Babamı Beklerken

Makbule Öztürk

Hafta: 18

Kelimeler: Salıncak, İltifat, Maden

BABAMI BEKLERKEN

O madenci kasabasında. Çocukluğumun geçtiği o soğuk karanlık dağ tepelerindeyim şimdi.. Beni buraya sürükleyen, anılarım kadar onları yeniden bulma ümidim. O salıncağı, o madeni...Babamı...

Babam bir madenciydi. Onu öyle özlerdim ki… Pencereler önünde uyuyakalırdım onu beklerken. Bazen günlerce dönmezdi girdiği kuyudan. Pazar günlerini o zamanlar iple çekerdim. Babam pazarları genelde işe gitmez, beni bahçemizdeki salıncakta sallardı uzun uzun. Yorulunca da “Yetti mi gayrı?” der, ben de başımı sallardım. İkimiz de bilirdik yetmediğini. Sonra içeri geçer tırnak aralarındaki kömür lekelerini çıkarmaya uğraşırdı. Sabunlar, ovalar ovalar, tırnak makasının törpü yeriyle tırnak aralarını kazırdı. Çatlamış ellerinin arasına işlemiş kara lekelerin çıkacağına inanarak uğraşırdı her seferinde. Bilirdi çıkmayacağını, ama uğraşırdı işte yine de. Ama yazgısını çokomel kağıtları gibi, tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.

Bir gün gitti dediler bana, uzak memlekete çalışmaya gitti. Soramadım anneme. Cevap veremeyeceğini gözlerindeki hüzünden bildim. Soramadım. Sorarsam inandığım o yalan yıkılır sandım. Geleceğine inandım. O da korkar mıydı benim gibi?

Korkardı ya. Gece başını yastığa koyunca gizli gizli ağladığını duyardım. Kendini koyvermeden önce benim uyuyup uyumadığımı kontrol ederdi. Ben uyur numarası yapardım. Kesik kesik ağlamaya başlardı. Anneme kıyamaz,uyanıyorum sansın da daha fazla ağlamasın diye öbür tarafıma dönüyormuş gibi yapardım. Annem de nefesini tutar hıçkırıklarına ara verirdi. Ama bilirdim daha sessiz ağlamaya çalıştığını, nefesini tuttuğundan ve sonra birden bıraktığından bilirdim. Ben ağlayamazdım. Ağlarsam annemin uyuyormuş gibi yaptığımı anlayıp bana kızmasından korkardım. İçime atardım gözyaşlarımı. Sabah kalktığımda boğazım ağrıyor olurdu.

Bir gün babamın madenci arkadaşları geldi bizim eve. Onları görünce umutlandım hem, hem de korktum. Sezdim babamdan bir haber olduğunu ama pek hayırlı olmadığını. “Hayrola!” diye kapıya yollandı annem. Bir zarf uzattı kara bıyıklı bir adam. “Halil’den.” dedi başka da bir şey demedi. O arkasını dönüp giderken annem elinde zarfla kalakaldı. Beklediği babamdı, bildim. Sonra koşarak içeri girdi, kapıyı kapattı annem. Beni yanına istemedi. Orada öylece durdum bir süre. Sonra salıncağa doğru yürüdüm. Babamı düşündüm, nasıl biri olduğunu gözümün önüne getirmeye çalıştım. Çok zaman olmuştu gideli. Sonra çok yakışıklı bir adam olduğunu anımsadım ve yine çok özledim onu.

Babam ellerindeki kara lekeleri çıkarabileceğine inanırdı. Bir gün bu gri göklü şehirden kurtulabileceğine inanırdı bir de. Çok zengin olmalıydık. Bir yolu olmalı diyordu hep,mutlaka.. Öyle tekrarlıyordu uzaklara dalıp dalıp.

Babam ağzı iyi laf yapan bir adamdı. Konuşunca herkes susar, onu dinlerdi. Ben de hayran hayran bakardım ağzının içine. Çok beğenirdim onu, bir gün hep onun gibi olmayı hayal ederdim. Anneme “Hânım cânım” diye seslenir, bugün ne güzel olmuşsun diye iltifat ederdi. Oysa annem o gün üstünde başında hiçbir değişiklik yapmamış, süslenmemiş olurdu. Babamın bu beklenmeyen iltifatı karşısında yanakları kızarır, minnetle bakardı ona. İnce adamdı babam, annemin süslenecek eşyası olmadığını bilir, onu yüceltmek isterdi yine de. Çevresindekiler ona işte bundan hayrandı. Babam bir başkaydı.

O kara bıyıklı adam gidince salıncağa binip gece yarısına kadar babamın geleceği yola doğru sallandım. Ona doğru uçarcasına hızlandım ama bir o kadar da hızlı uzaklaşıyordum babamın hayalinden. Bir ileri bir geri, bir babama bir eve, babama geriye,boşluğa boşluğa,anne ...,babam ...,,ne zaman ..., gelecek ...?