- Öncelikle merhaba. Röportaj teklifimizi kırmadığınız için teşekkür ederiz. Metrobüste çekilmiş bir videoyla tanıdık sizi. Elinizde bir kavanoz içinde de bir balık vardı. Hareketleriniz etraftakilerin dikkatini çekmiş olacak ki sizi videoya çekmişler. Bu olay sosyal medyaya ardından da haberlere yansıdı. Biz de sizi yakından tanımak istedik.
+ Merhaba. O günü hiç hatırlamak istemiyorum. Başıma gelecekleri biliyordum. Hep arkadaşımın yüzünden. İşi varmış da balığını benim getirmem lazımmış! Bu olaydan sonra bağlantımı kestim onunla.
- İlginç. Hazırsanız röportaja başlayabilir miyiz?
+ Hazır olup olmamam neyi değiştirir ki? Çok ısrar ettiniz röportaj için. İnşallah bu iş başıma bela açmaz.
- Müsterih olunuz.
1.) Anladığım kadarıyla biraz kuruntulu birisiniz. Bu nasıl başladı, ailenizde böyle biri var mıydı?
Kuruntulu değilim ben hem de hiç! Yalnızca olasılıkları düşünüyorum. Her an her şey olabilir. Dışarı çıktığımda başıma hiçbir şey gelmeden eve dönebileceğimin garantisini verebilir misiniz bana? Evde bile insanın başına bir sürü şey geliyor. Bir şey doğrarken elin kesilebilir. Kaynar su üzerine dökülebilir. Banyoda ayağın kayar, düşebilirsin. Anlamıyorum bana kuruntulusun diyenleri. Siz hiç sorgulamadan aklınıza her eseni yapıyor musunuz? Göz göre göre ölümü çağırmamanın adını kuruntu mu koydunuz? Ha, eğer öyleyse kuruntuluyum.
Aileme gelecek olursak ailede bana benzeyen annemdi. Çocukken kız kardeşimle benim dışarı çıkmamıza hiç izin vermezdi. Sokakta oynayan çocukları, kapalı camın ardından izler, hep onlara özenirdik. Anne biz niye dışarı çıkamıyoruz diye sorardı kız kardeşim. Annem ise " yavrum, dışarısı kötü. Mikroplar var, çocuk kaçıran çeteler var, hırlısı var hırsızı var. Hem oynarken bir yerinize bir şey olur, diğer çocuklar sizi iter kakar. Size bir şey olursa ben ne yaparım." derdi. Evde koşmamıza bile izin vermezdi. Ben başlarda anneme çok kızardım diğer çocuklar gibi olmamıza izin vermediği için ama büyüyünce ona hak verdim. Kız kardeşim gizlice evden kaçar sokaklarda dolaşır, oynardı. Yara bere içinde eve gelirdi. Şimdi annemin yaptığı kuruntu muydu? Kız kardeşim bana bu düşüncelerin kuruntu olmadığını gösterdi. Hem daha neler neler izliyoruz haberlerde. Ne görülmedik kazalar geliyor insanların başına. Sonunu düşünmek benimkisi kuruntu değil.
2.)Üzgün olduğunuz zaman size kendinizi ne iyi hissettirir?
Üzgün olduğumu nerden çıkardınız. Size mutlu olmayı bilmeyen biri gibi mi göründüm. Neyse neyse cevap vermenize gerek yok. Ne kadar az belayı çeken bir hareket varsa onu yaparım. Sokağa kesinlikle çıkmam. Kapıyı açtığım anda başıma her şey gelebilir. Bizim apartmana saklanan kurbanını bulmak için onun peşinden gelen seri katille karşı karşıya gelebilirim. O sırada seri katil silahını bana doğrultabilir. Ya da sokağa adımımı atar atmaz kızışmış bir mahalle maçının ortasında kendimi bulabilirim. Oradan oraya koşuşan yaramaz çocukların arasında kalıp onların itiştirmesiyle yere düşebilirim. Top yerine kafamı kullanabilirler. Şöyle bir nefes alayım, temiz hava iyi gelir diye camdan dışarı bile bakmam. Üstteki komşunun koca koca saksıları kafama düşebilir. Yolunu kaybetmiş bir kuş gelip gagasıyla gözümü oyabilir.
Bir keresinde dans etmenin insana iyi geldiğini okumuştum bir yerde. Bir iki hareket yapayım dedim. Ama öncesinde çok düşündüm bir yerimi sakatlar mıyım diye. Sonra dedim ki çok dikkat edersem bir şey olmaz. Ama oldu, kendime zarar vermemek için kılı kırk yarsam bile bileğim burkuldu. Hastaneye gidemedim. Dışarısı bin beter çünkü. Yani beladan olabildiğince kaçarım. Çok hareketsiz de kalmamak gerek. Maazallah hareketsizlikten inme inebilir bana da Oblomov gibi.
Kitap okumayı, yazmayı, film izlemeyi severim. Bunlar bana iyi gelir. Ama bunlar bile bir yerden sonra zararlı, gözlerim kör olabilir çok kitap okuduğum ya da çok televizyon izlediğim için.
3.) Oblomov dediniz az önce. Kitap karakteri olan Oblomov mu bu? Onu sever misiniz?
Evet, o. Okuduğum kitaplardaki karakterler arasında kendime en yakın hissettiğim karakter Oblomov'dur. Çünkü o da bir şey yapmadan önce saatlerce düşünür. Öyle ki düşünmekten yapacağı şeye zaman kalmaz. Zaten onun amacı eylemsiz kalmaktır ya. Kendime yakın hissettiğim tarafı ise evden pek çıkmaması. Onun, en ufak bir hareket etmeden önce yapacağı şeyi zihninde düşünüp büyütmesi tembelliğinden. Ben ise hareket etmeden önce olayların getirilerini düşünürüm. Bu da kendimi felaketlerden korumak istememden başka hiçbir şey değil. Sizin ve diğerlerinin deyimiyle ben kuruntulu değilim. Önlemciyim. Oblomov da hareketlilikten kaçarken kuruntulu değildi. Ama o benim kadar önlemci de değildi. Hareketsizliğin beynini ve bedenini bitireceğini hiç düşünemedi. Ne korkunç!
4.) Bu yaşam şekli sizi yormuyor mu? İnsan sürekli başına ne geleceğini düşünerek nasıl sağlıklı bir şekilde yaşayabilir ki? Hem sosyal hayatınız neredeyse hiç yok. Sosyalleşme ihtiyacı duymuyor musunuz?
Beni asıl sizlerin yaşadığı yaşam yoruyor. Belayla burun burunasınız. Tamam, başına gelebilecekleri düşünmek bile insana tatsız geliyor. Ama nadiren de olsa dışarıya çıktığımda daha çok panik oluyorum. Dört bir yanım kuşatılmış gibi hissediyorum. Başıma gelecekleri düşünerek de olabilecek belalardan kendimi koruyorum. Böylelikle sağlıklı yaşamış oluyorum aslında. Sosyal hayat meselesine gelecek olursak gayet tabii evden de sosyalleşilebilir. Zararsız aktiviteler seçiyorum kendime. İnternette bir iki arkadaşım bile var. Ama kendimi çok tanıtmıyorum onlara. Beni dışarı çıkarmak isterler, birkaç kuruş para için canıma kıyarlar, zararlı alışkanlıklarını bana da bulaştırırlar neme lazım.
5.) Annenizin de sizin gibi fazlasıyla önlem almayı seven biri olduğunu söylemiştiniz. Anneniz bu kadar önlemle kendini dış etkenlerden koruyabildi mi?
Evet, annem de benim gibiydi. Ama babam bu durumdan gittikçe sıkılmaya başladı. Annemi uzman yardımı alması konusunda çok zorladı. Kendisine de bizlere de zarar verdiğini söyledi ona. Annem babamı çok severdi. Onu kaybetmemek için önlemlerini azaltmaya çalıştı. Kardeşimle beni alıp parka götürmeye başladı. Ama yanımızdan hiç ayrılmadı, kendimizi çok kaybedip, şuursuzca hareket etmemize izin vermedi. Babamın dediği oluyordu olmasına ama annemde bir şeyler kötüye gidiyordu. Düşünmenin bile tatsızlık verdiği felaketlere birebir maruz kalabileceği ortamlara girmek onun sinirlerini çok zayıflattı. Sizin o kuruntu dediğiniz annemin güvenlik çemberiydi. Annem bizi de kendini de güvenlik çemberinin dışına çıkarınca sinir buhranları geçirmeye başladı. Yine büyük bir korkuyla nereden ne bela gelecek diye etrafa dört gözle bakarken anneme araba çarptı. Aslında annemi fazla önlem alması koruyordu. Ama babam bunlara bir son vermesini söyleyerek annemin ölüm fermanını imzalamıştı zaten. Annemin bu hazin sonu bana büyük bir ders oldu. Kafamda sürekli tek bir cümle yankılanıyordu. Korunaklı alanının dışına çıkma! Annem hep haklıydı. Babam onu dışarı çıkması için zorlamasaydı annem yaşıyor olacaktı. Bu yüzden benim bu hâlime kuruntu diyenleri hiç umursamıyorum. Varsın alay etsinler benimle ama beni kendi pisliklerinin içine çekmesinler! Bu röportajı verdim çünkü bana bir daha kimse ilişmesin istiyorum. Ben kendimle, felaketlerden uzak hayatımla mutluyum. Sandığınız gibi tekdüze bir hayatım da yok. Kendime zarar vermeden artılar katıyorum hayatıma. Lütfen beni mağaramdan çıkarmaya kalkışmayın!
- Hassasiyetinizi anlamaya çalışacağım. Her şey için teşekkür ederiz.
Karakteri Aldığım Hikâye= Ahmet Altun - Kurgu Kuruntu
https://docs.google.com/document/d/1q07ctwYtryrPl_-zldrr0amCcoPBOsHMXoIlRTU_s3c/edit