Uçurumun Kıyısında

Sena Çelikçi

Morsutantafaalti şehrinde gün, kapkaranlık, buz gibi bir havanın o iç karartan çirkin yüzünü hiç sakınmadan göstermesiyle başladı. Uyananlar bu sabaha uyandıklarına pişman gibiydiler. Oysa bu kentte her gün aynıdır. Her sabah soğuk. Her açan güneş çirkinliğiyle ön plandadır. Başka kentlerde güneşin berrak güzelliğinden dem vuranlar bu kentte yanılırlar. Zaten çoğu zaman buraya yabancılar gelmez. Morsutantafaalti tamamen yerli halkıyla, kendi içine kapalı, havası boğuk, soğuk,ruhsuz bir şehirdir. Yine bu çirkin sabahlardan birinde Morsutantafaalti’nin en büyük en gözde mahallesi olan Karta’dan kötü bir kaza haberi geldi. Genç doktor Ülyes evinde vücudunu sıcak tutacak ne varsa üzerine yığmış vaziyette tv karşısında oturmuş kötü haberleri izlerlerken duydu bu kaza haberini. Kendisi de Karta’da yaşıyordu. Olay çok yakınındaki bir bölgede gerçekleşmişti. Dehşetle oturduğu yerden fırladı. Üzerindeki battaniyeleri bir köşeye attı. Evin içinde bir o tarafa bir bu tarafa gidip gelirken ahşap döşemelerin gıcırtısı kulağını tırmalıyordu. Kaza Karta’dan 1 km uzaklıktaki bir bölgede bulunan uçurumun kenarında gerçekleşmişti. Bir araç karanlık gecede son sürat ilerlerken uçuruma düşmüştü. İçindeki adam paramparça olmuş parçalarının her biri bir yana savrulmuştu.

- Morsutantafaalti şehrindeki hiçbir medya unsuru herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaz. Tek bir kısıtlama vardır o da kesinlikle hiçbir yayın organında iyi bir haberin yayınlanmaması gerektiğidir. Kötü haberler yayınlanırken kesinlikle bir kısıtlama yoktur. Haber tüm dehşetiyle en ufak ayrıntılarına kadar verilir.-

Ülyes de dünkü kaza haberini aynen bu şekilde midesini bulandıracak, onu ürkütecek derecede çok ayrıntıyla beraber izlemişti. Bir doktor olarak yüzlerce ameliyata girmiş, yüzlerce insan bedenini kurcalamış olmasına rağmen yine de kazadaki ayrıntılar onu ürkütmüştü. Adamın beyin damarlarının nasıl fışkırıp dağ yamacına yapıştığı, kafatasının nasıl un ufak olup etrafa sıçradığı ve daha birçok korkunç ayrıntı onu bu histen alıkoyamıyordu. Ülyes, ürpertisi biraz dindikten sonra bu defa işin kaza ile görünen ayrıntılarının dışında adamı uçuruma sürükleyen sebeplerin neler olduğunu düşünmeye başladı. Kendi kendine bir ton hikaye uydurdu. Belki de adamın çok ülep, işfazi, huyzan bir eşi vardı. Onunla her gün kavga ede ede yorulmuş, sevgisizlikten usanmış kendini yollara atmıştı. Çok içtiği için de yolda kontrolünü kaybetmiş kaza yapmıştı. Ya da müenasi bir çocuğu vardı. Artık onu ne kadar üzüp yorduysa çaresiz kendini yollara atmış ve o şekilde kafa dalgınlığıyla kaza yapmıştı. Dahası dahası... Hep kötülükleri düşünmeli tabi. Ülyes iyi bir haber duymayalı, bir konu hakkında iyi bir şeyler düşünmeyeli ne çok zaman olmuştu. Dert etmedi. Yerlere savurduğu battaniyeleri tek tek topladı. Ömşiden en kalın ceketlerini çıkarıp üst üste giydi. O kadar çok üst üste giydi ki havale geçirecekti neredeyse. Fakat umursamadı. Ne de olsa dışarının soğuğunu görünce keşke bir kat daha giymiş olsaydım diyecekti. Saçını başını toparlayıp çantasını aldıktan sonra ceketlerin verdiği ağırlıkla güç bela yürüyerek evden çıktı. Kaza hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için olay mahaline gitti. Gitti gitmesine ancak olay yerinde kimsecikler yoktu. Çok da şaşırmadı bu duruma. Çünkü bu kentte o kadar çok iç karartıcı olay oluyordu ki insanlarda artık gidip olayın ayrıntılarını öğrenme merakı kalmamıştı. Aralarından merak duygusunu yitirmeyen bir tek Doktor Ülyes kalmıştı. Şehrin yirmi dört saat içinde çoktan unutup geçtiği bu olay ona daha önce duyduğu olaylardan daha farklı geliyordu. Adamı o kazaya sürükleyen sebeplerin ne olduğunu araştırmadan edemeyecekti. Bu merakla birlikte önce olay yerinde incelemelerde bulundu. Daha sonra Monsurtantaafalti’deki tüm timçölerle görüştü. Hepsiyle tek tek röportajlar yaptı. Tam “Görüşmediğim kimse kalmadı, girmediğim delik kalmadı artık. Bir sonuca varamayacağım” düşüncesiyle pes ettiği noktada bir kişiyle görüşmediği aklına geldi. Morstuntafaalti’nin juentası. Juenta ile de görüştükten sonra nihayet bir sonuca ulaştı. Artık kazada ölen o adamı o kazaya sürükleyen sebebin ne olduğu ortadaydı. Ülyes bu defa haberi ilk duyduğu andakinden cok daha büyük bir ürperti hissediyordu içinde. Olay şöyle gerçekleşmişti:

Kaza yapan adam Morsutantafaalti’nin en büyük maden bölgesinde çalışan bir işçiymiş. O gün iş çıkışı kapkara olmuş elleriyle kentin soğuğunda titreye titreye elinde aldığı ekmekler ile evine gidiyormuş. Karısını kaybedeli çok uzun yıllar olmuş. Evde yalnızca kızıyla beraber ikisi yaşıyormuş.O güne kadar evlerinde hiç gürültü patırtı bir şey duyulmamış. Herkes gayet iyi geçindiklerini, kendi hallerinde baba kız yaşayıp gittiklerini düşünüyormuş.Meğer o evin duvarları ne tarif edilemez acılara şahitlik etmiş. O acılar hala muallakta fakat Doktor Ülyes’in araştırmalarına göre kazanın olduğu gece adam evine geldiğinde kızının bahçedeki salıncağın ipiyle kendini astığını görmüş. Asılı oldugu ağacın üzerinde duran notun üstünde büyük harflerle “GÜNEŞE İLTİFAT” yazılıymış. Artık adama bu söz neyi çağrıştırdıysa eğer o gece dehşet ile kendini yollarla atmış. Sonrasında da o korkunç kaza gerçekleşmiş. Ülyes’in tahminlerine göre “Güneşe iltifat” sözü o acılarla dolu evin içinde sıkışıp kalan kızın bir gün olsun güzel bir güneşin açıp insanların ferahlayıp iyiliklerle bezenemediği Morsutantafaalti’ye bir mesajıydı. Notun güneşe iltifat yazılı olan sayfasınının bir arkasında ise “Yopari güneş japadi. Ti buraya fasaddtim.” yazılıydı. Ülyes’in tercümesine göre bu cümle şöyle anlamlandırılabilirdi. “Geldin güneş çıktı bende buraya göç ettim”

Kim bilir o sır dolu evde, o kaza bölgesinde, o adamın zihninde, o kızın bedeninde ne belalar gizli idi. Ülyes’in gördüğü her şey tamamen bir üstün körülükten ibaretti.

Sena Çelikçi

Not: Zorluğu tam manasıyla uygulayabildim mi bilemiyorum. Elimden geldiğince saçmalamaya çalıştım. Umarım ucundan da olsa başarabilmişimdir. :)

ÖYKÜNÜN TUHAF KELİMELER SÖZLÜĞÜ

Morsutantafaalti: Bilinmezler gezegeninde bilinmez bir şehrin adı.

Karta: Şehirdeki bir bölgenin adı.

ülyes: Karakterin adı.

ülep: Laftan anlamaz. anlayışsız kimse.

işfazi: Dertsiz, gamsız kimse.

huyzan: Sevimsiz kişi.

müenasi: Zihinsel sorun temelli bir çocuk hastalığı.

ömşi: Kalın giysilerin saklandığı büyük dolap

juenta: Bilge kişi. Öyküdeki juenta o bölgenin en yaşlı en görmüş geçirmiş bilge kişisidir. bu tip insanlara juenta denir.

yopari: Geldin

japadi: Çıktı

ti: Bende

fasadttim: Göç etmek