Hayır, hayır sabahı bekleyemem. Bugüne kadar cesaretin varsa gel demelerini bekledim. İyi bok yedim… Şimdi bu kadar yaklaşmışken, bir daha seni kaybedemem. Gidip kapında beklemeliyim. Kapında beklemek yetmez. O kapıyı çalmalıyım. Pazardan alınmış esma marka terliklerin ile gelmelisin kapıya. Koşa koşa ya da ayaklarını sürüye sürüye gelmelisin. Fark eder mi? Nasıl geldiğinin ne önemi var? O kapıyı bana açacak mısın, yeşil ela gözlerinle bakacak mısın, yoksa gözlerini yerlere süzecek, yüzüme bakmaktan kaçacak mısın? Ah, Leyla…
Ah Leyla. Bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz. Ve yine de kendi yalnız yürüyüşümüzde, yanımıza sevdamızı aldığımızı bir biz biliyoruz. Sahi, heybende taşıdığın o sonsuz hüzün ben miyim? Yoksa bu benim kuruntum mu? Kendime yalandan bir hayal kurup, bu kahpe yalana böyle amansız tutulan bir hasta mıyım ben?
Şimdi gitmeliyim. Ah, yağmur başlayacak… Olsun, ıslak saçlarımla çalmalıyım kapını. Titreyen ellerime aldırmamalı, sana nasıl yandığımı haykırmalıyım. “Biliyor musun, gittikçe yalnızlaşıyorum, bir sen varsın, hayalin kanlı canlı hep benimle.” demeliyim sana. Sana veremediğim gülleri kuruttum. Bir kavanozda saklıyorum goncalarını, yollarına güller sermeliyim Leyla. Bilirsin utanırım, sabahı beklersem utanırım çıkamam şu kapıdan. Ve sabah, çok geç olur yine. Hep sabahı beklediğim için olmadı mı bunlar? Şimdi bu kadar yaklaşmışken…
Ah, yağmur başlayacak… Yağmurlu bir gecede getirmişlerdi haberini. Bu yüzden sevmem yağmurları. Gidişini izlerim her yağmur yağdığında. Her yağmur bir kara haberdir bana. “Leyla gitti.” derler ne zaman yağmur yağsa. Bir tozlu mahalleden geçerim ben, ardın sıra yürürüm, köşe başlarında durup saklanır, gidişini izlerim. İşte şimdi kapına gelip, gidişinin anlamı üzerine konuşmak, mutsuzluktan söz etmek istiyorum. Ve yıllardır kendini bulutlarda saklayan, her yağmurla içime oluk oluk akan mutsuzluğumu, duysa da fark etmeyecek olanlara haykırmak istiyorum.
Sabah oluyor. Bu defa firarda gözüm yok, namussuzum yok. Kapında bir kavanoz kurutulmuş gonca, ıslak paltomla dikilmeliyim. Ben geldim demeliyim, hadi gel Leyla… Küflenmiş kapı tokmağını ince, pembe ellerinle çevir. Yeşil ela gözlerinle bak gözlerime. Gittiğin gibi beyazlar içinde al beni içeriye. Bu defa salâlar benim için okunsun, omuzlarda taşınan ben olayım. Yollar beni sana getirecekse, bu sabah da benim için doğmasın ne çıkar…
**
Ek zorluk için kullanılan mısralar:
- Hayır, sanırım sabahı bekleyemem (Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım/ Didem MADAK)
- Pazardan alınmış esma marka terlikleri ile (Pulbiber Mahallesi / Didem MADAK)
- Cesaretin varsa gel demelerini bekledim. (Karşılıksız Hayat / Didem MADAK)
- Bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz ( Kuş Ölümleri / Ahmet TELLİ)
- Ve yine de kendi yalnız yürüyüşümüzde (Dördüncü Ağıt / Rainer Maria RİLKE )
- Kahpe yalana ( Hasretinden Prangalar Eskittim / Ahmed ARİF)
- Ah, yağmur başlayacak (Bir Barbar Kendin Tartar
Bir Barbar Aşağlarda/ Turgut UYAR)
*Sana nasıl yandığımı (Leylim-Leylim / Ahmed ARİF)
- Biliyor musun (Anadolu / Ahmed ARİF)
- Gittikçe yalnızlaşıyorum bir sen varsın (Kuş Ölümleri / Ahmet TELLİ)
- Yıllardır kendini bulutlarda saklayan (Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım / Didem MADAK)
- Mutsuzluktan söz etmek istiyorum (Acıyor / Turgut UYAR)
- Duysa da fark etmeyecek olanlara ( Pulbiber Mahallesi / Didem MADAK)
- Firarda gözüm yok, namussuzum yok (Tutuklu / Ahmed ARİF)