Yelaşi’den 3. Kat Semaya Bir Garip Yolculuk

Osman Yolcu

Âbidânın, ârifânın ve zâhidânın dahî havâsül havâsına açılan Ledün'ün Sırrı herkesçe malum olandan 784 sene sonra idi. Muhabbet bağı talan edilip viraneye dönmüş, iltifat madeni kurumuştu. Âb-ı hayatın tarifi harc-ı alem olup köşe başlarında şerbet niyetine 1,5 solombora ahalinin hararetini giderirken evvelce adaklık kurbanlık satılan Yelâşi Pazarı, av tutmaz zümrüd-ü ankalar, ecnebinin yünikorn dediği yüke gelmez, leviatan dediği eti yenmez acaibat nevinden hayvanata gark olmuştu.

Ejderlerin manasızca ateşler salıp uçuştuğu, şahmaranların tıslaya pıslaya siestadan kalktığı bir güz ikindisi Enazer son haskolotunu şişeleyip paydos etti. Yorimu pazarını geçip Lamanne ve Pomana'nın köşesinden meydana çıktı. Ahalinin dönen bir salıncağın etrafında üşüştüğünü görünce dayanamayarak kalabalığa yanaştı. Kara, kuru bir çigan tıfılı "Ecinni alemi seyirliği 10 lepitası 5 solombor! Peri diyarlarına yolculuk 5 solombor! Elf kızları, peri güzelleri, 5 solombor!" diye kalıbından umulmayacak davudi sesiyle çığırtkanlık ediyordu. Salıncağın ortasındaki yaşlıca adam anlaşılmayan bir dilde bazı sözler söylüyor, manivelayı çevirdikçe mekanizma hızlanıyordu. Nihayet sözlerini tamamlayıp salıncak son hızına ulaştığında aletin içindekilerin yüzünde şaşkınlık ifadeleri, ağızlarında hayret nidaları peyda oluyor, kafalarını -dışarıdan bakanlarca- manasız biçimde sağa sola çeviriyorlardı. Enazer merak içinde sıranın sonuna yanladı fakat salıncaktan inen tekrar binmek istiyor sıra bir türlü kendisine gelmek bilmiyordu. Kalabalık giderek artıyor, sıra uzadıkça uzuyordu. Nihayet 70-80 lepita sonra sıra Enazer'e geldi. Salıncağa oturdu deve derisinden kemeri bağladı. Yaşlı adam manivelayı çevirirken tılsımlı sözleri okuyordu. Alet hızlandı, sözler tamamlandı. Bir anda turuncu pembe göklü, misk kokulu, teni okşayıp tüyleri ürperten ılık esintili, binbir çeşit çiçekli bir saray bahçesinde buluverdi kendini. Rengarenk kanatlı peri güzelleri, ipek ve kadife kumaşlı, işlemeli elbiseleriyle elf güzelleri, gözlerinin değdiği adamın aklını başından çekip, bîhuş ediyordu. Birinci safhada kendilerinden etkilenmeyenlere türlü iltifatlar ve işvelerle yaklaşarak onları da kendinden geçirince celse tamamlanıyor yeni müşterilerini bekliyorlardı. Enazer ilk anda gördüğü manzaradan ve elf kızlarından etkilense de onun ilgisini herkesin gerisinde zümrüt çeşmenin önünde oturan diğer dilberlerin aksine sade beyaz elbisesi ve soğuk ifadesiyle etrafa iltifat etmeyen kız çekmişti. Hayranlıktan ziyade merak duyuyordu. 10 lepita dolup seyirlik tamamlanınca bir tur daha bindi bir tur daha bir tur daha her seferinde beyaz elbiseli soğuk nevaleyi gözledi. Ne el ettiğine bir tepki verdi ne de sözlerine. Bir seferinde kemeri çözüp yanına gitmeyi denedi. Kemer çözüldüğü anda kendini tekrar meydanda buldu. Bu soğukluk merakını giderek arttırıyor. Merak yerini yavaş yavaş farklı bir duyguya bırakıyordu. Bazı akşamlar yaşlı adamın dermanı kalmayıncaya kadar salıncağa biniyordu. Sonunda bunun Kays'ı Mecnun eden duygu olduğuna kanaat getirdi. "Yok" dedi "O zaman kanaat getirecek akıl kalmazdı." Yani o kadar aşık olmasa da ona yakındı işte.

Bir gün yine yaşlı adamı bitap düşürünceye kadar döndükten sonra "Söyle bakalım nerede bu gösterdiğin alem?" dedi. Yaşlı adam, "Orası semanın 3. katıdır, hurilerden beğenilmeyenlerin kaldığı yerdir. Ustam böyle söylerdi. Oraya nasıl varacağına gelirsek, ya Burak tekrar nüzül edecek ya da Tulparin (Tulpar(Pegasus),Kilin(Unicorn) kırması) bulman gerek." dedi.

Sevda namına yola çıkmışsanız yolun siloftumlar ve lopnoslarla döşeli olmasını bekleyemezsiniz. Batakhanelere dalmalı, aksiyonlar yaşamalı, büyük fedakarlıklarda bulunup can pazarına girip çıkmanız gerekir. En azından filmlerde böyledir.

Burak tekrar arza inmeye tenezzül etmeyeceğine göre Tulparin bulmalıydı Enazer, bunun için önce Yelaşi Jayta Pazarı'nın efendisi Arkit Soyak'ı bulması gerekiyordu. Yelaşi esnafı arasında küçük bir soruşturmadan sonra olması gerektiği gibi bir batakhane adresi buldu. Bulduğu gibi adrese koştu. Böyle tekinsiz bir herifle bir alışverişe girecekseniz elinizin güçlü olması gerekirdi. Enazer bunu dert etmedi hem Yelaşi'nin en iyi haskolotunu imal eden oydu hem aşk sarhoşuydu üstüne doğuştan bir manyaktı.

İçeri girdiğinde devasa bir sahnede rengarenk heybetli papağanlar teganni ederken eciş bücüş maymunlar sazendelik ediyordu. Bazen içli bir peşrev icra ediliyor akabinde saz semaileriyle eser tamamlanırken bir anda konçerto başlıyor bir önceki hicaz şarkıdan aşağı kalmayacak yanıklıkta bir arya yakılıyordu. Mekanın müdavimlerince muhtelif müskirat çekilip kiminin gönlüne inşirah gelirken kiminin gönlüne zulmet çöküyordu. Gördüğü ilk görevliye benzeyen adama Arkit Soyak’ın nerede olduğunu sordu. Üst kattaki locayı işaret etti adam. Yukarıya çıktı, Arkit’in bir şey söylemesini fırsat vermeden ‘Bana bir Tulparin lazım’ dedi. ‘Öyle satın almak istemiyorum 1 hafta kiralık verirsen benim için kafidir.’ dedi. Karşısındaki insan azmanı kendi çöplüğünde kim olduğunu bile bilmediği birinin böyle emri vaki konuşmasına sinirlense de hemen tepki vermedi. Birazcık tırsmadı da değil. Böyle adamların neler yapabileceğini bilemezdiniz. O yüzden temkinli yaklaştı. ‘Nasıl ödeyecekmişsin bakalım Tulparin kirasını’ dedi. ‘Ben haskolot ustası Enazer’im.’ dedi. ‘Namım gelmiştir herhalde size.’ Arkit, ‘1000 şişe haskolota Tulparin 1 haftalığına senindir. Ama dönmeyecek olursan veya hayvanın başına birşey gelecek olursa bil ki ne dükkanın ne ailen ne de seni tanıyan kimse kalır. Tamam ama 1000 çok dedi. Pazarlık 800 şişeye kapandı. Arkit, genç adama ne yapacağını sormadı kimsenin işine burnunu sokmaması gerektiğini öğrenecek kadar bu alemin içindeydi. Zaten sorsa da ne olacaktı ki.

Enazer, Tulparin’i aldı fakat böylesi bir huri kızının gönlünü almak için klasik hediyeler yetmezdi. Bir Temitra bulmalıydı fakat iltifat madeni yüzlerce yıl evvel kurumuştu. Temitra yalnız iltifat madeninden çıkan safire benzer bir taştı.Bu taş üzerine ismi yazılan kişide karşısındakine muhabbet doğuruyordu. Böyle nesnelere erişimi olabilecek tek bir kişiyi tanıyordu. Daha doğrusu yeni tanımıştı. Tekrar Arkit’e geldi meramını anlattı. Toplamda 1000 şişeye pazarlık tamamlandı. Tulparin tamamdı Temitra da bulunmuştu artık semanın üçüncü katına çıkmak kalmıştı.

Tulparin’in dizginlerini çekti hayvanın başını gökyüzüne doğrulttu. Lepitanın binde birinde sema-i dünyadan fezaya çıktılar. Dünyanın tepsi gibi olduğunu görünce hayret etti. Güneş bir nokta haline geldi belki 1 belki 2 gün geçmişti bu süratte giderken zamanı kestirmek pek mümkünat kabilinden değildi. İlkin samanyolunu burgu şeklinde gördü tüm yıldızlar ve galaksiler de görünmez olunca 1. kat semaya vardı. Melaikeyi ve insanların atasını gördü edebinden önünü ilikledi. 2. kata geldiğinde nice ulvi varlığın yanında Kelimetullah olan Mesih’i gördü. Utandı bunca kitap nazil olup nebiler gönderilmişken bir gönül mevzusu için yaptıklarına baktı. Hele ki tüm bunların aynel yakin müşahede etmek. Enazer’i büyük tesir altında bıraktı. Tulparin’i gerisin geri sürdü ve dükkanına döndü. Bir şişe haskolotu içince ne kalbinde aşk kaldı ne de aklında dilberin sureti. Enazer şunu da çok iyi bilirdi ki fani bir aşka düşüldüğünde ya ölünür ya aşkı hakiki keşfedilir. Aksi halde yani kavuşulduğunda bunun pek kıymeti olmazdı. Bir yuva bina edilir kalabalığın, karmaşanın içine yeni bir ses veya sesler eklenir bir zamanların ateşli aşıkları dağları delmek, çölleri geçmek, ateşlere dalmak gibi harikulade işler yerine veledanın hizmetkarına dönüşüp kalplerine bir daha dönemezdi. Belki bunlar züğürt tesellisiydi belki hakikatten bir cüzdü belki de kafası karışmış bir adamın sözleriydi.

Haskolot: Sevda göçerten, duygu söken, hafıza merhemi. Kişinin istemediği duygu ve düşünceyi yok eden bir çeşit iksir.

Güncel Kur: 1 Teokratik Yelaşi Solomboru = 10 USD