Kelimeler: Darülaceze, Kalker ve Tanjant.
Alerjik Kelime
Bu hafta öykü atölyesinde Darülacezedeki kalkerci amcanın öyküsünü yazmamı istediler. Ben de kalktım buraya geldim. Buraya gelmesem güzel bir öykü yazamayacağımı düşündüm. Kalkerci amcayı daha önce ağırlamamıştık. Ben kalkerin ve tanjantın ne olduğunu çok eskilerde bırakmıştım. Şimdi kalkıp bunların öyküsünü nasıl yazacağım, sahiden bilmiyorum. Ama bir şeyi itiraf etmeliyim burası cennet gibi bir yer.
Darülaceze'nin dışarıdan nasıl bir yer olduğu anlaşılmıyordu. Girdiğim anda başka bir yere kapı açıldı sanki. Etrafta şakalaşan amcalar. Bir yanda sohbetine kahkahalar eklenmiş teyzeler. Bastonlarını tokuşturarak dans edenler. Şarkı söyleyenler. Yağmurda çiçek sulayanlar. Ağzını açıp yağmuru yakalamaya çalışanlar. Dışarıda yağmur yağıyor ama hiçbiri bunu önemsemiyor. Öyle güzel bir manzara var ki anlatamam. Ben şaşkın şaşkın dolanırken yanıma bir görevli yanaştı. O sormadan ben “Kalkerci amcayla görüşmeye geldim. İki gün önce aramıştım.” dedim. Büyük ihtimal benden haberi var ki: “Buyrun sizi ona götüreyim. Arka bahçede” dedi. Kadını takip ederken aynı zamanda da etrafı seyrediyorum. Küçük bir ormanın ortasına konmuş binanın çevresi yemyeşil çimlerle çevrili. Bu alanın içinde üstü kapalı banklar, etraflarında rengarenk güller ve çiçekler var. Bu alanın dışında da çam ağaçları. Hem, yağmurla öyle güzel kokuyorlar ki… Sahiden böyle bir yer beklemiyordum. Hani hep anlatılan darülacezeler; mutsuz, kimsesiz amcalar ve teyzeler... Burada hiç öyle görünmüyor aksine anlarıyla mutluluğu keşfetmeye çalışan yüzlerinde tebessümler olan yaşlılar var burada.
“Bakın oradaki yeşil şeritli bastonu olan amcamız, kalkerci amca.’’ dedi görevli. Teşekkür edip ona doğru yürüdüm. Yaklaşınca biraz durup onları izlemeye başladım. Ben oradayım ama onlar beni görmüyor ben orada değilmişim gibi gülüp eğlenmeye devam ediyorlar. Bir masanın etrafına oturmuşlar hakır hakır gülüyorlar. Ben kalkerci amcanın öyküsünden çok buranın öyküsü merak ettim. Çünkü öyle aile, öyle kardeş gibiler ki hatta bizim ailelerimiz bile beraberken böyle mutlu görünmezler. Aralarında farklı bir bağ var sanki. Eh artık yanına gitsem iyi olur. Daha da yaklaştım ama hâlâ beni fark edip bakmıyorlar bile. “Merhabalar. Ben Kilta. Kalkerci amcacım sizinle görüşmek için geldim.” dedim. Amca “Hoş geldin kızım. Buyur gel otur.” dedi ama başını çevirip bakmadı. Ben de gidip tam karşısına oturdum. Ben oturunca diğerleri kalktı. Bir şey de diyemedim. Çünkü Kalkerci amcanın yüzüne odaklanakalmıştım. Siyah gözlükleri, onların altında kırmızılı beyazlı izler. Ellerine baktım. Elleri de öyleydi. Hatta öyle buruşmuş ki el demeye bin şahit ister.
-Sen kimlerdensin kızım, ne için geldin? Ne görüşeceksin benimle?
-Amcacım ben senin öykünü dinlemeye geldim. Duydum ki ilginç bir öykün varmış.
-Öyle ya herkes öyle der. İlginç olan nedir bilmem.
-Öyleyse anlat da birlikte karar verelim ne dersin?
-Yüzümü, elimi inceleyip duruyorsun değil mi? dedi. Sağ eliyle bastonunu eline çekti diğer elini de üstüne koydu. Bana doğru eğildi. “Kalkerci dedin ya, ben eskiden kalkerciymişim. Bir gün var hatırladığım kalkerciliğe dair. Başkasını hatırlamam. O günde ocakta olan patlamayı bilirim bi. Çünkü bende ne sonrası ne de öncesi vardır. Gözlerimi o patlamada kaybettim ben. Gözlüğümü çıkarsam korkarsın. Gerçi nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama doktorlar o zamanlar öyle derdi. Yüzümdeki ve vücudumdaki yanıklar da o gün oldu. Ne olduysa o zaman oldu. Herkes benim hikâyemi anlatır. Çünkü o gün oradan tek sağ kurtulan benmişim. Ama gel bir de bana sor.
-Peki nasıl kurtuldun?
-Bilmiyorum işte. Dedim ya benim en iyi hikayem bu, bilmemek. O günden sonra kimse bana bakmadı ne kızım baktı ne de oğlum. Eşleri beni istemedi bir süre sonra. Ben de kendi rızamla buraya geldim. İyi ki gelmişim burası cennet cennet.
-Öyle sahi amcacım. Ben de böyle beklemiyordum.
-Sen hikaye dinlemeye gelmişsin. Ama gel bak bunların her birine bir sor. Hikayeleri buradan ibarettir. Bizim hayatımız bu kapının ardında bıraktıklarımızdır ama asıl hikayemiz burasıdır. Kimi hatırlamaz, kimi hatırlamak istemez. Kimi hatırlar ama karıştırır.
-Hmm… Peki burada günler nasıl geçiyor? Dışarıyı özlemiyor musunuz?
-Ben travma geçirmişim öyle diyor doktorlar. O yüzden iş hayatımı bilmiyorum. Sonrası da ayrı bir travma. Benim asıl hikayem burada başladı. Biz burada birbirimize bildiğimiz şeyleri öğretir, yarışmalar yaparız. Bazen partiler bazen yaslar tutarız.
-Yaslar derken?
-İnsan sağlığı için. Nasıl gülmemiz doğadansa ağlamamız da doğadandır. Burada kimse alzaymır değil. Yas gecelerimizde bir kişi kurayla seçilir. O ağlamak istediği bir anıyı anlatır sonra yas şiirleri okur, serzeniriz hep bir ağızdan. Sonra topluca ağlarız. O kişi de o günden sonra o şeyi unutur. Kural bu, ama yok olmadı birincide. İkinci, üçüncü olana kadar ağlarız. Hem eğlenceli de. Demedi deme.
-Ne ilginç.
-İlginç değil kızım. Olması gereken. Ağlamak istediğinde ağlamalı insan. Gülmek istediğinde gülmeli. Şu kapıdan çık dünya değişiyor. Ağlayınca kınanıyor, ağlayınca aşağılanıyor, düşük görünüyor insan. Oysa ağlamak da gülmek kadar doğal ve gerekli.
-Doğru. Hiç böyle düşünmemiştim. Yarışmalar, dersler onlar nedir amca?
-Mesela bildiğim bir şarkı vardır, diğerlerine öğretirim. Biri dans bilir ya da uydurur onu öğretir. Baston dansı mesela burada ürettik. Adına da badans dedik. Havalı değil mi sence de? Çok eğlenceli kalkınca sana da yaptıralım. İşte bunları öğrendiğimiz zaman bahçeyi süsleriz. Çıkarız hepimiz, şarkı yarışması yaparız. Şu oluyor ya her ülkede jürili falan. Tekerlekli sandalyelere oturur üç kişi, jüri olur. Öyle yarışma yaparız, birinciyi seçeriz. Sesine değil enerjisine bakarız. Açılışta şiir okuruz. Burada kural yoktur. Herkes istediğini söyler. Kural yoktur dedim ama incitmek yasaktır. Kötülük yasaktır. Ama bu söylenmez çünkü yeni gelen de bir süre sonra ortama ayak uydurur. Tekerleme yarışmaları yaparız. Koşu yarışması yaparız. Yaşlıların koşması eğlenceli olur pıtır pıtır. Keşke o güne denk gelseydin. İyi eğlenirdin.
Elini yüzüne götürüp kıkır kıkır güldü amcacım e tabi ben de. :)
-Peki amca şu tanjant olayı nedir? Biraz da ondan bahseder misin?
-Hişştt… Kimse duymasın. Sessiz ol. Onun adını anma burada. Kimse onu anlamıyor. Çok eskide bıraktık biz onların bilgisini. Hem benim Tannnnjjannnttta alerjim var. Bak tüylerim diken diken oldu, dilim bile dönmedi. Bizim burada geçmez terimler, hiç karıştırma. Şu kapının ardında kaldı taaannnjjjanntt...
Ahhh. Al işte bütün hikaye bozuldu. Zihnim araya girip tanjantı sıkıştırmasa güzel bir kurgu olacaktı. Darülacezeye gitseydim fasa fiso, sabah programından bozma hikayeler çıkacaktı. Salyalı sümüklü. En iyisi hayal gücüme gitmek dedim. Onda da zihnim üçüncü kelimeyi hatırlattı. Ne diyim şimdi Tanjantla başım belada mı? Hayır… Başka çarem yok. Aç youtubeu yaz tanjant nedir…
Alime Büşra İnce
Kelimelere ön yargımla zihnimi biraz kapattım sanırım. 72 saatin son saatlerinde bir şeyler yazabildim. Öykü olmadı. Böyle olmasın isterdim ama bu haftalık böyle olsun. Aslında son saatler güzel bir kurgu geldi aklıma ama yapamadım. Özür dileyerek paylaşıyorum. :)