bile krallarına isyan etmeyerek çözüm odaklı davranıyorlardı. Sabır ve azim bu yeni neslin temsili oldu.

Eğer dikkatlice dinlerseniz burada toprağa vurulan kazmaların sesini duyabilirsiniz. İkinci yerleşkenin de yıkılmasıyla birlikte üçüncüsü için harcanan bu çaba, paha biçilemez nitelikte. Yerin üstünde, korunaklı yapılar oluşturulurken, bir yandan da ham madde için keşif timleri gezegenin dört bir yanında geziyor.

Üçüncü yerleşim yepyeni bir kale olarak başladı. Gezegende bulunabilecek komşu düşmanlara karşı çıkmak için inşa edilmişti.

Kızıl gezegende filizlenen bu yeni medeniyetin olası diğer medeniyetlere olan bu muhalefeti, eski dünyadaki medeniyetlerin birbirine olan muhalefetinden daha belirgindi.

Ancak her şeyin bir sonu vardır. Onlar da bunu biliyordu bunu. Ancak bilmiyormuş gibi davranıyorlardı. Kıyameti daha önce hiç yaşamamış gibi.

Dördüncü yerleşke asırlar boyu faal olmalıydı. Planlarını buna göre yapmışlardı. Planlarına harfiyen uydular. Mutluydular. Ta ki, hafif bir esinti bile yaşamadıkları gezegende, bir kardan adam görene kadar.

Bu kardan adam, onların düzenlerine ve uyumluluklarına bir aykırılık teşkil ediyordu.

Uzaktaki karanlık güneşe ve soğuk nedir bilmeyen bu gezegen sakinlerine. Yeni bir savaşın habercisiydi bu kardan adam. Tıpkı Dünya’daki kıyametin habercisi olduğu gibi. Bu senaryoyu daha önce yaşamışlardı. Kardan adam eriyene kadar vakitleri vardı. O eridikten sonra dibinde kalan bir cihaz bulacaklardı. Bu, bir son demekti.

Ancak, her şeyin bir sonu olmalı mı? Bunu engellemenin bir yolu olmalıydı. Bu cihaz yerde yapay depremler oluşturarak gezegeni yirmi dakika içinde harabeye çeviriyordu. Kıyamet için kullanılmış bir cihaz öyle etkiliydi ki…

Aktif edildiğinde her şeyi yerle bir edecekti.

Son olarak, her şeyin sonunda onlar herkesi şaşırtmıştı. Ertesi gün gezegene gelen uzay gemilerinden beyaz bayrak sallanıyordu. Kardan adam artık kıyametin habercisi değildi.