Küçük küçük kavanozlar aldım çilek reçeli yapmak için. Reçel yaptım mutlu hissetmek için. Mutlu hissettim aklımı kaybetmemek ya da kendimi öldürmemek için… Kavanozları ters çevirdim. Hayatın altını üstüne getirmek gerek bazen, öğrensinler istedim. Küçük danteller ördüm, başlarına geçirdim. “Hayatta bazen güzel şeyler de olur kavanozcuklar.” diye fısıldadım. Pencerenin kenarına dizdim onları. Yıldızları seyrettik birlikte. Hem sabah gün doğumuna da bu pencereden şahit olsunlar istedim.
Sabah olunca sepetime dizdim kavanozcukları. Terliklerimi giydim ve koyulduk yola. Terliklerim... Dünyada kendimi ait hissettiğim, kendime ait hissettiğim biricik yoldaşlarım... Haydi bakalım gidelim. “Hesap etmeden haritaya bakmadan gidelim.”[1] Gidelim, güzel yürekli insanlar bulalım. Kalabilmişlerse şayet dünyada, reçellerimizden verelim. Güzellerle paylaşalım güzellikleri…
Terlikler şaşkın. Çünkü dün ağlayarak yürüdüğüm yolları neşeyle yürüyorum bugün. Sepetimdeki kavanozları gösteriyorum onlara. Minik minik dantelli kavanozlar. “Neşelenmek için yeterli değil mi?” diyorum. Üstümüzden kuşlar uçuyor. Terlikler eşlik ediyor kanat seslerine. “Rap rap rap” “Pırr pıırr.” Kavanozlar gülüyor. Onlar da katılmak istiyor bu orkestraya “Şıkır şıkıırr.” Ve kuşlar başlıyor şarkıya “Cik cik cik.” “Cik cik cik. Rap rap rap, pır pıırr, şıkır şıkıırr…”
Güzel yürekli insanlar ararken yüreksizlerle karşılaşıyoruz yolda. Bed çehreler. Yan bakışlar. O bakışlardan anlaşılıyor yüreksiz oluşları. Zihnimde kötü hatıralar canlandırıyor bu suretler. Unutuyorum kavanozları, terlikleri, tüm güzellikleri. Kuşlar kayboluyor birden. Kara bulutlar kapatıyor güneşi. Kalbimi istila edip hayatımı çalanlar geliyor gözümün önüne. Çöküp kalıyorum kaldırım kenarına. Gitmiyor rüyalarımın hırsızları, kabuslarım. Sevdiğini iddia ederek sevgimi sömürenler. İkrah ettim “Kasap sevdiği eti yerden yere vururmuş” deyip durmalarından. “Olmaz! Olmaaaz!” diye bağırıyorum. “İçinde vuruşlar, kırışlar, bağırışlar, yan bakışlar olan, içinde zulümler, hakaretler, ezmeler, üzmeler olan sevgi olmaz. Sevmiyorsunuz. Sevmeyi bilmiyorsunuuz!” Gitmiyorlar gözümün önünden. Kaybolmuyorlar. Devam ediyorum bağırmaya “Kadir kıymet bilmiyorsunuz. Bi habersiniz vefadan!... Gidin diyorum size. Gidiiin! Hayatımı bana bırakın. Bana bırakın yüreğimi!” Yoruldum bağırmaktan. Yağmur yağmaya başladı birden. Görüntüler kayboldu. Kendime geldim. Yoldan geçenlerin şaşkın bakışlarını önemsemedim. Onlar benim için sadece yoldan geçenlerdi. Ben de onlar için kaldırımda bağıran deli... Terliklerime baktım ağlıyorlar. Kavanozlar korkuyor. “Üzülmeyin. Korkmayın. Geçti. Gitti onlar. Kötü insanlar gitti” diyorum. Yağmur hızlanmaya başladı. Islanacağız belli. Olsun “Biraz yağmur kimseyi incitmez.”[2]
Biraz ıslandıktan sonra yakındaki bir camiye giriyoruz. Birkaç genç de giriyor bizimle. Pırıl pırıl yüzleri gençlerin. Belli ki güzel yürekleri. Bir de teyze oturuyor camide. Gül yüzlü bir teyze. Göz kırpıyorum kavanozlara. İşte reçellerin sahipleri…
Teyze başlıyor gençlerle konuşmaya “Ben rüyamda Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i gördüm” diyor. Gençler şaşırıyor. “Yaa! Öyle mi?” diyorlar şaşkınlıklarını belli etmek için. Teyze mesrur oluyor, kendini dinleyecek birilerini bulduğu için. “Öyle herkes göremez. Ben komşularımın eziyetlerine katlanıyorum da ondan” diyor. “Beni öldürmek istiyor komşularım, ama ben katlanıyorum.” Gençler şaşkın. Bilemiyorlar ne diyeceklerini. Gülümseyerek bakıyorlar gül yüzlü teyzenin güzel gözlerine. Teyze mağrur, rüyasında en güzele mihmandarlık ettiği için. Soruyor gençler “Nasıldı? Yakışıklı mıydı?” “Eh işte” diyor teyze. “Eh işte. Buğday benizliydi. İhramlıydı bir de.” Gülüşüyor gençler “Eh işte mi?” Ben de gülüyorum. “Aklım başımdan gitsin diyenin duası uğramış hepimize.”[3] Teyzeyi sevdik. O da anlıyor onu sevdiğimizi. Gördüğü sevgiden memnun, devam ediyor “Şiir de yazıyorum ben.” Ben giriyorum araya “Okur musun bize şiirlerinden teyze?” diyorum. “Ahmet Abi şeker vermişti bugün bana. Ona yazdığım şiiri okuyum” diyor. Gençler meraklı. Ben heyecanlı. Teyze mutlu. Başlıyor okumaya
“Şeker şeker şerbetler
Şeker şeker ayetler
Şeker şeker tahinler helvalar”
Gençler gülüyor şefkatle bakarak onun yüzüne. Ben “İnsanlar bazen hayata devam edebilmek için akıllarını feda etmek zorundadır. Hem yüreksiz olmaktan yeğdir akılsız olmak” diye düşünüyorum. Teyze başka bir şiirini okumaya başlıyor
“Hacc bahtiyar / Herkes Hacc’a gittiği için Hacc bahtiyar
Hacc ihtiyar/ Genelde yaşlılar gittiği için hacc ihtiyar
Hacc
Portakal, mandalina, elma…”
Bu sefer açıklayarak okuyor mısralarını. Belli ki anladı ehli dîl olmadığımızı…
Teyzenin şiir ikramından sonra sunuyorum reçel dolu kavanozları onlara. Gençler seviniyor. Gözleri parlıyor teşekkür ederken. Teyze vakur bir şekilde kafa sallıyor teşekkür babında. Onu sevindirmez dünyalık şeyler. Ayrılıyoruz küçük bir vedanın ardından. Üzüyor gönlü güzellere veda. Üzüyor ehli dîl olandan cüda…
Çıkıyoruz terliklerimle camiden. Terliklerim nereye götürürse oraya gideceğim ben. Yürüyoruz çamurlu yollarda. Ve yine uçurumun kenarına getirdiler beni. Biliyorlar yerim kalmadığını dünyada. Teyzenin sözleri canlanıyor hafızamda. “Beni öldürmek istiyorlar, ben katlanıyorum” demişti. Bunu duysaydı derdimi anlatmaya çalıştığım insanlar “Kuruntu” derlerdi. Tıpkı bana söyledikleri gibi. Teyze katlanıyor, ben katlanamıyorum. “Sevilmiyorum” dedim, “Kuruntu” dediler. “Anlaşılmıyorum” dedim “Kuruntu.” “Duyulmuyorum, görülmüyorum…” “Kuruntu, kuruntu, kuruntu…” Kuruntu nedir? Yersiz ve yanlış düşünce. Eğer kuruntuysa bu düşüncelerim neden uçurumun kenarına getirdi beni terliklerim? Kuruntu sandıkları gerçekler kuruttu değerlerimi. Samyeli olup savurdu yüreğimi. Bağırıyorum uçurumdan aşağı “Asıl kuruntu sizsiniz ey insanlaaar! Sevginiz kuruntu. İlginiz kuruntu. Varlığınız kuruntu. dünyanız kuruntuuu…” Terliklerim beni uçurumun en uç noktasına getiriyorlar. Ekstrem bir spor yapacak gibi heyecanlılar. Belli ki onlar da kurtulmak istiyorlar. Bir daha bağırıyorum “Söz veriyorum size kuruntudan ibaret insanlar! Cenaze namazımı kıldığınız gün tabutumdan hortlayıp haykıracağım suratlarınıza “Nasıldı öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?”[4]
Kuruntuları “Kuruntu” diyenlere bırakıyorum. Ve kendimi terliklerimle uçurumdan aşağı…
Not: Hikayenin -camide karşılaşılan teyze- kısmı gerçek hayattan alıntıdır.
Emine Ecran Çeliksu
________________
[1] Anna Şiiri-Tarık Tufan
[2] Rüknettin'in Kalbi için Kehanetler Şiiri-Kemal Sayar
[3] Asılmış Rüyalar Şiiri- Erol Göka
[4] Ahlar Ağacı Şiiri-Didem Madak