(Ek zorluk kullanılmıştır.)
SALINCAĞIN YALAN YANLIŞ TARİHİ
Salıncağın İcat Edildiği Yıl / Akdağmadeni
‘’ Ya Allah! ‘’ Halat bahçedeki armut ağacının en kalın ve düzgün dalına fırlatıldı. İki ucu aşağıda düğümlendi. Gelin hanım basma yüzlü kalınca minderi, henüz adı konmamış bu ipten icada özenle yerleştirdi. Çuhacızâde İsmail Efendi’nin iki katlı konağındaki bahçeye bu ilk salıncak kurulduğunda, maaile salıncağın çevresine toplanmış, ilk denemeyi kimin yapacağını merakla bekliyorlardı.
İsmail Efendi, yer yer solmuş siyah redingotunun omuzlarını eliyle şöyle bir silkeleyip, sağını solunu düzelttikten sonra boğazını temizledi. Sanırdınız ki birazdan bir panayırı açacak. ‘’ Eh, madem evin reisi benim, hem de ben yaptım bunu. Önce ben deneyeyim. Adını da sallanacak koydum, adıyla yaşasın. ‘’ Hanımı, anası, sekiz yaşlarındaki oğlu Bekir ve yardımcıları Hüsam şöyle bir gerilediler. Hanımı homurdandı. Zira sallanacak kelimesini pek beğenmemişti. ‘’ Salıncak. Salıncak diyelim buna. Daha münasip. ‘’ dedi. İsmail Efendi, ilk mektebin ilk yılında çok başarılı bir talebeydi. Bu yüzden bir daha devam etmemişti mektebe. Kendine güveni tamdı. Hanımına şöyle bir bakış fırlatıverdi. Sesi gergin çıkıyordu: ‘’ Müsaade ediniz de icadımıza kendimiz ad koyalım. ‘’ Hanımı bu cevabın üstüne gözünü deviriverdi. Ki o yıllarda göz devirmek çoktan icat edilmişti. Anası biricik gelinine kıyamadı, asasının ucuyla oğlunun kolunu dürtüverdi: ‘’ Salıncak olacak adı. Yoksa şahremi helal etmem. ‘’ İsmail Efendi mırın kırın ettiyse de kabul etmek zorunda kaldı. İsim işi halledilince salıncağa oturdu. Hüsam hemen yetişip beyini sallamaya başladı. İsmail Efendi’ nin ayakları yerden kesiliyor, yüreği hızlı hızlı çarpıyordu. Ev ahalisi gözlerini kocaman açmış, kendilerinden uzaklaşan sonra geri dönen evlerinin reisini merakla izliyordu. Anası iftihar ediyordu oğluyla, bu ne yaman bir icattı böyle! Adam hâlinden hoşnut idi. Neden olmasın? Sallanırken bağırıyordu sevinçle: ‘’ Âdeta semaya değiyorum! Fevkalade fevkalade! ‘’ Evet, tarihte salıncağa binen ilk kişi olduğunun farkında değildi. Zaten ilkler hep sonradan fark edilir. Oğlu Bekir yerinde duramıyor: ‘’ Ben de istiyorum babacığım ben de! ‘’ diye zıplıyordu. İsmail Efendi’yi güç bela indirdiler. Farkında olmadan bir şey daha icat etti İsmail Efendi: Salıncağa binenin bir türlü inmek istememesi kuralı. Çocuk salıncağa oturduğunda, babası sallamaya başladı onu. Ama daha havalanmadan yere kapaklanıverdi çocuk. ‘’ Halatı iyi kavra. ‘’ diye kosturladılar. Tekrar denedi. Yine düştü. Çocuk her seferinde düşüyordu. En son düştüğünde, yeri göğü inletti. Böylece tarihte salıncaktan düşen ilk çocuk oldu. Nine sessizce izliyordu olanı biteni. Kafasını anlaşıldı, der gibi salladı. Yüzüne bilge bir ifade takınıp yanlarından ayrıldı.
‘’Ana nereye? ‘’ dedilerse de kadın duymamış gibi asasına dayanarak gidiyordu. Evlerinin yanındaki yokuşa ağdı ve bir süre sonra gözden kayboldu. Belli ki köyün yukarısındaki madene gidiyordu. Ninesini sessizce izledikten sonra, asli işine devam etti Bekir. Ağladı, tepindi. Anası da babası da oğlanı sakinleştiremediler. Belki o an orada bir psikolog olsaydı, ‘’ çocuk ağlarken ona sıkıca sarılın. ‘’ derdi ama olmadığından babası: ‘’ Sus len! ‘’ diye ünledi. ‘’ Bir sallanacak icat ettik, burnumuzdan getirdiniz! ‘’ Hanımı, akı iyice çıkana kadar gözünü yine devirdi: ‘’ Salıncak. ‘’ İsmail Efendi ne hâliniz varsa görün, der gibi yakasını silkti ve evden uzaklaştı.Hüsam da peşinden gitti. Kadın ne ettiyse çocuğu sakinleştiremedi. Pes edip konağa girdi.
Nineyse uzun bir yürüyüş neticesinde madene varmıştı. Madenin bekçisi Gümüş Nizam’a bakınıyordu. Nizam bilge bir adamdı. Köyde başı sıkışan, bir meramı olan hemen ona koşardı. Efsunlu maden istiyordu gelenler. Korkağına, eli uzununa efendime söyleyeyim aklı biraz kıt olanına taşlar istiyorlardı. O da kimseyi kapısından çevirmiyor, ihtiyaçlarına göre maden veriyordu. Tek sorun şuydu ki verdiği tüm madenleri aynı taştan yontuyordu. Nasıl işe yaradıklarına da bir mana veremiyordu. ‘’ Hah biri daha. ‘’ diye düşündü nineyi kulübesinin penceresinden görünce. Dışarı çıktı. Kadının gelişinden bir peştufesi olduğunu anlamıştı.Yaşlı kadının nefesi zingallamıştı. Nizam onu bir sandalyeye oturttu, bir bardak su verdi. Adam derdini sorunca : ’’ Salıncağa binemiyor bizim torun. Senin şu cesaret zerk eden madenden bir parça versen de yüreklense. ‘’ dedi nine.
Gümüş Nizam : ‘’ Salıncak ne ola? ‘’ diye merak ettiyse de çokbilmiş olduğundan soramadı. Zira çokbilmişler, bilmediklerini de biliyor gibi davranırlardı. Bu yazısız kuralı bozamazdı. Nizam kulübesinden içeri girerken, nine madeni izliyordu. Madenin cüşemkâlığına hayret etmişti. Öyle ki kafasını iyice kaldırınca bile maden dağının tepesini ancak görebiliyordu. Adam içeriden patiskaya sarılı taşı getirdi. Taşı kadına verirken de iyice kosturladı: ‘’ Bu taşı delip çocuğun boynuna takacaksın. Takarken de her seferinde üç kere şu iltifatı edeceksin. ‘’ O sırada megeççe rüzgâr estiğinden, iltifat duyulmadı. İltifat, edene tabidir. İçinizden ne iltifat geçtiyse onu sayın.
Kadın konağa döndüğünde, Bekir’i salıncağın önünde yatar buldu. Anasının içeriden tıkırtıları geliyordu. Babası olacak İsmail, ortalıkta hâlâ yoktu. Kadın oğlancığı yerden kaldırdı, öptü kokladı. Çocuğun yüzü aydınlanınca, koynundan çıkardığı taşı gösterdi ona.
‘’ Bu taş, ‘’ dedi, ‘’ efsunludur. Şimdi boynuna kolye olacak. ‘’ Bekir iri gözlerini daha da büyütmüş, ninesini izliyordu. Kadın hasır bir ipe taşı geçirip, oğlanın boynuna astı. Asınca eğilip kulağına o nâmâlum iltifatı da etti. Bekir hemen salıncağa atladı. Halattan sıkıca tuttu. Ninesi onu sallarken, ayakları yerden kesiliyor, semaya doğru yaklaşıyordu. Bekir’in heyecandan nefesi zingallamıştı. ‘’ Muvaffak oldum! Muvaffak oldum! ‘’ diye ünleyip duruyordu. Ninesi onu sallarken pek bir mitâkentti. Duruşundan belliydi. Böylece Bekir, tarihte salıncakta sallanan ilk çocuk unvanına da sahip oldu.
Sonraki günler, sıra İsmail Efendi’ ye hiç gelmedi.Hâliyle durumdan hoşnut değildi. İcadından pişmanlık duyan ilk mucitti belki de. Bunu araştıralım. Bekir her seferinde soluğu salıncağın yanında alıyor, boynundan kolyeyi çıkarmıyordu. Madenden getirilen o efsunlu kolyeyi. Ninesi kendisine malum iltifatı ediyor, Bekir de muvaffakiyetle sallanıyordu.
Allah’ın takdiri. Bir gün ninesi bu pihak dünyadan göçüverdi. Herkes yaşlı kadına ağlarken; Bekir salıncağa nasıl bineceğinin derdindeydi. Ninesinin helvasını kaşıklarken bile bunu düşünüyordu.
Sonraki günlerde salıncaktan hep düştü. Neredeyse bir ay boyunca bindi, düştü.
Babası artık salıncaktan inmiyor, oğluna meketep eder gibi her seferinde daha da yükseğe çıkıyordu. İcadından pişmanlık duymaktan vazgeçmişti.
Bir gece rüyasında ninesini gördü Bekir. Başta konuşmak istemedi kadınla. Kadın Bekir’i öptü, sevdi, kulağına o nâmâlum iltifatı fısıldadı. Sonra dumanlar arasında kayboldu gitti. Kaybolması için duman şarttı. Evet.
Sabah uyandığında anası, kahvaltısını zorla yaptırdı Bekir’in. Çocuk hemen salıncağa binmek istiyordu. Kolyesini yokladı, yüreğini yokladı. Ve atladı salıncağa. Düşmüyordu. Daha da hızlandı. Yok, düşmüyordu işte. Daha da hızlandı. Yine düşmedi. Daha da, daha da hızlandı. Artık ağacın alt dalına ayağı değiyordu.İftihar ediyordu kendisiyle.Daha daha daha da hızlandı. Kendisini salıncağa binenlerin şahı ilan etmişti ki dönüş yolunda küt diye yere yapışıverdi. Yüzü gözü toz oldu Bekir’in. Anası genelde düşünce yanında olurdu. Tuttu kaldırdı çocuğu. Çocuk bağırdıkça bağırıyor, sesi göğü deliyordu.
Kolye, Bekir’ in boynundan fırlamış, yerde parlıyordu. Bekir ağlamasını kesip, hızla ayaklandı ve kolyenin üstünde batketli batketli tepindi. Kolye dağıldı parçalandı, çocuk sakinleşti. Yardımcı Hüsam, bu şımarık çocuğa bir tokat aşk etmek istiyor, lakin bu haddi kendinde görmüyordu. O da ne yapsın, oracıkta bir söz icat ediverdi. Zaten insanın elinden bir şey gelmeyince, dil imdada koşar. (Yazarlık buradan doğmuştur, onu başka fasılda anlatalım.) Kayıtlara şöyle geçti bu söz: İltifat marifete tabidir. İnanmak bedava.
Fatma ÜNSAL
LÜGATÇE:
1. peştufe: İsim. Dert.
2. zingallamak: Fiil. Nefesle birlikte kullanılır. Nefesi daralmak.
3. cüşemkâ( lık ): Sıfat. -lık ekini alınca isim olur. Büyük(lük).
4. kosturlamak: Fiil. Tembihlemek.
5. megeççe: Sıfat. Kuvvetli.
6. mitâkent: Sıfat. Huzurlu.
7. pihak: 1. Sıfat. Fâni, ölümlü. 2.İsim. İnsanoğlu.
8. meketep etmek: Deyim. Nispet yapmak.
9. batket(li): İsim. Sinir. -li ekiyle birlikte kullanılınca: Sıfat, mecaz. Sinirli.
10. şahre: İsim. Süt.