Darülacezede bir sabah.Yani aslında dünyada da bir sabah. Birbirinden çok da farklı şeyler değil. Birinde acizler var, diğerinde ise acizlerin bakmakta aciz olduğu acizler. Neyse. Amcalar, teyzeler yeni yeni uyanıyorlar. Bir odada Mert amca biraz önce uyandı. Berk amcanın uyanmasını bekliyor. “Mert ve Berk diye amca mı olur?” dediğinizi duyar gibiyim. Hep Yaşar ya da Mehmet olacak değil ya. Mertler de, Berkler de büyüyor sonuçta. Mert amca beklerken pencereden bahçeye bakıyor. Hava güneşli bugün ama serin. Bahar havası. Mert amca elinde otuz üçlük bir tesbihle, kuşlar cıvıldamalarıyla, çiçekler açmalarıyla zikre durmuş. Mert amca Berk amcaya dönüp:
“Berk. Beerk. Kalk hadi kalk sabah oldu. Namaza kalktın mı sen?
Berk amca yatağında dönüp Mert amcaya baktı. Esner bir şekilde:
“Allah affetsin uyanamamışım. Bana niye seslenmedin efendi?”
“Ben de geç kalktım. Anca yetiştim. Neyse kalk abdestini al da kazasını kıl.”
Berk amca estağfurullah çeke çeke banyoya abdestini almaya gitti. Mert amca da yatağını topladı. Komodinin üzerindeki çiçeğini suladı. Sonra geceliğini çıkarıp kareli bir gömlek, kadife bir pantolon giydi. Bu arada Berk amca da namazını kıldı.
Mert amca emekli matematik öğretmeni. Ona trigonometrinin piri derlermiş meslek hayatında. Trigonometri konusunu anlattığında anlamayan, bilmeyen öğrencisi kalmazmış. Öyle diyorlar. Çok öğrencide iz bırakmış. Pek nahif, sevecen bir öğretmenmiş. Her öğrencisinin hatırladığı bir sözü varmış Mert amcanın; “Hayatınızın tanjantı sıfır olsun ki yolunuz doğru olsun”. Söz söyleyip altını doldurmamak olmaz. O da söylediği sözün altını insanlara, hayvanlara, çiçeklere merhametle, cömertliğiyle, yardımseverliğiyle doldurmuş.
Berk amca denizciymiş. Denize âşıkmış dersek daha doğru olur. Ne zaman içi sıkılsa, sinirlense ona gidermiş. Sonra denizle daha fazla içli dışlı olmak için içine girmiş. Deniz ürünlerine merak salmış. Balıklar, yengeçler, deniz anaları, mercanlar… İçine girdikçe büyümüş her şey Berk amca için. Sonra deniz taşlarından takılar, süs eşyaları yapmaya başlamış. Hâlâ haftada bir kere de olsa denize gider. Ziyaretine gelenlere anlatır denizi. Yaptığı eşyalardan hediye eder.
İkisi pek yakınlar birbirlerine. Kardeş gibiler. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez. Şimdi beraber bahçede sabah yürüyüşlerini yapıyorlar.
“Mert bir rüya gördüm hâlâ etkisinden çıkamadım.”
“Hayırdır inşallah. Ne gördün?”
“Çok anlatmak istiyorum ama kötü bir rüyaydı anlatmayayım.”
“Hayrolsun diyelim boşver düşünme. Bak bak ağaçları kireçliyorlar.” Berk amca kafasını kaldırıp baktı.
“Kireç nasıl oluşur bilir misin?”
“Hatırlamıyorum gibi. Kimyadan sönmüş sönmemiş kireç kalmış aklımda sadece. Neyden oluşuyor. Buna da denizden çıkıyor deme.”
“Tabii denizden çıkıyor ne sandın? Denizdeki mercanların, yosunların, deniz lalelerinin etkisiyle oluyor. Yani aslında bu şekilde kalker oluşur. Sonradan kirece çevirirler.”
“Vay be. Bu yaşımda yeni şeyler öğreniyorum”
“Ya işte deniz. İçinde yok yok. Biliyor musun, insanlar biraz denizin altını görseler, bilseler ne varmış ne için varmış düşünseler belki bir şeyler değişir, dünya daha güzel bir yer olur.”
“Öyle mi dersin?”
“Öyle tabii. Tefekkür insanı insanlığa yaklaştırıyor. Hayreti artıyor. Acizliğini görüyor.”
“Eyvallah muhterem. Güzel dedin.”
Sohbet ede ede bir vakit daha yürüdüler. Ağaçlarının önünden geçtiler. Berk amcanın ağacı daha kireçlenmemişti. Sonra beraber kahvaltı yapmaya yemekhaneye gittiler. Kahvaltı yaptılar. Öylece masada otururken Berk amca yorgun hissedip;
“Ben biraz odaya çıkıp uzanayım.” dedi.
“Hayırdır iyi misin?
“İyiyim iyi. Biraz yoruldum. Uykumda da dinlenemedim ki o rüya yüzünden. Gidip biraz dinleneyim.”
“Tamam o zaman. Kötü olursan beni çağır.”
“Tamam tamam merak etme.”
“Bu arada gençler gelecek bugün.”
“Aaa ne güzel. Geldiklerinde beni çağır olur mu?
“Tamam çağırırım inşallah.”
“İnşallah. Selametle” deyip odaya çıktı.
Mert amcanın da dediği gibi bugün Darülaceze’ye gençler gelecekmiş. Ara ara gelirler böyle üniversiteli, liseli gençler hal hatır sormaya. Amcalar, teyzeler de çok mutlu olur. Yani hepsi olmasa da çoğu. Gençlere anılarını anlatırlar. Eski sanatçılar şarkılar söyler. Şenlik havasında geçer bu zamanlar. Mert amca da Berk amca da çok sever gençleri. Berk amca denizi anlatır. Tıpkı sevdiği kızı anlatır gibi. Mert amca matematiği anlatır. Çocuğunu anlatır gibi. Mert amcanın sözü tanjantla biter. İçlerini döker, rahatlarlar biraz daha. Gençler de ikisinin anlattıklarından mest olur.
Yaklaşık bir saat sonra gençler geldi. Mert amca karşıladı onları. Biraz sohbet, hâl hatır sorduktan sonra;
“Ben gideyim Berk amcanızı çağırayım. Deniz aşığıdır. Sizi de çok sever. Durun hemen geliyorum” deyip yanlarından ayrıldı. Yukarıya odasına çıktı. Berk amca uyuyordu. Yani uyuyor gibi görünüyordu.
“Berk Beerk. Kalk hadi muhterem. Gençler geldi seni bekliyorlar bak. Berk amcamız gelsin de bize denizi anlatsın diyorlar. Kalk bakim kalkeri, kireç taşını anlat onlara da.” deyip güldü.
Berk amcadan cevap yok. “Beerk hadi. Senin uykun bu kadar ağır değildi” deyip eliyle sallamaya başladı. Berk amca tepki vermedi. “Berk iyi misin? Berk…”
Berk amcanın ağacını kireçlemeyi unuttular o yıl.
Ahmet Can