Ekşi Mayanın Dediği

Hacer Çiftçi

Ekmeksiz doymayan bir milletin mensuplarıyız. Kısırın yanında ekmek, bulgur pilavının yanında ekmek hatta makarnanın yanında ekmek… Ekmeği ekmeğe sarmak da yine bizim millete özgü bir beslenme biçimi olmalı. Şaşırmayın canım. Küçükbaş hayvancılık yapıp yaylalarda çadır kuranlar bilir bunu. Saclarda pişirip kuruttukları sonra ıslatıp yumuşatarak yedikleri yufka ekmekler, artık gına getirir yaylacılara. Çarşı ekmeği dedikleri, fırınlarda satılan o kabarık ekmeği özlerler. Ekmek bulsa katık bulamayan, katık bulunca ekmeği bulamayan bu göçebe insanlar ekmeği ekmeğe katık eder bazen. Siz adına fakirlik deyin bunun, ben henüz isim veremedim. Ha tadını da bilmem zaten ama tarifini bilirim. Kurutulmuş yufka ekmeği çok küçük olmayacak şekilde ufalar az yağda kavurursunuz, sonra bu kavurmayı çarşı ekmeğinin içine katık edersiniz. Afiyet olsun… Bu kadar ekmek demişken, sevgili Esra’nın hemen her öyküsünde karşımıza çıkan Ekşi Mayaya, ekmeğin ve kendisinin serüvenini sormadan edemeyecektim. Bu davetime biraz şaşırdı, Ekşi Maya ile söyleşeceğim için ben de şaşkınım tabii ki.

Ben:

Öncelikle davetimi kırmayıp taaa 3. Haftadan çıkıp geldiğin için teşekkür ederim, hoş geldin safalar getirdin sayfama Ekşi Mayacığım.

Ekşi Maya:

Hoş buldum, elden ele evden eve gezmeye alışığım, ama genelde beni davet etmezler, yani özelden davet edilmemiştim hiç. Kimdeysem ondan isterler beni. Bu yüzden şaşkınım biraz da… (utangaç bir gülümseme yayılıyor yüzüne. )

Ben:

Ufak bir araştırma yaptım seninle ilgili, soruları hazırlamadan önce, bilmediğimiz çok şey var hakkında. Bir milletin, milliyetin, ırkın dinin yok Mayacığım, bu kadar evrensel olmak, ya köklü bir tarihi ya da çok geniş bir gönlü gerektirir. Sen nasıl yorumluyorsun bu durumu?

Ekşi Maya:

Kendimi bildim bileli insanların elinde gezip duruyorum ben. Gezdiğim eller hep temiz. Bildiğim ilk el ise biraz pişman, biraz utanmış, biraz özlem dolu bir arayışın sahibi; ilk ekmeğin emekçisi, insanlığın babası, Hz. Adem’in eli. Şimdi söyle bana, ben nasıl bir millete intibak edeyim? Nasıl ten rengi edineyim? Bir ırkımın, rengimin, dilimin olmaması bundandır.

Ben:

Merak etmemek, heyecanlanmamak elde değil, bu ilk buluşmadan bahseder misin bize biraz?

Ekşi Maya:

Hz. Adem cennetten Dünyaya gönderildiğinde çok pişmandı. Hem cennetten kovulmuş, hem sevdiği kadından olmuştu. Cennete gitmenin yolunu az çok biliyordu, çıkarken son kez arkasını dönüp baktığında anahtarı görür gibi olmuştu. Fakat Havva’yı nasıl bulacağını bilmiyordu. Dünyada öğrendiği ilk şey pişmanlık olmuştu. Sonra özlemek dediğiniz duyguyu tattı. Biraz acı geldi ama yutmak zorundaydı. Havva’yı aramaktan yorulup oturunca bir taş dibine, yorulmayı ve dinlenmeyi, halsiz düşüp midesinden gelen gurultuları duyunca da acıkmanın ne olduğunu öğrendi. Açlık öyle kolay bastırılacak bir şey değildi ve ilahi bilgi onu yalnız bırakmıyordu. Havva’nın nerede olduğu haricinde ihtiyaç duyduğu birçok bilgi kalbine ilham ediliyor ve her çıkmaza girişinde gizli bir el tarafından çıkarılıyordu. Rabbi onu yalnız bırakmamıştı. Adem’in dünyada öğrendiği ilk beceri, ekmek yapmak olmuştu böylece. Adına buğday dediği bitkiyi biçmiş, kurutmuş, öğütmüş, su katıp yoğurmuştu. İçinden bir ses, bekle dedi. Bekledi… Besle dedi, besledi… İlk ekşi maya, Hz. Adem’in ilk yoldaşı olmuştu. Heybesine attı beni, yol nereye götürdüyse birlikte gittik…

Ben:

Tüm dünya tarihine hakimsin, şen şakrak sofralar, savaşlar, salgınlar… İnsanlar unuttu ben unutamadım dediğin zamanlar var mı?

Ekşi Maya:

Yok, unutamasaydım yok olurdum… Ben unuturum, hafızamı tazelemeyi sevmem. Dün dünde kalır, yarının kaygısı yoktur bende, gelecek olan gelir, yaşanacak olan yaşanır… Son bildiğim, insanoğlu ne zaman çok sıkılsa beni hatırlar. Aslında bu, öğrendiğim son bilgi. Salgınla beraber evlere kapanmak zorunda kaldığınızda o kadar sıkıldınız ki, neredeyse artık tarihin tozlu raflarına kaldırılacağıma ben bile ikna olmuşken, birden baş üstündeki yerime kondurdular beni yine. Flaşlar patladı, yeni tarifler üretildi, yeni kokular eklendi ekmeklere. Biraz yapmacık da olsa eski kıymetimin verilmesi beni bile şımarttı biraz.

Ben:

Her daim taze kalmayı yenilenmeyi başarıyorsun, var mı bunun bir sırrı?

Ekşi Maya:

Bunun sırrı kainatta. Bazen artık miadımın dolduğunu, insanların bana ihtiyaç duymayacağını düşünüyorum. Siz daha iyi bilirsiniz, teknoloji ilerledi, kimyasallar her yeri işgal etti. Her şey bu kadar zahmetsizken neden beni elden ele gezdirsinler ki diyorum. Fırınlar harıl harıl ekmek pişiriyor, fabrikalar harıl harıl suni maya üretiyor, insanlar neden kapı kapı gezip ekşi maya arasın, neden her gün un koy kel kız, su koy kel kız ekşi maya beslesin? Ama öyle olmuyor… Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlık uzayda yeni gezegenler keşfededursun, bu gezegenlere yeni şehirler inşa edip yerleşme planı yapsınlar… Ekşi Maya’ya olan ihtiyaçları her daim yenilenecek. Bir şey çıkacak ve her şey tepetaklak olacak. Bir savaş çıkacak, insanlar açlıktan kırılacak. Bir salgın çıkacak, insanlar birbirinden kaçacak. Bir deprem olacak, insanlar bir lokmayı ikiye bölüp paylaşacak… Ekmek en kolay bulunabilir şey, böyle zamanlarda eli hamura değmemiş kaç kişi ekşi maya beslemeye başlayacak dersiniz?

Ben:

Sevgili Ekşi Maya, çağlar kapanıp, çağlar açılıyor. Her çağa yeni bir isim veriliyor. Biz de Milenyum çağına girdik, 2000 yılının tarih hanelerine yazılması ile. Çağlardan birine senin ismin verilmesi söz konusu olsaydı, hangi çağ seninle başlamalı, hangisi seninle kapanmalı idi ve senin bir çağ açman için geçerli olan o önemli sebep ne olmalı idi?

Ekşi Maya:

İstesem tüm parçalarımla, her evden bir avuç maya ile kabara kabara tüm hakim güçleri ele geçirebilirim, bunu siz de az çok tahmin edebilirsiniz. Bundan korkan insanlar yok değil. En son Esra’nın rüyasında kapı altlarından dahi giriyordum ki uyandı. Fakat ben bunu istemiyorum, hakim güç olmak bana göre değil. Hz. Adem’in heybesine girdiğim gün başladı benim çağım. O günden bugüne öyle aman aman değişiklik olmadı bende. Kimi suyla besledi, kimi üzüm suyu kattı, kimi nohut ıslatıp onun suyuyla ekşitti beni ama özümde hep aynı kaldım. Neye kattılarsa kabartıp çoğalttım. Bir adım Ekşi Maya, diğer adım Bereket’tir benim. Bu değişmezlik, bu özünü korumak belki bir sebeptir bilemiyorum. Çünkü doğduğum ilk günden beri, gördüğüm hiçbir şey aynı kalmayı başaramadı. Bu kadar huysuz ve huzursuz değişime kafa tutuyor olmam bir çağa isim vermem için yeterli fakat sizler durağanlığı sevmiyorsunuz, bir çağın ismi olmam için, kelleler uçsun, kanlar aksın, öksüz yetim çocuklar bir yerlerde sessizce açlıktan ölsün istiyorsunuz. Sizin heyecanınızı kan kokusu besliyor, benim istediğim sakin kalmanızı sağlamak. Başarıyor muyum? Bence evet, küçük bir ekmek arası bir şeyler bile atıştırınca şöyle bir uzanmak istemeniz beni hedefime götüren bir eylem. Biraz uyuşukluk iyidir, istemeseniz de o esnada kısa bir hayale dalar dünyanın hengâmesinden kısacık uzaklaşırsınız. Tüm dünya tarihi boyunca istediğim de bu zaten benim.

Ben:

Siz hep sakin kalabiliyor musunuz? Öyle bir izlenim verdiniz.

Ekşi Maya:

Öfkelendiğim zaman olabilecekleri az çok dile getirdim. Bir çağa isim verecek öfkemi içimde saklıyorum ben. Umarım bir gün içim o kadar kabarmaz…

Ben:

Mayacığım, beni kırmayıp davetimi kabul ettiğin için teşekkür ederim.

Ekşi Maya:

Ben de bu nazik davetin için teşekkür ederim. Senin için yanımda getirdiğim ekşi maya dolu bu kavanozu kabul edersen sevinirim.

***

Ekşi Mayalı Esra ABAOĞLU Hikayesi linki:

https://docs.google.com/document/d/1I3ls7ivXqCWCaeMCWMWN3fHpjCtEGoEnA204PAGCH6M/edit