Bir Soruya Kaç Can Sığar

Ayşenur Önler

“Her şey tamam olmalı, her şey tamam olmalı.” Bardaktaki bir su kadar sakindi, oturuyordu. Oturduğu yerde biraz kımıldandı. Berjerin kabarık arkalığı, sırtını rahat ettiriyordu. Ancak bir an önce yarım bıraktığı işi tamamlamalıydı. Pörsümüş krem rengi kenarlarından destek alarak ayağa kalktı. Odanın rutubetli havasını içine çekti. Bardaktaki bir su kadar sakindi, karşısındaki duvara bakıyordu.

Buraya geleli üç yıl olmuştu. Kızı trafik kazası geçirdikten sonra eş dost sahip çıkmamıştı. Zaten başka çocuğu yoktu. Darülaceze’ye yerleştirilmişti. Çalışanlar bu yaşlı teyzeyi önce garipsemişlerdi. Çünkü birkaç kişi iletişime geçmeye çalışmış fakat muvaffak olmamışlardı. Aksi gibi gördükleri karşısında şaşkınlığa uğramışlardı. Çünkü bu teyze, pek konuşmadığı gibi farklı şeylere kalkışırdı. El örgüsü hırkasının ceplerinde her daim kalker taşları bulunurdu. Bu taşlarla yatağının yanındaki duvara muhtelif şekiller çizer, sonra nemli bir bezle silerdi. Sonra tekrar bir şeyler çizer, tekrar silerdi. Çalışanlar önceleri bu hususta biraz kendisine kızmıştı ancak sonrasında utancından tek kelime edemeyen bu teyzeye seslerini çıkarmamayı tercih ettiler. Çünkü bardaktaki bir su kadar sakindi bu teyze.

“Her şey tamam olmalı, her şey tamam olmalı.” Ancak teyzenin farklı ve hazin bir öyküsü vardı. Otuz sekiz sene matematik öğretmeni olarak çalışmıştı. Yıllarca öğrencilerinin üzerine titremiş, her biriyle tek tek ilgilenmişti. Ama her gece başını yastığa rahatlıkla koymasını engelleyen bir olay yaşamıştı. Direk sorumlu olmasa da dolaylı yoldan bir vahşete sebep olmuştu.

“Her şey tamam olmalı, her şey tamam olmalı.” Yaşlı teyze söylenerek odanın içinde turluyordu. Cebinden kalker taşını çıkardı. Yatağının yanındaki duvara yürüdü. Önce bir dik üçgen çizdi. İlk köşesine ‘T’ harfini yazdı. İkinci köşe, üçüncü köşeye de derken üç köşesi ‘T’ harfi olan bir üçgen oluşturdu. İç açılarının olması gereken yerlere de çeyrek daire çizip ‘T’ yazdı.

“Şimdi,” dedi yaşlı kadın. “Tanju’yu geri getirmeye başlayalım.”

Üçgenin kenarlarına birtakım trigonometri işlemleri yazmaya başladı kalker taşıyla. Sinüsler, kosinüsler derken doğru yazması gereken bir şeyi hep hatalı yazıyordu. ‘tanx’ yazması gereken yerlere hep ‘tanjux’ yazıyordu. Ara ara duraksayıp bazı işlemleri zihninden yapıyordu. İşlemler uzayınca duvarın aşağısına yazmak zorunda olduğu için beli tutuluyordu. Böyle zamanlarda bir müddet dinlenip tekrar devam ediyordu.

Mart ayının soğuk vakitlerinden bir gündü. Ders bitiminden sonra okuldan çıkmak için hazırlanıyordu. Mesleğinin ilk yılını doldurmak üzereydi. Bütün öğrencilere aynı şefkatte ve aynı ilgide yaklaşmaya çalışıyordu. Ancak bir öğrenci vardı ki, annesini daha iki sene önce yitirdiği için zor bir ergenlik dönemi geçiriyordu. On ikinci sınıf öğrencisi olduğu için kendini toparlamakta da güçlük çekiyordu. Hem sınava hazırlanıp hem de üzüntüyle başa çıkmak bu öğrenci için çok zor bir durum olmalıydı. Babasının ilgisizliği annesinin vefatıyla üst seviyeye ulaşmıştı. Bu sebeple kendisine ilgi gösterilmesine muhtaç bir yapıdaydı. Bu ilgiyi gösteren herkese annesi gözüyle bakıyordu. İsmi Tanju’ydu.

Kapının tıklatılmasıyla olduğu yerde dondu yaşlı kadın. Muhabbet etme çabasıyla ara ara odasına gelen Nihal Hanım’dı bu. Yemeklerden sorumluydu. Otuz yahut en fazla otuz beş yaşındaydı. Heyecanlı ve konuşmayı seven bir yapısı vardı. Badem şekeri getirmişti gelirken. Her gelişinde eli dolu gelirdi. Yaşlı kadın berjere oturmasını işaret etti. Kendisi de yatağına oturdu sakince.

“İki üç gündür yemeklere geç iniyorsunuz. Acaba canınız bir şeye mi sıkkın, diye düşündüm. O yüzden tatlı bir şeyler getirdim ki keyfiniz yerine gelsin.” diye şakıdı Nihal Hanım.

“Zahmet etmişsin kızım, teşekkür ederim.”

“Ne zahmeti estağfirullah teyzeciğim. Haliniz keyfiniz nasıl, bir sıkıntınız var mı?” diye sordu heyecanla.

“Çok şükür, halimiz de keyfimiz de yerinde.” dedi yaşlı kadın.

Nihal Hanım bir müddet yaşlı kadına baktı. Sonra odaya göz gezdirmeye başladı. Bu sırada geçen birkaç seferdir gördüğü gibi, yaşlı kadının yatağının yanındaki duvarda bir şeyler çizilmişti. Sormak istediği bir konuydu ama bir türlü cümleleri toparlayamıyordu. En sonunda üzerinde fazla düşünmeyerek pat diye sormaya karar verdi.

“Ben size birkaç seferdir bu duvarınızdakilerin sebebini sormak istiyorum ama cesaret edemiyorum. Böyle matematiksel işlemlerle hala neden uğraşıyorsunuz?” Nihal Hanım yarı patavatsızlığıyla ağzındaki baklayı hemen çıkarıvermişti. Bu meseleyi kendisi dahil kurumdaki herkes merak ediyordu. Yaşlı kadın boşluğa bakarak düşüncelere daldı.

“Öğretmenim size birkaç tane soru sorabilir miyim?” Çıkmak üzere hazırken Tanju elinde kitabıyla öğretmenler odasının kapısından seslenmişti. Bugün memleketten annesi ve babası geleceği için otogara yetişmek durumundaydı. Ancak öğrencisini kırmak da istemiyordu.

“Merhaba Tanju. Şuan acilen çıkmam gerekiyor, soruna yarın baksak olur mu?”

“Olmaz.”

“Niçin? Yarın diğer sorularınla birlikte detaylıca baksak olmaz mı?”

“Öğretmenim sizce ben sizi çok mu rahatsız ediyorum?” Tanju çok alıngan bir çocuktu.

“Hayır elbette.”

“O zaman beni eve bırakabilir misiniz?” Düşündü. Öğrencisinin evi otogara giden yolun tam üstündeydi. Çocuğun üzgün olması kendisini de yaraladığı için ikinci bir olumsuz yanıt vermek istemedi.

“Otuz saniye içinde çantanı alıp gel o zaman.”

Arabası babasından mesleğe geçiş hediyesiydi. Atandığı yerin belli olmasının ertesi günü babası elinde anahtarla eve gelmişti. Bu yüzden arabasına babasının ismini vermişti: Mustafa. Tanju ön koltuğa oturmuştu. Okuldan otogara kadar yirmi dakikalık bir mesafe vardı.

“Tanju kusura bakma, bugün annem ve babam gelecek. Bu yüzden otogara yetişmem lazım. On dakikaya inmiş olurlar, geç kaldım. Bu yüzden sorularına bakamadım.”

“Önemli değil öğretmenim. Sizin kardeşiniz yok mu? Neden sadece o ikisi geliyor?”

“Hayır, kardeşim yok ama kardeş gibi olduğum birçok arkadaşım var. O yüzden üzülmüyorum.”

“Ama benim annem yerine koyabileceğim bir arkadaşım yok ki. Sizin kardeşiniz yerine koyduğunuz başka insanlar varmış. Ben ne yapsam ki?” Tanju her nasılsa bir şekilde içini parçalamayı başarıyordu. Sürekli bu konuyu açıyor, konuşma ilerledikçe de içli içli ağlamaya başlıyordu. Bu yüzden dikkatini dağıtmaya karar verdi.

“Bence bu sorundan önce, bana sormaya geldiğin birkaç soruyu konuşalım. Hadi test kitabını çıkar da sorularından birkaçını oku, zihinden çözmeye başlayalım.” Tanju çok da istekli olmayarak kitabını çıkardı.

“Pekala öğretmenim. Şu soruya bakalım: Şekilde ABC dik üçgendir. /BC/=16 birimmiş. /AB/= 12 birimmiş. Tanx=x/6 ise x nedir, diye soruyor öğretmenim.”

“Aslında buna benzer sorular çözmüştük hadi şimdi sesli düşünelim! Kesin zihinden yapacaksın.”

“Tamam öğretmenim ama isterseniz önce bi şekle bakın, kafanız karışmasın çözerken.”

“Gözümü yoldan ayırmasam iyi olacak Tanju. Soruyu anladım aslında.”

“Hocam nasıl anladınız? Bence bir baksanız daha hızlı çözeriz.”

“Pekala, hızlıca bana çevir kitabını.”

Bir anlık direksiyon hakimiyeti kaybı.

Bir. Anlık.

Bir anlık dikkatsizlik zincirleme bir kazanın sebebi olur. Sağ tarafından geçen bir motosikletliye çarpmasıyla, savrularak direksiyon hakimiyetini kaybeder. Arkasından gelen araç öğretmenin arabasına, onun arkasındaki araç bir öncekine derken, bir trigonometri sorusu için ciddi can kayıpları verilir. Tanju olay yerinde hayatını kaybeder. Onunla birlikte üç kişi daha…

“İyi misiniz teyzeciğim? Neden sessizleştiniz yine?”

“Benim bu soruyu çözmem gerek. Şimdi meşgul etme beni. Yoksa yine birileri ölecek. Bir an önce her şey tamam olmalı. Bu soru çözülmeli!”